Aman...
Aman düşmeyin, bir yerinizi kırmayın, kaza geçirmeyin, bulaşıcı hastalığa yakalanmayın ve Göztepe SSK Eğitim Hastanesi'ne gelmeyin. Belki hastasız kaldığı için düzelebilir. Düzelebilir diyorum ama, mümkün değil... O kıt maaşlarla çalışan doktor, hemşire ve diğer sağlık emekçilerinin tüm fedakarlığına karşın, işletme idare böyle olduğu sürece düzelmesi mümkün değil Göztepe SSK Eğitim Hastanesi'nin...
Gördüklerim....
* Günlerden 26 Temmuz 2001 Perşembe. Saat 13.30 sıralarında hastanenin acil servisine taksi ile eşimi getirdim. Bacağı kırık. Kırık parçanın aşil tandonunu her an parçalama ihtimali var. Bunu ben söylemiyorum. İlk tanıyı koyan doktor söylemiş. İlk tanı bürosuna giriyoruz. Durumu özetliyorum. Acile kabul edilmezseniz üzülmeyin diyor... Anlam veremiyorum. Bu durum acil değilse hangi durum acil acaba!.
* Ortopedi bölümüne giriyoruz. Aynı özeti orada yapıyorum. Genç bir doktor. Hemen röntgen filmi istiyor. Bir kağıt bir imza. Operatör mırıldanarak röntgeni çekiyor. Doktor yine bakıyor; üç röntgen daha istiyor. Biri akciğerden. Anlıyorum ki ameliyat edecekler. Seviniyorum. Bakıyor...Daha sonra bir iki doktora daha gösteriyor. Teşhiste birleşiyorlar. Ameliyat edilmesi gerekiyor.
* Genç doktor, saat 16.30 civarında ameliyat edilebileceğini söylüyor eşimin. Yemek yememişti sabahleyin. Bu arada kan ve idrar tahlilini yaptırıyoruz. Bunlar inanılmaz hızla yapıldı. Sorun yok bir- iki nazlanma dışında. Onlara da bakıldı. Tamam. Eşim ameliyata hazır. Beklememiz için bir koğuş gösteriliyor. Yataklardaki çarşaflar daha önceki hastaların kan lekeleri ile dolu. Havası ter kokuyor. Kalabalık. Kimi yataklarda kimi sedyelerde. Hadi burası acil. Mazur görüyoruz. Sanki mazur görmezsek bir şey olacakmış gibi.
* Saatler geçiyor. Bu arada yan yataktaki hasta ile ahbaplık kuruluyor. Eşimin kardeşleri geliyor. Sohbet başlıyor. Şu sohbet adetimiz de olmasa yaşanan iğrençliğe nasıl dayanır insanlar...
* Saatler geçiyor...Tık yok. Ara sıra doktor bürosundan başımı uzatıyorum. İçerisi tıklım tıklım. Koridor tıklım tıklım. Sıcak. Yoğun bir ter kokusu etrafa sinmiş durumda. İnsanlar oradan oraya koşturup duruyor. İki büklüm bir hasta karnını tutarak, acı içinde inleyerek saatlerce oradan oraya elinde kağıtlar gidip geliyor. Düştü düşecek...Bir hasta Adapazarı'ndan getirilmiş. Her yanı kırık. Alın hastanızı Adapazarı'na götürün dediler. Yakınları tepkili ; 'Akrabam Fransa'dan köye geldi. Hastalandı. Fransa'dan ekip geldi ve alıp götürdüler. Her şey gözümün önünde oldu. Anlatsalar inanmazdım. Biz mi insanız onlar mı? ' Sanki bana anlatarak rahatlayacakmış gibiler...'Tabii onlar insan' diyorum ben de..Ne diyeyim...
* Acilin girişine çıkıyorum temiz hava almak için. Ambulanslar, özel araçlar, ticari taksilerle gelen gelene. Düşünüyorum; bu kadar hastaya içerideki az sayıdaki doktor nasıl bakar? Hangi düzen içinde tedavi için paylaşırlar? Mümkün değil..Moralim bozuluyor. Etrafta küçük bir köpek, köpeğin peşinde koşuşturan güvercin misali çocuklar...Bir adam köpek için yere su döküyor. Köpek içiyor. Bir kedi çağırıyor, ama o içmiyor. Adam 'Siktir nankör kedi' diyor.
