İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch/HRW) bugün yaptığı açıklamada, polisin arama, gözaltına alma ve ateşli silahlar kullanma yetkilerinin hükümetin önerdiği şekilde arttırılması halinde, Türkiye'de insan haklarını korumaya yönelik çabaların zarar göreceğini belirtti.
HRW’den Emma Sinclair-Webb konuyla ilgili olarak “fren mekanizmalarının gerekliliğinden” söz etti.
"Hükümet zaten önceden de meclisten polisiye önlemlerle ile ilgili oldukça sorunlu yeni düzenlemeler çıkartmıştı ve şimdi de iç güvenlikle ilgili olarak kendi yetkilerini daha da artırmaya çalışıyor.
"Meclis, bu yeni tasarıya, kamu güvenliğini olduğu kadar, insan haklarını koruyacak fren mekanizmalarını da yerleştirmeli."
“Endişe yaratan düzenlemeler”
HRW sorunlu düzenlemeleri şöyle sıraladı.
* Polisin insanları ve taşıt araçlarını arama yetkisini genişletiyor ve halen yürürlükte olan savcılık veya mahkeme izni şartını ortadan kaldırıyor.
* "Kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabilecek olaylara" atıfla, polise, önceden savcılık izni almaksızın, insanları 48 saate kadar gözaltında tutma yetkisi veriyor ki bu yetkinin belirsizliği fiilen önleyici gözaltı uygulamalarına yol açabilir ve önemli bir hak ihlali riski doğurabilir.
* Polise, kamuya açık alanlarda binalara, araçlara veya insanlara karşı molotof kokteyli veya "benzeri silahlarla" yapılabilecek saldırıları engellemek amacıyla ateşli silahlar kullanma yetkisi veriyor. Bu yetkinin genişliği, eldeki tehditle orantılı olmayan ve uluslararası standartlar ışığında haklı görülemeyecek durumlarda dahi ölümcül güç kullanımının artabileceği yönünde bir endişe doğuruyor.
* Şiddetli protesto eylemlerine veya "propaganda" amaçlı gösterilere katılan insanlara verilecek cezaları, göstericilere yönelik zaruri tutuklama uygulamasının daha da çok kullanılmasına yol açabilecek şekilde artırıyor.
* Devletin yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki kuvvetler ayrılığı ilkesini ihlal ederek, valilere, polise belli suçları ve şüphelileri takip etme emri verme yetkisi tanıyor ki bu yetki halen sadece savcılar ve hakimler tarafından kullanılabiliyor.
Keyfi devlet uygulamaları
HRW’nin açıklamasında Kobane eylemlerine de atıfta bulunuldu.
“Hükümetin önde gelen isimleri molotof kokteyli atan göstericilere verilen cezaların artırılması ve molotof kokteyli atan göstericilere karşı polise ölümcül güç kullanma yetkisinin verilmesi gerektiğini savunan sözler sarfettiler.”
Sinclair-Webb de "hükümetin şiddetli protesto eylemlerine ilişkin meşru kaygıları, polisin yetkileri bağlamında açık bir çek olarak görülmemeli" dedi.
"Meclis tasarıyı değiştirmeli ki, insanlar politik şiddetten olduğu kadar, keyfi devlet uygulamalarından da korunabilsinler."
Denetim kalmayacak
HRW’nin yasa tasarısına dair analizinde anahatlarıyla şu noktalara dikkat çekildi.
* Belirsiz veya geniş polis yetkilerinin hızla artması ve bu yetkilerin kullanılmasında savcıların ve hakimlerin denetim işlevlerini devre dışı bırakmaya yönelik hamleler özellikle endişe verici.
Polise daha geniş yetkiler
* Yasa tasarısında polis, insanları bireysel olarak işlenen bazı suçlar söz konusu olduğunda 24 saate kadar, "şiddet olaylarının yaygınlaşarak kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabilecek toplumsal olaylar sırasında ve toplu olarak işlenen suçlar" söz konusu olduğunda ise 48 saate kadar, gözaltına alma yetkisine kavuşuyor.
Türkiye'deki polis faaliyetleriyle ilgili geçmiş deneyimler ışığında, polisin yetkileriyle ilgili önerilen yeni düzenleme protesto gösterilerinde kitlesel gözaltılar gibi uygulamaları meşrulaştırmak ve rutin hale getirmek için kullanılabilir.
* Tasarı polise "işyerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara ve kişilerin tek tek veya toplu halde bulunduğu açık veya kapalı alanlara, molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs eden" bir insana karşı ateşli silah kullanma hakkının verilmesini öngörüyor. Düzenleme ateşli silahın "saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve etkisiz kılacak ölçüde" kullanılabileceğine işaret etmekle birlikte, ölümcül güç kullanımını insan yaşamının korunması için son çare olması koşuluna bağlayan özgül güvenceler içermiyor.
TMY’de değişiklik
* Düzenlemelerin en sorunlu unsurlarından biri, Terörle Mücadele Yasası'nın 7/2 maddesinde yapılması önerilen değişiklik. Bu değişiklik yasalaşırsa "terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde kimliklerini gizleme amacıyla yüzünü kısmen veya tamamen kapatanlar" üç yıldan beş yıla kadar hapisle cezalandırılacaklar.
Halen yürürlükte olan yasada belirlenen ceza bir yıldan beş yıla kadar hapis. Cezanın alt sınırının yükseltilmesi, tanınmamak için yüzlerini örten şüphelilerin, şiddet içeren eylemlere katılmış olduklarına ilişkin bir kanıt olmasa bile, sırf bu nedenle otomatik olarak tutuklanacakları anlamına geliyor.
Valilerin yetkileri
* Tasarı hukuken savcılık makamına ait olması gereken bir yetkiyi, ilin en yüksek mülki amiri olan valiye veriyor.
Valiler yürütme erkinin bir parçası olduklarından ve doğrudan hükümet tarafından, Ankara'dan atandıklarından, onlara "suçun aydınlatılması için" polise emir verme olanağı tanımak, valilerin polis soruşturmalarını yönlendirebilmesine kapı açmak anlamına geliyor.
Bu düzenleme suçların soruşturulup soruşturulmayacağına karar verme sorumluluğunu, siyasal kurum ya da birimlere değil, savcılık makamına veren ve yargı denetimine tabi kılan hukuk normunu ihlal ediyor. (YY)
HRW’nin açıklamasına ve analizinin tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.