Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eş başkanıyken 25 Ekim 2016’da gözaltına alınıp tutuklandı, altı yıldır Kocaeli-Kandıra F Tipi Cezaevi’nde mahpus.
Kışanak, “Yaralı ve öfkeliyiz. Evet, F tipi cezaevleri katı tecrit mekanları ama yine de vicdani sorumluluk içimizi kemiriyor” Diyor.
TIKLAYIN - Gültan Kışanak Kimdir?
Çatlakzemin’deki söyleşinin bir bölümü şöyle:
Cezaevinde beşinci yılı geride bıraktın. Hâlâ yargılanma sürecindesin. Temmuz ayında tüm davaların Kobane davası ile birleştirildi. Dava hakkında ne söylemek istersin ve sizi ne bekliyor?
Bu davanın başkaca siyasal anlamları var. IŞİD barbarlığına karşı gösterilen toplumsal tepkiyi yargılama konusu yapmak, bu barbarlığa sahip çıkmaktır. IŞİD’in Kobane’de aldığı yenilgiyi, burada demokratik siyasete bedel olarak ödetmek istiyorlar. Oysa Kobane’de halkın gösterdiği direniş sayesinde Ortadoğu az da olsa bir nefes aldı. Bunda Türkiye demokratik kamuoyunun gösterdiği dayanışmanın da payı var.
Biz kadınlar açısından ise IŞİD erkek egemen zihniyetin en vahşi hâlini ve örgütlü kadın düşmanlığını temsil ediyor. O nedenle bu davayı aynı zamanda, kadınların özgürlük iddiasına duyulan bir öfke olarak görüyoruz.
Bir kadın olarak, “Neden Kobane’deki IŞİD saldırılarını durdurmak için basına demeç verdin” diye yargılanmak zoruma gidiyor. Vicdan ve sorumluluk sahibi bir kadın olarak, IŞİD’in tıpkı Şengal’de ve başka yerlerde olduğu gibi, kadınları esir alarak köle pazarlarında satmasını, cariye olarak kullanmasını sessizce bekleyemezdim.
Bu davanın bir başka boyutu da Türkiye siyasi tarihinde sıkça karşılaştığımız derin devlet/kontrgerilla katliamlarının, solun/devrimcilerin üzerinden tartışılarak, üstünün örtülmesi, karanlıkta bırakılması geleneğinin bir devamı olmasıdır.
Bu davanın bir başka mesajı ise sokağı demokratik muhalefete kapatmaktır. “Sakın sokağa çıkmayın provokasyon olur” söylemi bazı muhalefet partilerini sokağa çıkmaya korkar hâle getirdiği gibi, tüm demokrasi güçleri de aynı noktaya çekilmek isteniyor.
Dava dosyası tamamen kumpas belgelerle hazırlandığı gibi, yargılama süreci de adeta bir işkenceye çevrildi. İki hafta duruşma, bir hafta ara şeklinde seri yargılama yapılmak isteniyor.
Tam bir işkence. İki hafta boyunca saatlerce bir sandalye üzerinde oturarak duruşmayı takip etmemiz, bir haftalık arada ise bini aşkın klasörden (yüz binlerce sayfa) oluşan dava dosyasını inceleyip hemen savunma yapmamız isteniyor.
Ki kapsamı nedeniyle dava dosyası bizlere fiziki olarak tebliğ edilmedi, cezaevlerinin bilgisayarlarına yüklendi. Ancak cezaevlerinin koşullarına uygun saatlerde bilgisayar odasına gidip dava dosyasını inceleyebiliyoruz.
Bu duruşma periyotlarında ısrar etmenin amacı avukatların duruşmaları düzenli olarak izlemesini engellemek, bizlerin savunma hakkını gasp etmek, dava dosyasındaki kumpas belgelerinin teşhir edilmesini engellemek.
Ama bütün bu kumpaslara, bütün bu hukuksuzluklara rağmen bizler demokratik mücadelenin gereklerini mahkeme salonlarında da yerine getireceğiz.
Kobane olayları denilen provokasyonun üzerinin örtülmesine izin vermeyeceğiz. Bugün avukatlar, mahkemenin iki hafta duruşma, iki hafta ara şeklinde yeni bir karar aldığını söylediler.
COVID-19 pandemi koşullarının tecridi normalleştirdiğini çok kez dile getirdin. Özellikle pandemiden sonra ve Türkiye’nin politik ortamının da sertleşmesinin etkisiyle cezaevi koşullarının giderek ağırlaştığını bizler de duyuyoruz. Ne tür hak ihlalleri ve kötü uygulamalara maruz kalıyorsunuz? Nasıl mücadele ediyorsunuz?
Pandemi gerekçesiyle cezaevi tam bir tecrit mekanına dönüştü. Tam 19 ay açık görüş yapamadık, yakınlarımıza dokunamadık. 19 ay sonra 9 Aralık’ta yarım saatlik ve iki kişi ile sınırlı bir açık görüş yaptık.
Ama bundan sonra düzenli olarak açık görüş yapılıp yapılmayacağı belirsiz. Kapalı görüşler de kısıtlı olarak yapılabildi, dönem dönem tamamen yasaklandı.
Cezaevi içinde sosyal iletişim imkanlarının tümü ortadan kaldırıldı, infaz yasası gereği her hafta belli saatlerde, diğer mahpuslarla birlikte ortak alanda “sohbet ve spor” yapma imkanı vardı.
Ortak alan etkinliklerinin tümü yasaklandı. Mart 2019’dan beri, hücremizdeki iki kişi dışında hiç kimseyle görüşme, sohbet etme imkanımız yok.
"Görüşçü kabul edilmiyor"
Kitap yasağı da çok dile getirdiğin konulardan biri. Son durum nedir?
