“‘Din elden gidiyor’ diyerek Alevileri, ‘vatan bölünüyor’ diyerek Kürtleri, barış ve demokrasi savunucularını hedefe koyan katliamlar, bugün farklı cinsel ya da etnik kimlikteki kişi ve grupları da hedefine koyan nefret saldırıları ile artarak devam ederken, halen failler cezasızlıkla korunuyorlar.”
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, Maraş katliamının 43. Yılında yaptığı yazılı açıklama ile bir kez daha adalet çağrısı yaptı:
“Maraş katliamı, öncesi Dersim, Çorum, Malatya, sonrasında Sivas, Gazi, Ümraniye, Roboski, Suruç, Ankara ile birer insanlığa karşı suç, birer insanlık ayıbı, vahşet olarak hafızalarımızda tazeliğini koruyan katliamların bir daha yaşanmaması için, devletin ve toplumun geçmişle hesaplaşması, devlet yetkililerinin toplum önünde hesap vermesi, tüm sorumluların cezalandırılması gerekirken, tüm katliamlar gibi Maraş katliamı da 43 yıldır halen adalet bekliyor.”
19 Aralık 1978 ‘de başlayan ve 26 Aralık’a kadar süren olaylarda resmi kayıtlara göre 114 insan öldürüldü, binden fazla insan yaralandı, 552 ev ve 289 iş yeri talan edildi.
Dönüm noktalarından biri
Açıklamada, katliamın 12 Eylül iddianamesinde, “darbeye giden yolda önemli dönüm noktalarından biri” olarak nitelendirildiği ve yıkıcı etkilerinin halen devam ettiği ifade edildi:
“Katliama seyirci kalan devlet güçleri, katliamı durdurmak için direnişe katılanları, ilan edilen sıkıyönetimin ardından göz altına almış ve 200 güne varan uzun sürelerle işkenceli sorgulara maruz bırakarak cezalandırmıştı.
“Katliamdan sağ kurtulanlar ise özellikle Aleviler ve Kürtler, ağır devlet baskısı yanında saldırının tekrarlanması tehlikesi devam ettiği için Maraş’tan göç etmek durumunda kalmış, bu zorunlu göç nedeniyle Maraş’ın demografik yapısında ciddi değişiklikler meydana gelmişti.”
“Sıkıyönetim için ortam yaratmak”
Saldırıların sona erdiği gün olan 26 Aralık 1978 sabahından itibaren İstanbul, Ankara, Kahramanmaraş, Adana, Elâzığ, Bingöl, Erzurum, Erzincan, Gaziantep, Kars, Malatya, Sivas ve Şanlıurfa olmak üzere, toplam 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi, daha sonra bu illerin sayısı arttırıldı, İzmir, Diyarbakır, Suriye-İran-Irak gibi sınır boylarını çevreleyen iller de dahil olmak üzere sıkıyönetim genişletildi.
İHD, dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in, Maraş olaylarının sıkıyönetim ilanı için ortam yaratmak amacıyla kontrgerilla tarafından çıkartıldığını söylediğini belirtti:
“Katliamın önlenmesinde hükümetin içine düştüğü acizlik İçişleri bakanı İrfan Özaydınlı’nın istifası ile örtülmeye çalışılmıştı.
“O dönemde hazırlanan MİT raporları gibi Özaydınlı’nın talimatı ile hazırlanan rapor da kamuoyundan gizlenmişti.
“Ancak basına yansıyan haberlerde, Özaydınlı’nın katliamın açığa çıkartılması için özel bir ekip görevlendirdiği, hazırlanan ayrıntılı raporun İçişleri Bakanlığı'na sunulduğu, ancak raporun içeriğinin gizli tutulduğu ifade edildi.
“Raporda katliamın planlayıcılarının ‘26 seyyar piyango bayisi görünümünde şehre geldikleri saptanmıştır’ denildiği ve Bahçelievler Katliamı sanıklarından Ünal Osmanağaoğlu, Haluk Kırcı, Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli gibi isimlerin katliamın yaşandığı günlerde Kahramanmaraş'ta olduklarının kaydedildiği iddia edilmişti.”
“Dakika dakika hükümete raporlandı”
“Katliamdan 34 yıl sonra MİT tarafından 12 Eylül Davası’na bakan mahkemeye sunulan 57 sayfalık belgede de katliamın dakika dakika hükümete rapor edildiği bilgisi yer aldı.
“Raporlarda katliamın MHP ile Ülkü Ocakları yöneticilerinin yaptıkları toplantıda kararlaştırıldığının ve askerlerin Maraş‘a takviye kuvvetlerini olaylardan dört gün sonra gönderdiğinin Maraş’ta geceleri güvenlik güçlerinin sokaklardan çekildiği ve ardından ülkücülerin Alevilerin evlerine baskın düzenlediğinin belirtildiği görüldü.”
“Asıl faillere ulaşılamadı”
İHD, tüm bu gerçeklere rağmen, yargının, katliamın siyasi sorumlularına, devlet içindeki bağlantılarına dokunmadığını, sıradan bir toplumsal infial olarak değerlendirdiğini açıkladı:
“Aşırı sağ görüşlü olarak tanımlanan toplam 804 kişi hakkında Sıkıyönetim mahkemelerinde davalar açıldı.
“Dava sürerken katliamın müdahil avukatlarından Ceyhun Can 10 Eylül 1979'da, Halil Sıtkı Güllüoğlu 3 Şubat 1980'de ve Ahmet Albay 3 Mayıs 1980'de öldürüldü.
“1991 yılına kadar devam eden davalarda sanıklardan 29'u idam, 7'si müebbet, 321'i de 1-24 yıl arasında hapis cezalarına çarptırıldı. Asli fail olarak nitelenen 63 kişiye hiç ulaşılamadı.
“Hapse mahkum edilenlere 1/6 oranında iyi hal indirimi uygulanarak cezalar azaltıldı. İdam kararları Yargıtay tarafından bozuldu.
“Verilen hapis cezaları da 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde ertelendi ve failler serbest bırakıldı.”
Bir daha yaşanmaması için…
Açıklamada, şu çağrı yapıldı:
“Katliamların bir daha yaşanmaması için; barış, demokrasi ve insan hakları fikrinin yerleştirilmesi gerektiğini bilerek; devleti ve toplumu her biri insanlığa karşı suç olan katliamlarla yüzleşmeye, devleti yönetenleri toplum önünde hesap vermeye, katliamları önlemeye yarar politika ve tedbirler geliştirmeye, cezasızlık zırhı kaldırılarak sorumluların cezalandırılmalarını sağlamaya yarayacak adımlar atmaya çağırıyor, ceza adaleti yanında onarıcı adalet istiyoruz.” (AS)