Tiyatro ve sinema oyuncusu Kamuran Usluer yine kanserden yitirdiğimiz bir isim. Son beş yıldır, birlikte çalıştığım yönetmen Ömer Kavur da aynı hastalıkla boğuşup, mücadeleyi kazanamayanlardan.
Onları Kazım Koyuncu'yla aynı noktada buluşturan Karadenizli olmaları değil, kanserle olan mücadeleleri ve hastalıklarının nedeni olarak Çernobil'i görmeleri. Ünlü ünsüz bir çok Karadenizli, yani annem gibi.
Sağınıza solunuza şöyle bir bakın. Kanser hastası olan, kanserden yitirdiğiniz biri mutlaka çıkacaktır. Peki hiç kendinize "Neden?" diye sordunuz mu. Ben sordum ve yanıtını buldum. Kazım Koyuncu da, 6 ay kadar önce kanser olduğunda kendisine bu soruyu sorduğunda yanıtını buldu: Çernobil.
Tıpkı Ömer Kavur 'un bulduğu gibi. Ankara İbni Sina Hastanesi, Onkoloji Bölümünde görevli, adının açıklanmasını istemeyen bir hekim şu saptamada bulunuyordu:
"Son yıllarda hastanemize gelen kanser hastalarının yüzde 80'ni Zonguldak'tan Artvin'e kadar bütün Karadeniz kıyısından"
Kanser: Bildirimi zorunlu
Kanser, 1982'den beri, 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu 'nun 57. maddesi gereğince 'Bildirimi zorunlu hastalıklar listesi'nde. Buna rağmen, kansere ilişkin bir istatistiksel bilgi yok.
1992'de "Kanser Kayıt ve İnsidans" projesi kapsamında, Trabzon, Edirne, İzmir, Ankara, Adana, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Sivas ve Erzurum'da 'Kanser Kayıt Merkezi' kuruldu.
Bu merkeze gelen ilk bilgilerin sağlıksızlığı üzerine Türkiye'de ilk kanser kayıt sistemi 1992'de İzmir'de kuruldu. Bu sistemden elde edilen bilgilere göre 1998'de kanserden ölüm yüzde 15 artış göstererek, kalp ve damar hastalıklarından sonraki ikinci sıraya yükseldi.
Greenpeace Akdeniz Sorumlusu Enerji Kampanyası Sorumlusu Özgür Gürbüz 'e göre, güvenilir istatistiksel bilgi yoksunluğu, Çernobil'den sonra kansere yakalananların sayısında ve oranında artış olmadığını göstermez.
bianet'in görüşlerine başvurduğu Gürbüz, "Kanser artışında Çernobil'in etkisi bence var" diyor. "87'lerden sonra istatistik tutulmuş olsaydı daha net bir şey söyleyebilirdik. Nasıl bizde 'Çernobil kansere yol açtı' diyecek bilgi yoksa, bu iddialar karşısında 'yok' diyenlerin de ellerinde rakam yok."
YÖK, Kanser araştırması yaptırmadı
İnsanların özellikle Karadenizlilerin kaygıları boşuna değil. 1986'daki kazadan beri YÖK'ün, üniversitelere, bölgede kanser araştırmaları yapmamaları için baskı yaptığı söyleniyor.
Zamanın Türkiye Atom Enerjisi Kurulu Başkanı Ahmed Yüksel Özemre 'ye "radyasyon rakamları açıklansın" denildiğinde, yanıtı "radyasyonu bilmeyen halk, rakamları ne yapsın"demişti. Yetkililer buradan Çernobil kazasının etkilerini araştırıp en aza indirme değil, "gizleme" görevi çıkardılar.
TAEK "Gizlimiz saklımız da kanser de yok"
Türkiye Atom Enerjisi Yüksek Kurulu (TAEK) Başkanlık Basın Danışmanı Gül Göktepe, "Karadeniz'de kanserin artmasından Çernobil mi, sorumludur?"sorumuza verdiği yanıtta "TAEK'in yıllardır haksız saldırıya uğradığını" söylüyor.
"Çernobil ölçümleri konusunda hiçbir saklı gizli belgemiz yoktur. Tüm dünyada binlerce uzman bu konuda deneyime sahip olmuştur. Yapılan çalışma ve değerlendirmeler bir çığ oluşturmaktadır."
