Oynarken ayıp demişlerdi
Aaayıppp...
Bir yaz sıcağında ip atlarken
Yakalamıştı beni ayıp
Çocuk bacaklarımı sıyırıp geçen kanlı çizgilere bakakalmıştık
Hep birden utanmıştı çocukluğum
Kadınlığımdan
Fatoş ŞahinKaya
Ayıp mı kadın olmak gerçekten, hep mi buhran içinde geçer hayatlar ya da evlere kapanıp başkalarına mı adanır?
İşte küçük bir özgürlük hikayesi; Antalya Büyük Şehir Belediyesi'nin düzenlediği "Kadınlar Edebiyatla Buluşuyor" adlı sosyal sorumluluk projesinde başladı bu serüven. Buraya öykülerini yazıp gönderen kadınlar bir adım attılar kendi hayatlarında.
Yazılan öykülerin hepsi aslında büyük yılgınlıklarla, hüzünlerle doluydu, toplandı bu hüzünler büyüdü büyüdü ve 100 kadının yazdığı bir kitap halini aldı "Yüz kalemden yaz antalya".
Proje koordinatörü Yard. Doç. Dr. Merih Taşkaya, "Ne kadar, profosyonel oyuncular kadın sorunlarına değinmişlerse de çeken anlatınca inandırıcı oluyor; çünkü burada yaşanmışlık var, bu başka bir şey" diyor.
"Kendileri, yaptıklarının farkına vardıkça daha neler yapabileceklerini düşündüler ve tırmanışa geçtiler. Aralarında psikolojik tedavi görenler vardı, hiç konuşamayan, insanların yüzüne bakamayan kadınlar vardı. Bunları yavaş yavaş aşmaya başladılar."
Kadınlar, daha sonra yine belediye, Merih Taşkaya ve Kırmızı Kalem Tiyatro Topluluğu'nun da desteği ile bu sefer yazdıklarını oyun haline getirmek için "Kadınlar Tiyatroyla Buluşuyor" projesi başlattı.
"26 yaşındayım, 26 yıldır Nigar yoktu"
35 kadın (geneli ev kadını), oyunculuk üzerine eğitim alıp, başlıyorlar kendi yazdıkları oyun için çalışmaya. Zor bir süreç oluyor aslında bu onlar için ama heyecanları ve umutları yeniyor bu tatlı zorlukları.
Meryem Nart'ın hapishanede geçirdiği 50 gününü anlattığı "Bir Evet İki Hayır Arası Hayat" oyununu 16 sahnede oynuyorlar. Nart, "Ayıp değil suçsuz yere hapishanede geçirdiğim günleri anlatmak. Yani bizler sanat için soyunduk, tabularımızı yıktık" diyor.
"Hepimiz hamdık bu işe başlamadan önce, içimizde hiç tiyatroya gidemeyenler vardı. Hatta kocasından izinsiz komşusuna gidemeyen arkadaşlarımız vardı, şimdi ben gidiyorum deyip çantalarını alıp çıkıyorlar. Tiyatro bize özgüven kazandırdı" diyor Fatma Şahinkaya.
"26 yıllık evliyim ve 26 yıllık yaşantım içinde Nigar yoktu, şimdi kendisi için yaşıyor" diye atılıyor Nigar Bacalan.
"Başkası okuyor diye kendi öykümü bile yazamamıştım; şimdi kendim oyunun içindeyim" diyor Saadet Ateş ve ekliyor: "Ben hayatımda hiç tiyatroya gitmemiştim. Şimdi içimden şiirler, öyküler yazmak geliyor."
Fatma Akgün ise "Bizi ayıp, günah diye okutmamışlardı; içimizdeki yaralar iyileşti" diye devam ediyor.
"Kadınlar mutfak bekçisi olmasınlar"
Ayşe Kaptan alıyor sözü, "Ortaokulu ve liseyi bitirmek için evden kaçtım şimdi ise üniversiteyi okuyor, Antalya belediyesinde halk otobüsünde şoförlük yapıyorum. Kadınlar mutfak bekçisi olmasınlar, kendileri için bir şeyler yapsınlar, cesur olsunlar" diyor.
Emine Taşdelen anlatıyor; "Benim tiyatro oynamayı çok seven oğlum trafik kazasında vefat etmişti, bunalıma girmiştim hiç bir şey yapamıyordum. Eşim zorla getirdi beni buraya. İlk başta istemedim, şu an oynadığım her oyunun içinde oğlumun çerçeveli resmi var."
Onlar bi kıvılcım çaktılar, kendi sorunlarını, kendileri anlattılar ve uzun yollar kat ettiler. Artık sadece Türkiye'den değil, Almanya ve Hollanda'dan da çağırılıyorlar. Kadınlar şimdi de "Antalya Kadın Sahnesini Destekleme Derneği" isimli bir dernek kurmayı amaçlıyor. (SŞK/NV)