Zeynel Lüle'nin, Hürriyet'te yayınlanan haberini dikkatli okuyunca da anlaşılıyor zaten.
Avrupa Komisyonu, 6 Ekim'de yayınlanacak ve Türkiye ile müzakerelerin başlatılıp başlatılmaması konusunda etkili bir referans niteliği taşıyacak olan raporda, beş noktayı mercek altına alacak.
Yargı bağımsızlığı, dini azınlıkların hakları, özgürlüklerle ilgili yasal düzenlemelerin uygulamaya yansıması, özellikle de güvenlik birimlerinde kötü muamelenin son bulması, Güneydoğu'da köye geri dönüş için neler yapıldığı ve kadın hakları.
Bir toplumun uygarlık ve demokrasisi seviyesinin temel kıstasları bunlar.
* * *
Evet, kadın hakları AB'nin şapkadan çıkardığı yeni bir koşul değil. Helsinki Zirvesi'nde adaylık statüsünün tanınmasıyla birlikte, Türkiye'nin gönüllü yükümlülük altına girdiği bir konu.
AB ile ortaklaşa hazırlanan Katılım Ortaklığı Belgesi'nde ve onun temelinde bizim kendi hazırladığımız Ulusal Programımızda var. Türkiye, müzakere sürecini başlatmak için kadın-erkek eşitliğini garanti altına almak için yasalarını değiştirmeyi taahhüt etti ve 'uygulama' sözü de verdi.
Avrupa Kopenhag kriterlerine bir yenisini mi ekliyor? Hayır. Cinsler arası eşitlik Kopenhag kriteri değil ama siyasi kriter. Tıpkı Kıbrıs gibi. Kıbrıs sorununu çözümü de sadece bir siyasi kriterdi ve Türkiye, siyasi diyalogun önünü tıkamamak için bu kriteri yerine getirdi.
* * *
Ne kadar sıkıcı teknik ayrıntılar. Haklısınız, bir Pazar günü yazacak başka hiçbir şey mi bulamadım. Evet bulamadım. Yıllardan beri birçok kadın örgütü, gazeteci arkadaşlarım, uzmanlar aynı şeyi tekrarladı durdu. Kadın-erkek eşitliği, bir grup aydın kadının fantezisi değildir; Bu, bir zihniyet devrimi mücadelesidir ve bir medeniyet kriteridir diye.
Demek ki yetmedi. Hálá, Avrupa Komisyonu kadın erkek eşitliğine dikkat çektiğinde, 'Bu da nereden çıktı' diyebiliyoruz.
Eşitlik konusuna toplumda hassasiyet oluşturamamışız ki, Alt Komisyon'da, uzun tartışmalar sonucu kadınlar lehine yapılan düzenlemelerin 14 Eylül'de Meclis Genel Kurulu'ndaki görüşmede değiştirilmesi olasılığından hálá söz edebiliyoruz.
Demek daha çok yazmalı, daha çok tekrarlamalıyız. Sıkılmayın.
Çünkü, AB üyeliği gibi köklü bir değişim ve uyum projesini yüzeysel bir kavrayışla sonuna götürmek mümkün değil.
* * *
Türk Ceza Kanun (TCK) Tasarısı hazırlanırken, kadın örgütleri bir platform çatısı altında güç birliği yaptılar. TCK Kadın Platformu, birkaç gün önce Başbakan Tayyip Erdoğan'a hitaben açık mektup yayınladı. TCK tasarısında, töre cinayetleriyle ilgili suçlarda indirim kaldırılırken, 'namus cinayetleri'nin bu kapsam dışında kalmasını eleştirdiler. Bekaret testlerinin tamamen yasaklanması. Cinsel yönelim konusunda ayrımcılığın önlenmesi tasarıyla ilgili diğer talepler.
Mesele sadece ceza yasasıyla sınırlı değil tabii. İş kanununda, kadın-erkek eşitliğine ilişkin AB direktiflerinin uygulanması, Sosyal Güvenlik alanında ayrımcılığın kaldırılması, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Teşkilat Yasası'nın çıkartılması da hızla ele alınması gereken konular.
Kadın-erkek eşitliğini kendimiz için, hak ettiğimize inandığımız için gerçekleştirmeye çalışmalıyız. Bu da zihniyet engellerini aşmakla mümkün. Kadın örgütlerinin çabaları kadar, siyasi liderlik de çok önemli. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), gelenekselciliğin tutucu kalıplarını aşmada liderlik üstlenebilecek mi? Bütün sorun burada. Avrupa'nın takıldığı da bu zaten... (BB)