Kadın örgütlerinin tepkilerine ve 6 Haziran'da Başbakanlığa iletilen üç bini aşkın imzaya rağmen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Biz muhafazakar demokrat bir partiyiz. Bizim için aile önemli" dedi; Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın yerine Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kurulacağını açıkladı.
Açıklamaya göre, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) de Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü ile birlikte bu bakanlık bünyesinde konuşlandırılacak.
Bakanlık bünyesinde şehit yakınları ile gazilerin sorunlarıyla yakından ilgilenmek amacıyla bir de Şehit Yakınları ve Gaziler Dairesi Başkanlığı kurulacak.
Uluslararası sözleşmelere ve AB müktesebatına aykırı
Eşitlik Mekanizmaları Platformu'ndan Hülya Gülbahar, Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KASAUM) Öğretim Üyesi Dr. Selma Acuner ile Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA.DER) Yönetim Kurulu Başkanı Çiğdem Aydın, uygulamanın Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere ve Avrupa Birliği (AB) müktesebatına aykırılığına dikkat çekiyor.
Çünkü tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler, Türkiye'yi, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığı sona erdirmek ve bunun için de kadın erkek eşitliğini güçlendirecek politikalar izlemekle yükümlü kılıyor.
Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın kaldırılarak KSGM'nin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde konuşlandırılması ise kadın erkek eşitliğini sağlamakla görevli mekanizmanın ortadan kaldırılması, kadının birey olarak değil ailenin bir unsuru olarak konumlandırılması anlamına geliyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Türkiye araştırmacısı Emma Sincliar-Webb de "Kadına yönelik şiddetin bu kadar yaygın olduğu bir ülkede bu adım, çok riskli" diyor.
Gülbahar: Kadın erkek eşitliği politikalarına son verildi
Avrupa Kadın Lobisi, yaklaşık dört bin örgütü ile beraber bu konuda bir kampanya başlattı. Bütün dünyada bu kampanya büyük bir hızla yaygınlaşacak.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kadına yönelik şiddetin aile içi problemlerden ibaret görülemeyeceğini, bir insan hakkı ihlali, ayrımcılık ve kadın erkek eşitsizliğinin göstergesi olduğunu vurgulayan kararlarına, Türkiye'de her gün en az beş kadının öldürüldüğü gerçeğine rağmen kadın bakanlığının kaldırılması kadın erkek eşitliği ile ilgili devlet politikalarına son verildiğinin ilanıdır.
Kadına yönelik şiddet sadece aile içinde yaşanmıyor. Siyasal temsil ve katılımda yapılan ayrımcılık da işyerinde cinsel taciz de kadına yönelik şiddettir. Bütün bu alanlarda politika ve çözüm üretmekten vazgeçen bir devlet ve organizasyonu, Türkiye'nin altında imzası bulunan bütün uluslararası sözleşmelere de açıkça aykırıdır.
Selma Acuner: Kadın politikası, devlet katında yok edildi
Türkiye'nin başkanlığını yaptığı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesini 7 Nisan 2011'de Strazburg'da onayladı. Türkiye, 11 Mayıs'ta İstanbul'da sözleşmenin ilk imzacısı oldu.
Sözleşmenin en önemli noktası, kadına karşı şiddeti ve ayrımcılığı bir "insan hakkı ihlali" olarak tanımlaması idi. Sözleşmede, "Bir ülkede şiddet varsa bu, bu ülkedeki kadın erkek eşitsizliğinin sonucudur" deniyordu.
Bu sözleşmeye temel teşkil eden metinlerden birisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye'yi mahkûm ettiği Nahide Opuz davasının metni idi. AİHM Türkiye'yi, Nahide Opuz'u şiddetten koruyamadığı ve kadına yönelik ayrımcılığı önlemek konusunda yeterince etkin davranamadığı için mahkûm etmişti. Kararda, Türkiye'nin eşitsizliği ortadan kaldırmak ve kadın politikalarını güçlendirmek için çalışması gerektiği belirtiliyordu.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kurulması ise, kadın politikalarının ortadan kaldırıldığının bir göstergesi. Uygulama sonucunda, kadın erkek eşitliğini güçlendirmek konusunda politikalar üretmekle görevli tek resmi mekanizma olan KSGM de bir bakanlık altındaki etkisiz, yetkisiz bir birim haline geliyor. Bundan sonra etkili çalışmalar yürütmesi de yeterli bütçe ve insan kaynağına erişimi de çok zor. Bu, devlet katında kadın politikasının yok edilmesidir.
Uygulama, Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne (CEDAW), 1985 Nairobi Dünya Kadın Konferansından başlayarak dört kadın konferansına, Pekin Eylem Platformu'na aykırı. Avrupa Birliği'nin (AB) 2006 sayılı direktifiyle çelişkili.
Çiğdem Aydın: Sesimizi Cumhurbaşkanına duyurmaya çalışacağız
AB müktesebatı gereği, hükümetin kadın politikalarını ve eşitlik mekanizmalarını güçlendirmesi gerekirken AKP'nin seçime üç gün kala, yeni meclisin iradesini hiçe sayıp kendi politikasını dayatması, diktatörce bir tutum.
Başbakan sesimizi ve taleplerimizi duymamakta ısrarcı davrandı. Eşitlik Bakanlığı talebimizde ısrarcıyız. İtirazlarımızı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e iletmeye, komisyonlardaki ve Meclis Genel Kurulu'na iletmeye çalışacağız.
Biz kadınlar ailenin bir unsuru olarak görülmek istemiyoruz; birey ve yurttaş olmak, aileyi kendimiz istersek kurmak istiyoruz.
Sinclair-Webb: Türkiye adına çok geri bir adım
HRW'nin 4 Mayıs'ta açıkladığı rapor, Türkiye'de kadınların yaklaşık yüzde 42'sinin sistematik şiddete maruz kaldığını ve sistemin kadınları ve kız çocuklarını aile içi şiddetten koruyamadığını ortaya koyuyordu.
Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için Kadın Bakanlığı ya da Eşitlik Bakanlığı kurulması çok önemli. Bu problemin önünü almak için hükümetin doğrudan müdahalesi gerekiyor.
Türkiye'nin tarafı olduğu sözleşmeler, AB müktesebatı ve durumun vahameti kadına yönelik ayrımcılığı önlemek konusunda acil adımlar atması gerektiğini gösterirken bu girişim, büyük bir geri adım. (BB)