Kobanî davasının 47. duruşma periyodu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor.
TIKLAYIN - Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
“Algı operasyonlarıyla neler yapıldığını anlatacağım”
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş bugünkü beyanında şunları söyledi:
“Dün bize yönelik kumpas davasının, bu kadar hukuksuzluk ve iftiranın altında yatan ahlaki, ideolojik boyutları açıklamaya başladım. Ne zaman başladı, ne zaman karar verildi buna? Devlet blokunu oluşturan yapının ne zaman buna karar verdiğini, hangi mekanizmaları harekete geçirdiğini bugüne kadar algı operasyonları kapsamında neler yapıldığını anlatacağım.
Kayda geçirilen çok şey var, hakkımızda atılan tweet’leri okumaya çalışsak 3-4 gün bunların okuması sürer. Kobanî Kumpas Davası’na kadar götüren anlayış, zihniyet nerede tetiklendi, adım adım nasıl örüldü? İlk aşamasından başlayacağım.
Okuyacağım rapor, AKP’nin düşünce kuruluşu olarak bilinen SETA’nın raporu. Hazırlayan Hüseyin Alptekin, biz tutuklandıktan sonra 3 yıl boyunca bizim neden tutuklanmamız gerektiğini kanal kanal gezerek anlatan psikolojik savaş görevlilerinden biriydi. O zaman SETA için bu raporu Hüseyin Alptekin’e hazırlattılar. Kobanî Kumpas Davası’nın kodları bu raporda yatıyor. Niye hazırlandı bu rapor, amaçları neydi?
2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri hemen öncesinde partimiz beni aday gösterdiğinde neden bu rapor yayınlandı? O dönem çok yayılmadı, ama iktidar ve devlet için hazırlanan rapordu. Raporun başlığı şuydu: 'Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, adaylar ve Selahattin Demirtaş’ın Siyasal Anlamı.' Bu raporda benim adaylığımı nasıl değerlendirmişler, bu rapordan hemen sonra IŞİD’in Kobanî işgali ardından Kobanî eylemi konusunda da aynı bağımlı medyanın nasıl senkronize bir şekilde harekete geçtiğini anlatacağım. Önemli gördüğüm kısımları kayda geçmek istiyorum.
“Benim üzerimden HDP çizgisini analiz etmeye çalıştılar”
Benim üzerimden tümüyle HDP’nin çizgisi, Kürt siyasi hareketinin amacı anlatılmaya çalışılmış: ‘…Bu kısımda Demirtaş’ın Türkiye’de ve uluslararası siyasette yüklendiği misyon ve taşıdığı anlam tartışılacaktır. Türkiye bağlamında sınıf temelli bir söylem benimseyerek bundan böyle sadece Kürtlerin değil, ezilmiş ve dışlanmış tüm kesimlerin savunucusu olacağını ilan eden Demirtaş bir bakıma ölçek büyütmüştür. Uluslararası bağlamda ise Irak’taki ve Suriye’deki gelişmeler sonucu bu ülkelerde yaşayan Kürtlerin geleceğine etki eden bir aktör olmak için çaba sarf eden Demirtaş, bugün itibariyle bu konuda Abdullah Öcalan ve Mesut Barzani gibi figürlerin etkisine erişebilmiş değildir.é
“HDP geliyor tehlikenin farkında mısınız? denilmiş”
Yergi ya da övgü bir yana kendilerince böyle bir bilimsel çalışma yürüttüler. Bu şekilde siyasal yaşamımdaki dönüm noktaları diye başlık başlık anlatıyor. Bu gördüğünüz rapor AKP’nin araştırma kuruluşu SETA tarafından Cumhurbaşkanlığında özel olarak hazırlanmış bir rapor.
Partimizi, beni, politikalarımızı övmek için hazırlanmamış. Nitekim Hüseyin Alptekin tutuklanmamız, katil olarak adlandırılmamız için neredeyse her gece televizyonlara çıkmış özel savaş elemanıdır. Bu raporla devlete ve iktidara ‘Demirtaş ve HDP geliyor tehlikenin farkında mısınız’ denilmiş.
Bu davaya, mahkemelere, yargıya ve AKP medyasına zemin hazırlanmış. İddianame bu rapordur. 10 yıl önce hazırlanmış bu rapor partimize yönelik kumpasların ve çöktürme planlarının alt yapısıdır. AKP bizi tehdit olarak görüyor. Bu rapor odur. Bu raporla yetindiler mi bunun gereğini mi yaptılar?
