“21. yüzyılda insanlık boğazlandı ve dünya bunu canlı canlı izliyor. Şimdi kıştır. Havalar soğuktur. Kıyafet yok. Soba yok. Biz çocuklarımızı düşünüyoruz. Asıl ‘Büyük Şey’ yaşandı geçti. Yaşadıklarını anlatmıyorlar. Asıl ‘Büyük Şey’i söylemiyorlar. Ben açlıktan ölmem. Ben soğuktan da ölmem. Kampta şuyumuz yok, buyumuz yok diyenler de haklı, biliyorum. Çünkü çocukları var. Çocukları aç. Ama unutma ve unutturma! Asıl ‘Büyük Şey’ arkada kaldı.”
Bu sözler IŞİD zulmünden kaçan, ailesinin 18 ferdi IŞİD tarafından katledilen bir Ezidi’ye ait.
IŞİD’in katliamlarından kaçarak Şengal Dağı’na sığınan Ezidiler, dünya kamuoyunun gündemine, gönderilen yardım helikopterlerine “tutunmaya” çalışan insanlar olarak girdiler. Tutunmaya çalıştıkları aslında helikopterler değil yaşamın kendisiydi; kimilerinin satranç tahtası olarak kimilerinin ise bataklık olarak tarif ettiği bir coğrafyadan umuda yolculuğun sarsıcı bir portresiydi basında çıkan bu kareler…
Ama o kadarla kaldı. IŞİD, Suriye, Rusya ve ABD denklemine kilitlenen Ortadoğu’nun makro gündeminde ufak bir detay olarak görülen Ezidilerin kimseye anlatamadığı “Büyük Şey” neydi? 73. Ferman olarak nitelendirdikleri ve kaybettikleri eşleri, dostları, çocukları ve sevdikleriyle sınırlı olmayan bu muazzam felaketin boyutları nelerdi?
İletişim Yayınevinden çıkan “Ezidiler: 73. Ferman” isimli kitabında Nurcan Baysal bu “Büyük Şey”in peşine düşüyor. Ezidilerin bu fermana nasıl yakalandıkları, kamplarda ilk günleri, Ezidilerin Kürt hareketi ile tanışmaları, bu tanışmanın da getirdiği değişim ve dönüşümler, kamplarda yaşanan sorunlar, Ezidi kadınların tanıklığı… kitapta yer buluyor.
Nurcan Baysal “Büyük Şey”i, 73. Ferman’ı steril bir tarafsızlıkla aktarmıyor, Ezidilere tercüman olmakla da yetinmiyor. Ezidilerin kalbi Laleş’e yolculuk ederek, onların içinden ve onlarla birlikte konuşuyor, anlatıyor. Ortadoğu uzmanlarının insanlığımızdan eksilten, “büyük resmi” görmeyi salık veren tutumlarına inat, sessiz kalınmaması gereken bir katliam için tükenmez bir sebatla çağrıda bulunuyor.
Nurcan Baysal kitapla ilgili şöyle söylüyor:
“Bu kitap, BÜYÜK ŞEY, BÜYÜK KATLİAM, SOYKIRIM, 73. FERMAN’ın unutulmaması için ufak bir çaba aslında.
Ezidiler bu son fermanda sadece IŞİD’in değil, yanı başlarındaki komşularının, beraber oturup kalktıkları kirvelerinin de katliamına uğradılar. Bu fermanla sadece evlerini, vatanlarını, yuvalarını, sevdiklerini kaybetmediler. Hayata, insanoğluna olan güvenlerini de kaybettiler. Binlerce Ezidi kadın ve çocuk halen IŞİD’in elinde köle pazarlarında satılıyor, tecavüze uğruyor ve birilerinin onların çığlıklarını duymasını bekliyorlar.
Radikal kötülük ve insanlığa karşı işlenen suçlarda failler kadar susanları bağışlamak da oldukça zor. Yaşanan bu dehşete, bu zalim fermana gözümüzü kapatmak bizleri kurtarmıyor.
Her sabah evreni aydınlatan güneşe dualarında Ezidiler önce 72 millet için, sonra da kendileri için dua ederler. Dünyanın 72 milletinin, binlerce yıldır fermanlara uğramış, her sabah onlar için dua eden bu mazlum halkın sesini artık duymaları ve bu konuda sorumluluk almaları gerekiyor.
Bu kitap 72 millete bir çağrıdır aslında…” (EKN)