Bu maddeler misyonunu tamamlamıştır. Artık bir işlevi ya da fonksiyonu kalmamıştır. Eski 159'uncu maddenin "zihniyeti" ile onun devamı olan yeni TCK'nin 301. maddesi yürürlükten kaldırılmalıdır.
Fikrini bildiğim için adını yazıyorum. Av. Yağız Dağlı, bu maddenin ifade özgürlüğünü engellediğini ve kaldırılması gerektiğini düşünüyor. Eğer "muhafaza edilecekse" 125.madde kapsamında bir düzenleme yapılması gerektiği görüşünde.
Görüşünü "yazdığı" için adını yazıyorum. Av. Serdar Mermut, maddenin kaldırılması gerektiğini düşünüyor. Avukat Mermut'un gerekçesine göre;
"Muğlak ve belirsiz ifadeler içeren bu maddenin sadece yanlış uygulanması sebebiyle sorunlar yarattığı gerekçesi ile değil, özellikle hem Anayasa ve hem de uluslararası sözleşmelerde belirtilen düşünce-ifade özgürlüğünün önünde bir engel olarak bulunması sebebi ile kaldırılması gerektiğini düşünmekteyim. Birlermiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi (m.19) ile birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin(m.10) altında imzası bulunan ve yine Anayasa'nın belirli maddeleri ile ifade özgürlüğünü koruma altına alan Türkiye'nin tüm bu kurallara aykırı 301.madde ve 301.madde niteliğindeki diğer düzenlemeleri kabul ederek uyguluyor olması günün koşullarına ve çağdaşlaşma yolundaki çalışmalara engel teşkil etmektedir.Uygulamada 301.maddenin çok ciddi sıkıntılar yarattığı açıktır. Her davada; adliye binasının dışında sokaklar ve giriş kapıları emniyet güçleri tarafından "tutularak" ve en sıkı güvenlik önlemleri "alınarak", adliye koridorunda potansiyel "şiddetin" somut varlığı altında, duruşma salonunda "güvenlik önlemi" eşliğinde ve nihayet davanın duruşmasındaki "gerginliklerle" ifade özgürlüğü tartışıldı. Davalar da çoğunlukla "beraat" kararı ile sonuçlandı.Bugün Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarını kabul edip, yargılamanın yenilenmesi yolu olarak (m.311) düzenleyen Türkiye'nin, aksi bir düşünce ile özellikle içtihatlarda da belirtildiği üzere ifade özgürlüğünün cezai sorumluluğa neden olmasına imkan vermesi, uluslararası mükellefiyetlerine aykırı bir nitelik taşımaktadır.
Bireylerin düşüncelerini ifade etmeleri, iddialarını ileri sürmeleri hakaret olarak kabul edilemeyeceği gibi, ileri sürülen iddianın da doğruluğunu kabul veya inkar olarak nitelendirilemeyecektir. Bu bakımdan bazı düzenlemeler yapılarak kimlikler korunamayacağı gibi, belirli kurumların da eleştirilmesi, bunlara yönelik değerlendirmeler yapılması kişiyi, özgürlüğünden mahrum bırakıcı cezai bir sorumluluğa götürmemelidir.
Siyasi olarak kullanıma açık olan 301. madde ile korunan değerleri kapsayan başka belli maddeler ve bu değerlere yönelik fiili saldırıları cezalandıran düzenlemeler bulunmasına rağmen bu maddede ısrar edilmemesi gerektiği kanaatindeyim.
Ayrıca diğer Avrupa ülkelerinde bu yönde düzenlemelerin olması Ülkemizde de olması gerektiği yönünde bir zorunluluk doğurmamakla birlikte maddenin kanunda yer almasının da bir gerekçesi olarak belirlenemeyecektir. Son dönemlerde yapılan değişikliklerle bu düzenlemelerin kaldırılmaya çalışıldığı, kaldı ki kanunlarında bu nitelikteki düzenlemelere yer veren ülkelerde de maddenin uygulanmadığı görülmektedir.
İnsan haklarına saygılı, demokratik hukuk devleti olmayı kendine amaç edinmiş Ülkemizin bu nitelikteki düzenlemeleri kabul etmesi yukarıda belirtilen ve Anayasa'da yer alan bazı özellikleri hala özümseyemediğinin bir belirtisidir. İfade özgürlüğünün sınırlar ötesinde olduğu kabul etmek ve böylelikle TCK 301. maddesinin ifade özgürlüğü önünde bir engel olduğu düşünmekle hukukun ve demokrasinin gelişmesi için kaldırılması gerektiği inancındayım."
Bu maddeyle korunanların, maddeyle korunan saygınlıklarını çok tartıştık.
Yazı yazanların yazılarında suç olup olmadığını mahkemede tartışmak yerine; yargılanan kişilerin "kişiliklerini" tartışmayı çok sevdik. Yargılanan "kişilerin kişiliklerini" yargılamaktan ne kadar çok hoşlandığımızı fark ettik. Bu durum üzerinden politika yaptık.
Mahkeme salonları dışında mahkemeler kurduk. Astık, kestik, vurduk, öldürdük. Hem savcı, hem yargıç olduğumuzdan dolayı sokaklarda, meyhanelerde, gazetelerde, televizyon ekranlarında hemen darağaçları kurduk. Davaların dışında insanları "yargılamaktan" hoşlandıkça; yargılanan kişilerin kişilikleri üzerinden politika yapmayı yeğledik.
301'inci maddeye aykırılıktan açılan davaların neden açıldığını tartışmak değil ama; bu davaların açılmış olmasından dolayı duymamız gereken "utanma" duygusu yerine kişisel kavgalarımızın kızgınlıklarını koyduk. Kızgınlıkları düşmanlıkla büyüttük.
Eleştiri yerine "ikiyüzlülük" ve "omurgasızlık" üzerinden üretilen politikaların yarattığı, iki yüzlü politikaların dayanılmaz hafifliği ile ortaya çıkan omurgasızlığın medyatik görünümleri daha da dayanılmaz oldu. Aydınların onurlu aydınlığına karşılık, omurgasızlığın ikiyüzlülüğü karşılık geldi. Bu "ikiyüzlülüğe karşılık" 301'inci madde kaldırılmalıdır. (Fİ/TK)