Tüm bunların ışığında uluslararası ve ulusal veriler; Karadeniz bölgemizde ortaya çıkan yüksek kanser oranı iddialarını doğrulamamaktadır"
Greenpeace: Karadenizde kanserin sorumlusu, Çernobil
Greenpeace'den Melda Keskin 'in 26 Nisan 1996'da hazırladığı bir raporda, Çernobil'in Türkiye üzerindeki etkileri değerlendiriliyordu.
"26 Nisan 1986 gecesi saat 1:24'te, Ukrayna'daki Çernobil nükleer enerji santralının 4. reaktöründe olan kazadan hemen sonra radyoaktif bulutlar tüm dünyaya dağıldı:
*27-30 Nisan:İskandinavya, Finlandiya, Belçika;
*28 Nisan-2 Mayıs: Doğu ve Orta Avrupa, Güney Almanya, İtalya, Yugoslavya, Ukrayna ve Doğu Bloğu, Türkiye Karadeniz);
*1-4 Mayıs: Balkanlar, Romanya, Bulgaristan, Türkiye Trakya);
*2 Mayıstan sonra:Karadeniz ve Türkiye.
Melda Keskin'in raporuna göre, o tarihlerde, Çernobil'le ilgili gerçeklerin açıklanmamasıyla için, ciddi bir sansür ve propaganda yürütülür. Zamanın Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral imzalı "gizli" damgalı belgelere göre, bu konuda konuşma yetkisi bir tek Aral'a ait olacaktır.
"24 Haziran 1986 tarihli "Türkiye" gazetesine yaptığı açıklamada Aral: "Türkiye'de radyasyon yok" der,tek yetkili olarak. "Dininize, imanınıza inandığınız gibi biliniz ki, Türkiye'de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut değildir."
Zamanın Türkiye Atom Enerjisi Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmed Özemre, Sovyetler Birliği'nin "Ukrayna'daki Dinyeper Nehri'nde yüzmeye müsaade ettiği"ni; "zaten İnebolu'da Karadeniz halkının denize girmediğini, et, süt, sebze yemediğini" söyler.
Karadeniz'deki radyasyonu belgeleyen "Clarke Raporu"nun yayımlanmasından sonra sesler kesilse de yetkililerin "Çernobil kanser yapmadı" masalı günümüze kadar süregeldi.
"Çernobil Komplosu"adlı kitabıyla ilgili olarak aradığımız Prof. Dr. Ahmed Özemre bugün "rahatsız"mış. Bilge Yayınevi'nden telefonu yanıtlayan kişi: " Çernobil konusunda kendisi konuşmak istemiyor. Karadeniz'de kansere Çernobil'in yol açmadığına hala inanıyor,"diyor.
Gürbüz: Nükleer Enerji Pazarlığı
Kazadan sonra ne akademik, ne de resmi bir kurumun araştırma yapmaması dikkat çekici. Greenpeace Akdeniz Ofisi Enerji Kaynakları Sorumlusu Özgür Gürbüz'e göre bunun tek bir nedeni var:"Nükleer enerji pazarlığı."
"O gün olanlar, yıllardır saklanıyor. Türkiye'ye nükleer santral pazarlamak isteyenler, nükleer enerjinin bu en acımasız yüzünü halktan gizlemeye çalışıyorlar."
"Bugün Karadeniz'de kanser vakaları yükselmişse veya kanserden ölenler üzerine spekülasyonlar yapılıyorsa, hepsinin sorumlusu bu konuda ciddi bir araştırma yapıp gerekli önlemleri almak yerine çayların gömülmesine ve yakılmasına olanak sağlayan hükümetler, yetkililer ve Türkiye Atom Enerjisi Yükse Kurulu yetkilileridir," diyor Gürbüz.
Gürbüz verilerin yanıltıcılığıyla ilgili olarak "Karadenizli olup da kansere yakalananların tedavilerini paraları varsa yurtdışında, yoksa İstanbul, Ankara ve Çukurova Tıp Fakülteleri hastanelerinde yaptırması"na da dikkat çekiyor.
"İnsanların sağlığıyla oynandı. İngiltere'de, Çernobil'den sonra, 2004'e kadar, düzenli olarak radyasyon bulutlarının etkilediği bölgelerde, hayvan ürünleri üzerinde kontroller yapıldı ve yapılıyor."