Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Dolmabahçe mutabakatı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hükümet, çatışma süreci, 7 Haziran seçimi ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimindeki Zergele köyünün bombalanması ve sivillerin öldürülmesiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Karasu’nun Fırat Haber Ajansı’na (ANF) yaptığı açıklamadan satırbaşları şöyle:
Savaşın tırmandırılması
“Türk devletinin Özgürlük Hareketine karşı savaş ilanı ya da savaşın yeniden tırmandırılması Tayip Erdoğan’ın 28 Şubat Dolmabahçe deklarasyonunu yok sayması sonucudur. Tayip Erdoğan’ın ‘masa da yok, taraf da yok, Kürt sorunu da yok’ demesi savaş ilanıydı.
Seçimden önce kontrollü bir gerilim politikası izlemiştir. İç ve dış tehditler var diyerek AKP'ye ve otoriter başkanlık sistemine oy istemiştir. Seçim öncesi bugünkü düzeyde şiddetli bir savaşı kendi çıkarına görmediğinden gerilimi kontrollü bir şekilde sürdürmüştür.
7 Haziran seçiminde halklarımız hegemonik otoriter eğilime değil de, demokratik ulus perspektifindeki demokratikleşmeyle sorunları çözme politikasına oy verince iktidardan düşmüştür. İktidardan düşmesinin sorumlusu olarak da HDP ve Kürt Özgürlük Hareketini görmüştür. Yeniden başkanlık sisteminin nasıl tesis ederim, nasıl yeniden iktidar olurum arayışına girmiştir.”
Zergele saldırısı
“Davutoğlu daha dün ‘ezeceğiz, biçeceğiz, kıracağız, sonuna kadar bu işi götüreceğiz’ demedi mi? Yani tek bir PKK’li kalmayana kadar bu saldırılarını sürdüreceklerini ilan ettiler. Zergele’de köylülere yönelik saldırı da bunun sonucudur.
Bilinçli bir saldırıdır. Biz bu tekniği biliyoruz. Keşif uçakları iyi keşfeder. Dolayısıyla böyle bir köyü yerle bir etmek aslında bilinçli bir saldırının yapıldığını gösteriyor. Bu saldırı savaşın yeni bir aşamaya taşırılmasıdır. Savaşın daha da şiddetle sürdürüleceğinin göstergesidir.
Kuşkusuz biz de söylüyoruz, saldırılar karşısında direneceğiz diyoruz. Çünkü bizim saldırılar karşısında direnmemiz kadar doğal bir şey olamaz.”
IŞİD ve Rojava
“Türk devleti Rojava devrimine üç yıldır düşmanlık yapıyor. Üç yıldır DAİŞ’e (İslam Devleti-IŞİD) destek veriyor. DAİŞ’e bu kadar destek vermesinin nedeni Rojava Devrimini boğmak amaçlıydı.
Türk devletinin Özgürlük Hareketi'ne karşı çok yönlü saldırıları bir yönüyle de DAİŞ’i kurtarma saldırılarıdır. Rojava Devriminin ilerlemesini önleme saldırılarıdır. Bu saldırılar kesinlikle DAİŞ’i rahatlatma saldırılarıdır.
Gerillayı ve Rojava Devrimcilerini yıpratarak DAİŞ’i rahatlatmak istiyorlar. Bu savaşı bu kadar tırmandırmasının bir nedeni de Kobanê ve Efrîn’in birleşmesini engellemektir.”
Kürdistan Bölgesel Yönetimi
“Bu saldırıların olduğu gün Davutoğlu, ‘Biz Mesud Barzani ile konuştuk Barzani bizi haklı gördü’ dedi. Bu saldırılar meşruiyetini KDP’nin açıklamalarından aldı. Türk devleti böyle bir meşruiyete ihtiyaç duyuyor.
Zergele saldırısı da kesinlikle KDP’den, KDP’nin bu tutumundan cesaret alınarak yapılmıştır. Köylülerin yerleşim yeri olduğu biline biline bu saldırı yapılmıştır. Kesinlikle bilinçlidir. Köy bilinerek vurulmuştur.”
Anayasal ve yasal haklar
“Seçimler ortadadır, 7 Haziran seçimlerinde Kürtlerin yüzde 80’i HDP’ye oy vermiştir.
Kürtlerin özgürlük ve demokratik taleplerini kabul etmeden Kürtleri susturma, iradesini kırma mümkün değildir. Varlığını ve özyönetimini kabul edeceksin, Kürtlerin varlığını ve farklı bir ulusal topluluk olmaktan kaynaklı haklarını anayasal ve yasal güvenceye kavuşturacaksın. Anadilde eğitimi tanıyacaksın. Bu temelde Kürtler Türkiye demokratik ulusunun bir parçası olarak var olacaklar.
Türk devletinin herhangi bir resmi normunda Kürt’e yer var mıdır? TRT Kurdî diyorsun, ama Kürt yasal olarak hiçbir yerde yoktur. Kürtçe de farklı dillerden, İngilizce dili gibi bir yabancı dildir. Ama Kürtlerin gerçekten varlığını, kimliğini, anadilini kabul etmiş değilsin. Senin binlerce ilköğretim, lise ve üniversiten var, ama Kürtlerin bir tane okulu var mı?
Şimdi birçok kişi ve çevre ‘niye böyle olaylar oluyor’ diye soruyor. Bunun sebebi Türk devletinin çözüm zihniyetinin olmamasıdır. Çözüm zihniyeti olmadığı müddetçe de ne yapacak?”
Dolmabahçe mutabakatı
“Yalçın Akdoğan’ın söylemleri artık ciddiye alınacak düzeyde değildir. Dolmabahçe mutabakatında kendisi oradaydı, orada oturmuştu.
O mutabakatın nasıl ortaya çıktığını biliyoruz. Kandil’e de bu mutabakat belgesi iki kere geldi gitti. Biz de düşüncelerimizi ilettik. Hükümet şuna itiraz etti, biz de başkasına itiraz ettik. Sonunda Dolmabahçe’de okunan belge ortaya çıktı. Öyle söylediği gibi tek taraflı şekillenmiş bir belge olmamıştır.
Bizim de itirazlarımız vardı, hükümetin de itirazları vardı, sonunda bir orta yol bulundu ve öyle o mutabakat ortaya çıktı.”
Erken seçim
“Türkiye siyaseti bir seçime doğru gidebilir, ama seçimlerin bir anlamı kalmamıştır. Seçim, toplum iradesinin ortaya çıkarılıp buna saygılı olunması ve gereğinin yapılması anlamına gelir.
Sen bir algı operasyonuyla bir ay içinde toplum iradesini ve kararını değiştirmek istiyorsun. Böyle bir demokratik zihniyet olabilir mi? Kürtler iradesini ortaya koymuştur, niye buna saygılı olmuyorsun. O zaman seçimin ne anlamı var?
Türkiye’nin şu anda seçim sürecine ihtiyacı yoktur . Demokratikleşme ve çözüme ihtiyacı var. Kürt sorununda derhal adım atmalıdır.” (AS)