Hali hazırda sanık sıfatıyla karşınızda bulunmamızı sağlayan zihniyet, bu zihniyet olduğu için bakalım nasıl devam etmişler? O rapordan kısa süre sonra birkaç ay sonra da IŞİD’in Kobanî’yi işgali ardından gelen Kobanî katliamları, yaralanmalar, iddianameye konu suçlar işlendiğinde muhtemelen devletin karanlık dehlizlerinden bu rapor tekrar çıkarıldı ve büyük bir fırsatın ele geçirildiği düşünüldü. Nasıl düşünüldü? Önce size yaygın medyada nasıl algılanıyordu onu anlatayım.
“O günlerde gerçekleri yazıyordu”
O dönemin amiral gemisi olarak adlandırılan Hürriyet’in yazarından Ahmet Hakan’dan okuyacağım. 6 Ekim’de HDP tweet atmış, 7 Ekim’de Ahmet Hakan’ın yazısından okuyacağım. Daha sonra diğer basının ve yazarların nasıl yaklaştığını anlatacağım. Ahmet Hakan diyor ki “araç yakmayı, öldürmeyi, şehirleri yakmayı meşru görmeyiz” diyor. “Ama eğer IŞİD’i bir öfke hareketi olarak düşünüyorsak bugün ortaya çıkan bu öfkeyi anlamak zorundayız. Olan barışa olacak, Kobanî ile bugün ortaya çıkan öfkeyi anlamadılar ya. Hükümete sesleniyorum bir şefkat çağrısı yapmak çok mu zor? Ne yapıyorlar? Korkutuyorlar, güç gösteriyorlar, anlayışsızlık yapıyorlar. Bir tane bile şefkat gösterisi yok, bir tane bile empati yok. Madem Tansu Çiller'e dönüşecektiniz, ne diye “Biz farklıyız” diye ortaya çıktınız” diyor.
Devamla Ahmet Hakan, “bir hakkı teslim edelim. Bir kurşun atılmadan 3 katı olan Musul teslim oldu ama Musul’un 3’te biri olan Kobanî 22 gündür destansı bir direniş sergiliyor.” Bunu Salih Müslim söylerse “terörist” dersiniz ama bunu Ahmet Hakan diyor, Hürriyet yazısında. 10 Ekim 2014 bu yazının tarihi.
O dönem böyle bir hava var. Devam ediyor Ahmet Hakan “kimse polis kurşunuyla öldürülmemiş diyor vali…” Bunun üzerinden Ahmet Hakan hakkında soruşturma açılmamış tabi ki açılmamalı. Ahmet Hakan 10 Ekim’de sormuş “yaşasın IŞİD diye slogan atan polis kim” ama bu soruyu tek bir savcı sormamış. O gün değildi ama bugün yandaştır Ahmet Hakan. O günlerde ciğer yemiş ve gerçekleri yazıyordu.
Kobanî’nin Kürtlerle alakasını yazıyordu uzun uzun. Ahmet Hakan bilirkişi değil ama o dönemki algıyı anlatmak için bunları okuyorum. O dönem algı buydu ve siz 10 yıl sonra tersi bir algı yaratmaya çalışıyorsunuz. O gün Kürtleri ve HDP’yi anlamaya yönelik bir hava vardı.
“Ahmet Hakan ‘PYD terör örgütü değil’ diyor”
21 Ekim tarihli yazısı… ‘Kürtler Bijî Obama demesin de ne desin? Kobanî üzerine bombalar yağarken Türkiye ne yaptı? İzlemekle yetindi, düştü düşecek diye fal tuttu. İki terör örgütü bize ne dedi? Peki ABD ne yaptı? Bir Kobanî’nin düşmesini engellemek için havadan bomba yağdırdı. PYD ile işbirliği yaptı, PYD’ye silah desteği verdi. Kürtler Bijî Obama demesin de ne desin? Bijî Türkiye denilmesi için Türkiye’nin ne yapması gerekiyor’ diyor Ahmet Hakan ve ‘PYD terör örgütü değil’ diyor. YPG’nin terör örgütü olmadığı yıllarca yazıldı, çizildi bunları anlatacağım. Anlaşmalar yapıldı.