* Yan tarafta bir aile topluluğu. Genç kadın annesine soru soruyor: 'Anne babamın tansiyonu var mı?' ' Yıllarca o hapları keyiften mi içti kızım. Bilmiyor musun ki bana soruyorsun. Pes vallahi..Tabii var!' Sıcaktan mı bu şaşkınlık?
* Ellerinde telsizli bir takım güvenlikçiler öyle hareketli ki...Şaşıyorum. Güvenlik hak getire ama, onlar acayip hareketli. Sürekli bir yerleri arıyor ve bir şeyler konuşuyorlar. Eee, hastalar ve doktorlar Allah'a emanet ama onlar çok hareketli...Ne de olsa hastane bir sağlık sektörü...
* Biri hemşehri Tokatlılık muhabbeti yapıyor. İçlerinden birisi artık Tokatlı tanımak istemediğini söylüyor. Çünkü çok kazık yemiş hemşehrilerinden. Bir simitçi de şimdiye kadar kazandığı paraları keyif için harcadığını, ihtiyarlığını düşünmediği için hayıflandığını anlatıyor. Tuvalet için içeriye giriyorum, leş gibi...
* 19.00'ı geçti. Doktor, bir ameliyatları olduğunu söylüyor. O ameliyatın sonucuna göre, durumun belli olacağını söylüyor. Kaç hastaya baktıklarını öğrenmek istiyorum. Sabahtan beri ortopedi olarak 300 kişinin üzerinde hastaya baktıklarını söylüyor. Durumun normal olup olmadığını öğrenmek istiyorum. Durumun normal olmadığını söylüyor. 'Türkiye'nin gerçekleri' diyor doktor. Kötü gerçek. Az sayıdaki doktor. Bakımsızlık. Moralsizlik. Düşük ücretler. 'Böyle bir hastaneden ne beklenir ki' diyorum kendi kendime. Doktorlar bir anda yok oluyorlar. Anlaşılan ameliyata girdiler. Doktorlar dediğim hepi topu 4-5 kişi...
* Yine bekleme başlıyor. Saat 20.00, 21.00, 22.00, 23.00, 24.00 ve yeni gün başlıyor: 13.00... Aaa, doktorlar beliriyor. Aynı doktor pembe örtülerle ayrılmış olan yataklarda bekleyenleri geziyor. Hastanın sahibi olarak beni çağırıyor. Eşimin, hastaneye yatırılacağını, belki yarın (aslında bugün) ameliyat edilebileceğini, fakat büyük bir ihtimale salı günü, yani 5 gün sonra da olabileceği gerçeğini söylüyor. Ameliyat gününün daha önceye çekilip çekilemeyeceğini öğrenmek istiyorum: O kadar hastaya hiç kızmadan bakan doktorun ,'Bir ihtimal... Olmazsa Salı, bir ihtimal perşembeye kalabilir' cevabı karşısında susmak zorunda kalıyorum. Çalışma şartları öyle ağır ki...Üstüne gitmiyorum.
* Yine bir sürü muamele. Bacağı geçici alçıya alındıktan sonra eşimi 2. kat, 3. ortopedi servisine alçıcı ile birlikte götürüyoruz.. Üniformasız servis görevlisi, bizden önceki hastaya, 'Burası Hilton Oteli değil' diye Hanyayı Konyayı hatırlatıyor. Alçı uzmanı bir süre ayak sürüyor. Belli ki bahşiş durumu var. Oralı olmuyorum. Sadece kuru bir teşekkür ediyorum. Tabii o da bana içinden okkalı bir küfür savurmuştur. Yatakları hazırlayan, kaba saba adam ipe sapa gelmez şeyler söylüyor. 'Yemek için sabah tabak ve çatal kaşık getirmemizi istiyor. Bakmayın öyle olduğuna, çarşaflar temiz -ne temiz, her taraf leke içinde- ama isterseniz çarşaf da getirebilirsiniz' diyor.
* 'Ameliyat günü gelelim, yer de işgal etmeyelim' teklifimiz kabul edilmediği için eşim üzgün. Eşimi kız kardeşiyle orada bırakıp evime dönüyorum. Yolda karar veriyorum: Bir SSK üyesi olarak hasta olmadan ölmek istiyorum. Evet, SSK iflas etmiş ama mecburiyetten müşterisi çok.
Meraklısına not: Göztepe SSK Hastanesi'nin temeli galiba 1967 veya 1968 yıllarında dönemin Başbakanı ve Adalet Partisi (AP) Genel Başkanı Süleyman Demirel tarafından atılmıştı! (YÖ)