Feminist aktivistler, kadına yönelik erkek şiddetiyle mücadelede son bir yılın gündemini bianet için değerlendirdi. Akkaya ve Karakuş, bu yılın birincil gündemlerinin kadına yönelik şiddetin en sert örnekleri sayılabilecek kadın cinayetlerinde "haksız tahrik" indirimlerini önlemek olduğunu anlattı:
Gülfer Akkaya (Barış İçin Kadın İnisiyatifi):
Bu yıl özellikle kadın cinayetlerinde haksız tahrik indirimlerine ilişkin duruşmaları takip ettik, "Bu konuda tarafız" dedik. Takip sonucunda, son birkaç davada hakimler indirime başvurmadan müebbet hapis cezası verdi. Bu büyük bir gelişme. Beklentimiz, kadın örgütlerinin müdahil olarak bu davalara kabul edilmesi. 2009'da bunun için çok uğraştık.
Ayrıca devletin gözaltındaki kadınlara uyguladığı taciz, tecavüzle ilgili ve Barış İçin Kadın İnisiyatifi'ni oluşturarak Kürtlere yönelik devlet şiddetini ortadan kaldırmak amaçlı etkinlikler yaptık.
Medyanın her köşesinde, bazen köşe yazarlarının metinlerinde rastladığımız, kadınlara yönelik saldırgan dilin örneklerini bağımsız feministler ve örgütler olarak ortak basın açıklamalarıyla kınadık.
Sığınakları çoğaltmamak, erkek şiddetiyle mücadeleye ayrılan bütçeyi dar tutmak, erkeklerden yana olmak anlamına geliyor. Kaymakamlığın Mor Çatı'yı sığınaktan paramız yok diyerek çıkarması bir örnek. Devletin kadınlara iş, koruma, sığınak ve şiddet konusunda ayrımcı politikaların sürüyor, devlet bütçesinde pozitif ayrımcılık uygulaması görmedik. Bunları talep ediyoruz.
Filiz Karakuş (Sosyalist Feminist Kolektif):
25 Kasım tarihsel olarak, devletin kendi muhaliflerini bastırmak için nasıl erkek şiddetini kullandığının resmidir. Bu yüzden bu gün dünyada erkek ve devlet şiddetine karşı protesto gösterileri düzenleniyor.
Biz son bir yıldır kadına yönelik erkek ve erkeklik şiddetleri içinde özellikle kadın cinayetleri üzerinde yoğunlaştık çünkü aslında kadınların öldürülme nedeniyle, evde dayak yeme, psikolojik şiddete uğratılma nedenleri aynı; bir zincirin halkaları gibi. Kadınlar kocalarına karşı çıktıkları için dayak yiyor, boşanmak istedikleri için öldürülüyor. Kadına yönelik tüm şiddet türleri, sistematik bir erkek egemenliğinin sonucu. Yargı-erkek sistem işbirliğiyle yapılan haksız tahrik indirimleriyle, Yargıtay'ın bakireliği evlilik birliğinde kadında bulunması gereken özellik sayan kararı da aynı mantığın sonucu.
Geçen yıl ekim ayında sonuçlanan Sevim Zarif davası ve sonrasında müdahillik talep ederek izlediğimiz üç dava sonuçlandı ve gördük ki haksız tahrik zinciri, takip ettiğimiz davalarda uygulanamayabiliyor. Buna devam edeceğiz.
Türkiye'de kadına yönelik şiddeti kriz ve savaş koşulları da artırıyor. 2009'un ilk yedi ayında 953 kadının öldürülmesi, hem Türkiye'de Kürtler üzerine savaşın hem de kriz koşullarının kadına yönelik şiddetin boyutunu artırdığını gösteriyor. Krizin bedelini kadınlar hem işten atılarak hem de işten atılan adamlardan şiddetine maruz kalarak ödüyorlar.(YC)