“Saldırıların fitilini Abdulkadir Selvi ateşledi”
8 Ekim 2014’te Abdulkadir Selvi, “Çözüm Kandil’in insafına terk edilmeyecek kadar önemlidir” yazısı yazmıştı. Medya taraması yaptık 6-7-8 Ekim medya taraması yaptık hiç HDP ve Demirtaş eleştirisi yok. Sağduyu çağrıları var, birlikte çalışma yürüttüğümüze dair haberler var. Öcalan’dan gelen çağrıyı okuduğuma dair haberler var.
6 Ekim’de tweetler atıldıktan sonra da bu eleştiriler yok. Ama bu konuda ilk tetikçilik yapan Abdulkadir Selvi’dir. Abdulkadir Selvi 9 yıl önce benimle ilgili fitili ateşledi ve arkasından bunlar geldi. Muhtemelen ‘bir fırsat yakalamışız hazır elimizde Demirtaş ve HDP’nin ne kadar büyük tehlike olduğuna ilişkin rapor da var.’ dediler ve 9 Ekim 2014’te Selvi yazısıyla ilk fitili ateşledi.
Yazısında Demirtaş’ın gençleri sokağa ve savaşa davet ettiğini ileri sürdü. O yazıya kadar tek bir iddia yok. Bu cümle ilk kez düşkün tetikçi Abdulkadir Selvi tarafından kullanıldı ve arkasından bizi sorumlu tutan yazılar yazılmaya başlandı. Bunları dosyaya sunacağız. 10 Ekim’de 11 Ekim’de bu yazılarını sürdürdü Abdulkadir Selvi. Ahmet Davutoğlu ile görüşmüş ve bunu yazıyor. Abdulkadir Selvi benim insanları şiddete çağırdığımı savunuyor ve bu Demirtaş mı diye yazıyor.
Abdulkadir Selvi özel savaşın tetikçiliğini yaptı. 14-15 Ekim’de yazdı Ekim ayı boyunca neredeyse her gün yazdı. İlginçtir, 28 Ekim’de Abdulkadir Selvi bizi hedef göstermekten vazgeçti ve “AKP ile HDP’nin işbirliğine ihtiyacı var” diye yazılar yazmaya başladı. Bu ne zamandı? Hükümetle yaptığımız anlaşmadan ve olayın sorumlularının açığa çıkarılması için anlaştığımız zaman.
Muhtemelen Abdulkadir Selvi’nin kulağını çektiler. Kim yazdı? Cem Küçük yazdı, bugün TRT’nin yönetiminde olan Hilal Kaplan yazdı. İtirafçılar.
“Bahçeli ve Erdoğan’ın stratejik işbirliği”
Abdulkadir Selvi, Hilal Kaplan ve Mehmet Metiner'den öğrendikleri cümlelerle bizleri suçladılar. 26 Ekim’e kadar Hilal Kaplan yazmış ve sonrasında o da renk değiştirmiş. Muhtemelen onun da kulağı çekilmiş ve hatta beni öven yazılar yazmış.
İbrahim Karagül ayın sonuna kadar kesintisiz yazmış. Erdoğan 9 yıl önce ‘Kobanî Davası’nın arkasında Pensilvanya var’ demiş ardından muhtemelen bundan vazgeçtiler, ‘bunların (HDP) üzerine yıkalım’ dediler. Ardından 9 yıl boyunca bize saldırdılar. Bununla Kürtleri durdurmaya çalıştılar. Bahçeli ve Erdoğan bunun bir beka sorunu olduğuna karar verip 2015’ten sonra aralarını düzelttiler ve ardından stratejik işbirliği yaptılar. Temel amaç Kürt düşmanlığıydı. Bütün bu yaşananların altında yaşanan zihniyet buydu.
“Soruşturmayı, çözüm süreci sürerken ellerinde tuttular”
Kobanî’ye pêşmerge gitti, biz durumu normalleştirmeye çalıştık, hızlıca türbülansa giren Türkiye sosyolojisini toparlamaya başladık. O dönem savcılar bir soruşturma açtı mı, olaylar HDP twiti üzerine mi başladı buna ilişkin bir soruşturma başlatıldı. Açılan soruşturmalar da uzun yıllar sürüncemede bırakıldı.