Pandemi gerekçesiyle uygulanan katı tecridin dışında sürekli infaz yasasında ya da cezaevi genelgelerinde değişiklikler yapılarak temel haklar kısıtlanıyor, örneğin dışarıdan alınacak kitaplar, her ay üç kitap ile sınırlandırıldı. Basın İlan Kurumundan ilan almayan yayınların tümü yasaklandı, artık cezaevinde hiçbir sol, muhalif gazete ve dergi okuyamıyoruz.
Eskiden cezaevi gözlem kurulunun iyi hâl değerlendirmesi, infaz bitmeden tahliye edilmek için gerekliyken; yeni düzenleme ile cezasının infazını bitirdiği hâlde cezaevi gözlem kurulu “iyi hâl” vermediği için insanlar tahliye edilmiyor. Yine infaz yasasında bulunan üç kişilik arkadaş görüşçüsü hakkını kullanmak imkansız hale getirildi. İnsanların beraat ettikleri davalar bile gerekçe gösterilerek, görüşçü kabul edilmiyor.
Tüm yetki cezaevi idaresinin inisiyatifinde. Yargı yolu ile hak aramaya çalışsan, cezaevi müdürü, cezaevi savcısı, infaz hakiminin ağız birliği içinde olduğunu görüyorsun. Kısacası ülke genelinde olduğu gibi cezaevlerinde de iktidara bağlı, siyasallaşmış, keyfi yönetim devri var.
Siyasi kadın mahpuslar olarak, her şeye rağmen moralimizi yüksek tutmak, ruh ve beden sağlığımızı korumak için gayret gösteriyoruz. İçerideki ve dışarıdaki kadın dayanışması ve mücadelesi en büyük moral ve umut kaynağımız.
Garibe Gezer… Tanıyor muydun; hiç iletişim kurma imkânın olmuş muydu? Cezaevinde yaşadıklarını, kadın gardiyanların cinsel saldırısını kamuoyuna duyurduktan birkaç ay sonra ölüm haberini aldık. Bu bir cinayettir diyorsun/diyoruz. Neler yapılabilirdi?
Garibe Gezer’i tanımıyordum. Bu cezaevine getirildiğinde de haberimiz olmadı. F tipi cezaevleri öylesine bir tecrit mekânı ki birbirine yakın üç dört hücre dışında kimse kimseden haberdar olamıyor. Garibe getirildiğinde neler yaşadığı bilmiyorum. Ancak bir ara on gün kadar, benim kaldığım hücrenin de bulunduğu koridorda başka bir hücreye getirdiler. O zaman kendisinden haberdar olduk. Bağırarak konuşunca, az da olsa birbirimizi duyabiliyorduk.
Açlık grevindeydi. Birlikte kalmak istediği bir arkadaşı olduğunu, onun yanına götürmedikleri için açlık grevi yaptığını söyledi. Cezaevi yetkilileri ile Garibe’nin talebinin kabul edilmesi için görüştük. Kabul etmeye pek yanaşmadılar. Kısa bir süre sonra da biz görüşteyken Garibe’yi alıp götürmüşler.
Artık kendisiyle iletişim kurma imkanımız kalmadı. Ama yanına geçmek istediği arkadaşına yakın bir hücreye götürüldüğünü, açlık grevini bitirdiğini öğrendik. Ayrıca insan haklarına duyarlı avukatların kendisiyle görüştüğünü de duyunca, rahatladık. Garibe’nin cinsel şiddet gördüğüne dair haberi gazeteden okuduk. Bu cezaevinde böyle bir şey yaşandıysa buna karşı sessiz kalamazdık.
Haberi yayınlayan Evrensel gazetesi, “basın ilan kurumundan ilan alma cezası aldığı” gerekçesiyle yasaklandı. Diğer gazetelerde konuya dair haber/yazı göremedik. Avukatlardan, dışarıdan bilgi almak istedik. Ancak ne yazık ki sağlıklı bir bilgi alamadan Garibe’nin yaşamını yitirdiğini öğrendik. Büyük bir şok yaşadık.
Garibe’nin yaşamını yitirmesi burada bulunan siyasi mahpus kadınların tümünde derin bir yara açtı. Bu korkunç sonu önlemek için neler yapabilirdik diye kendimizi sorguluyoruz. Garibe’nin sessiz çığlığını duyamadık, ona elimizi uzatamadık. Yaralı ve öfkeliyiz. Evet, F tipi cezaevleri katı tecrit mekanları ama yine de vicdani sorumluluk içimizi kemiriyor. Biraz da Garibe’nin direngen, asi ve özgüvenli hâli bizleri yanıltı.
TIKLAYIN - Söyleşinin tamamını okuyun
Ne olmuştu?
Gültan Kışanak, 23. ve 24. Dönem milletvekiliydi. Demokratik Bölgeler Partisi'nden (DBP) Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı olarak görev yaptığı 25 Ekim 2016'da, diğer eşbaşkan Fırat Anlı ile birlikte gözaltına alındı, 30 Ekim 2016'da "silahlı terör örgütüne üye olmak" iddiasıyla tutuklandı.
Cezaevinde Eylül 2018'de, Kürt kadın siyasetçilerle mektuplar aracılığıyla röportaj yaptı, "Kürt Siyasetinin Mor Rengi" kitabını hazırladı. Özgür Gündem gazetesinde köşe yazmaya başladı.
2019 Şubat'ında "terör örgütüne üye olma"dan 11 yıl 3 ay, "silahlı terör örgütü propagandası yapmak"tan ise 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı. DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel'e de aynı suçlardan 15 yıl hapis cezası verildi.
(EMK)