Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a, “cumhurbaşkanına hakaretten” 15 bin lira tazminata mahkum etti.
Demirtaş hakkında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “kişilik haklarına saldırdığı” şikayetiyle açılan 50 bin liralık tazminat davası, yerel mahkeme tarafından “ifade özgürlüğü sınırları içerisinde” diye reddedilmişti.
Erdoğan'ın avukatı, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne itiraz etmişti. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi ise Demirtaş’ı mahkum etti.
“Siyasilerin ağır eleştiriye katlanma yükümlülüğü var”
Selahattin Demirtaş dava konusu sözleri, 27 Şubat 2016’da Mersin'de düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatları, Demirtaş'ın bu konuşmasında “Erdoğan'a hakaret ettiği ve kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu” ileri sürerek 50 bin liralık manevi tazminat davası açtı.
Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, davayı reddetti.
Mahkemenin kararında, “davacının Cumhurbaşkanı, davalının ise siyasi parti başkanı olduğu” belirtildi:
“Her iki tarafın da siyasi kişiliğe sahip olup dava konusu konuşmanın da mitingde yapılan seçim konuşması olup davacı Cumhurbaşkanının kişiliğini doğrudan hedef alan tarzda beyanatların olmaması, değer yargıları ile ilgili açıklamaların olması, sorular sorulmak sureti ile tespitlerin yapılması esasen Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamaları doğrultusunda, siyasi kişiliği olanların bu tarz söylem ve ağır eleştirilere katlanma yükümlülüğünün bulunması nedenleriyle, davacının kişilik haklarını ihlal eden şeref ve haysiyetine yönelik olarak doğrudan yapılmış hukuka aykırı itham ve açıklamaların olmadığı kanaati ile davanın reddine karar verildi.”
Mahkemeden “Müslüman toplum” yorumu
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın avukatları, yerel mahkemenin kararına karşı Ankara Bölge Mahkemesi'ne başvurdu.
Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi ise Demirtaş’ı tazminata mahkum etti.
Mahkeme, “davanın bir tazminat davası olup, ifade özgürlüğü ile bireyin şeref ve itibarının korunması hakları arasında adil denge kurulmaya çalışılırken uygulanacak yaptırımın hürriyeti bağlayıcı ceza veya adli bir para cezası” olmadığını, bir miktar para ödetilmesi biçimindeki manevi tazminata ilişkin olduğunu iddia etti.
Kararda, “davalının, davacının inancı ile ilgili beyanlarının çoğunluğu Müslüman bir toplumda yaşandığı düşünüldüğünde toplumun sahip olduğu düşünceleri sarsıcı nitelikte olup Cumhurbaşkanı olan davacının sosyal değerini ihlal ettiği, şahsi olarak da kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğu sonucuna varıldığı belirtildi.
Kararda ayrıca şu ifadeler yer aldı:
“Dava konusu konuşmanın ulusal, yazılı ve görsel medya organlarında yayınlanmış olması nedeniyle ulaştığı kitlenin genişliği, davacının Cumhurbaşkanlığı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil etmesi, davalının isnatlarının gerçek ve güncel olmaması;
“Davacının inancına yönelik ifadelerinin toplumun ortak değerine aykırılığı nedeniyle yaratacağı sarsıcı etkisinden dolayı kişisel değer yargısı olarak nitelendirilemeyecek oluşu;
“Bunun yanında davalının da siyasi bir kişi olması, ekonomik ve sosyal durumu, paranın satın alma gücü, manevi tazminatın bir ceza olmadığı gibi malvarlığına ilişkin bir zararı karşılama amacı bulunmaması ile bireyin şöhret ve itibarına üstünlük tanırken ileride ifade özgürlüğü hakkının kullanılmasından caydırıcı etki doğurmaması kriterleri esas alınarak;
“Demokratik bir toplumda sosyal bir ihtiyacı karşılayacak ve orantılı olacak tutar olarak kabul edilen 15 bin TL manevi tazminatın ödetilmesinin davacıda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştireceği ve manevi tazminatın amacına uygun olacağı kanaatine varıldığından…” (AS)