Soruşturmayı, çözüm süreci sürerken ellerinde tuttular. Devlet, iktidar ve Erdoğan bu sürecin sonunu görmek istediler. O dönem savcıların ellerinde delil belge yok, hiçbir şey olmadığı için MYK üyelerimiz ifade vermeye gittiğinde savcı ‘bugün git yarın gel’ diyordu. 7 yıldır tutuklu bulunduğumuz müebbet hapis cezasıyla yargılandığımız bu davada savcı o dönem ifade bile almıyordu.
Ne zaman ki 7 Haziran seçimlerinde AKP iktidardan düştü HDP 80 milletvekili ile Türkiye siyasetini etkileyecek güce ulaşınca o zaman düğmeye bastılar.
2015 Haziran seçimlerinden hemen sonra daha önce durdurdukları soruşturmaları yeniden devreye sordular. Öyle büyük bir algı yarattılar aklınız hayaliniz durur. Bir ara eşim Başak bile 'gerçekten senin bir çağrın yok mu' diye sordu. Onu bile yanıltacak bir algı operasyonuna başladılar. Nasıl başladı bu algı operasyonu?
“Yandaş medya bizi sorumlu gösteriyordu”
2014 Ekim’den sonra yandaş medya nasıl çalıştı? Buna rağmen bize soruşturma açılmadı. Sorumlu Demirtaş ve HDP’dir algısı yerleştirilmeye çalışırken 9 Ekim’den itibaren neler yapıldı. Sizin 1,5 milyon algı iddianamenize karşı bizim de bu yaşananları anlatmamız lazım. Bizi yargıyla değil algıyla yargılıyorsunuz.
O dönemde devletin yaşanan ölümlerden haberi yoktu. Biz iki partilimizin öldürüldüğünden haberdardık. Bir canlı yayında bana mikrofon uzatıldı ben de şiddete karşı olduğumu, sizi şiddete iten kimse bunlar provokatördür, dedim.
Daha sonra Öcalan’dan gelen eylemler son bulsun mesajı okuduk. Hepimizin şiddetin durması için çağrılarımız oldu. Bu çağrılarımızdan sonra Yeni Şafak ‘sorumlusunuz’ diye manşet attı, bizim fotoğrafları kullandılar.
“Metiner'in tanık olarak dinlenmesi gerek”
Erdoğan’ın 13 Ekim’de kendilerini sorumlu tuttuğuna işaret eden Demirtaş, “Yıllar sonra savcı Ahmet Altun’un aklına gelen fikri 9 yıl önce Mehmet Metiner söylemiş. Metiner o röportajında 'bu çağrı Demirtaş iradesiyle değil Kandil’in talimatıyla gerçekleşmiştir.' dedi.
Mehmet Metiner bir iddiadan bahsetmiyor, tahminen söylemiyor. 'Demirtaş’a bu talimat iletildi' diyor. Metiner'in tanık olarak dinlenmesi gerek. Bu Ahmet Altun’a fikir veriyor. 'Biz bu davayı nasıl örgüt üyeliği kapsamına alırız' diye düşünüyor. Aklına gelmiyor. Çünkü Mehmet Metiner kadar kumpas konusunda zeki değilsiniz.
Hiçbir itirafçı ve tanık 'gözlerimle gördüm talimatın Kandil'den geldiğini' diye söyleyemiyor ama Metiner söylüyor. 'Talimat geldi' diyor. Bu dosyanın en önemli tanığı Mehmet Metiner’dir. Buraya gelmeli ve kendisini bu konuda sorgulamalıyız. Çünkü talimatın Kandil’den geldiğini ilk söyleyen Mehmet Metiner’dir. Mehmet Metiner bu iftirayı atabildi, 'yahu Demirtaş’ın böyle bir çağrısı yoktur' diyemedi.
Metiner, ‘Demirtaş 'Türk ve Kürt gençlerini Kobanî’de savaşmaya çağırdı' diyor. Evet bunu yaptım, bu çağrıyı yaptım. Ama Metiner de 'pasaporta gerek yok, Kobanî oradadır gidip savaşsınlar' diyerek bu çağrıya destek veriyor. 9 Ekim’de Öcalan’dan gelen 'eylemleri durdurun' çağrısını yaptıktan sonra bunlar harekete geçiyor ve aile aile gezip insanlardan demeç alıyorlar, 'oğlumuzun katili Demirtaş'tır' diye. O güne kadar bize yönelik böyle bir itham ve suçlama yok.”
Duruşma devam ediyor. (AS)