Cumartesi Anneleri/İnsanları 821’inci haftasındaki eylemlerini pandemi nedeniyle sosyal medya üzerinden gerçekleştirdi.
Eylemde, 26 yıl önce Ankara’da öldürülen avukat Faik Candan’ın faillerinin yargılanma sürecine dikkat çekti.
“Devletin kulakları sağır"”
Eylemde olan Candan’ın amcası İbrahim Candan seslendi:
“Ankara’da gözaltına alındı. 8 gün sorguluyorlar ve sonrasında Mehmet Ağar’ın adamlarına veriyorlar. Aynı gün Ankara’da Candan’ı kurşuna diziyorlar. Olay duyulduğunda ailesi olarak yasal yolladı denedik. Yıllar sonra dava açma şansımız olduk. Çarkın ve Eymür olayları anlattı. ‘Kürdün kanı devletin eline bulaştı’ dedi.
"Her şey ortadayken dava düştü. Yıllardır bu davanın takipçisiyim. Onu öldüren silahın kimde olduğunu biliyorum. Türkiye devletinin gözleri kör kulakları sağır, duymuyorlar. Biz bu davayı bırakmayacağız. Davanın takipçisi olacağız.”
“Birileri dosyanın çürümeye bıraktı”
Daha sonra Candan Ailesi’nin avukatı Levent Kanat konuştu:
“ÇHD, İHD olarak araştırma yapıldı, basın açıklaması yapıldı, tepkiler ortaya konuldu. ‘Sağ salim teslim edin’ diye seslenildi. Ancak ne yazık ki 10 gün sonra cansız bedeni bulundu. Çoban, ‘Görüş mesafesinde bir aracın geldiğini, oyalandıklarını’ söylendi. Dosyada uzun yıllar bir şey yapılmadı.
"Rutin evrak dışında bir evrak eklenmedi. Birileri dosyanın çürümeye bırakılmasını istedi, öyle de oldu. Yıllar sonra Ayhan Çarkın’ın ifadeleri sonucu, delille toplandı, önemli etkili yetkili kişilerin ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılması için iddianame yazıldı. Ancak mahkeme hiçbir delil toplamadı. Mağdur aileleri avukatları delil toplandı. Mahkeme iddiaları araştırmadı. Neticede beraat kararı verdi. Dosya istinaf aşamasında.”
“Hukuk harekete geçsin”
Son olarak haftanın basın açıklamasını insan hakları savunucusu Hatice Korkmaz okudu:
“Devletler insan hakları ihlaline ilişkin kapsamlı, tarafsız ve bağımsız soruşturmalar yürütmek, suçun işlenmesinde sorumlu olanları yargılayıp cezalandırılmalarını sağlamakla yükümlüdür.
“Ancak Türkiye’de devlet bu yükümlülüğünü yerine getirmiyor. Devlet görevlilerinin taraf olduğu davalarda yargı makamlarının hakkı ihlal edilen yurttaşı değil, hakkı ihlal eden devleti koruma refleksiyle hareket etmeleri davaların cezasızlıkla sonuçlanmasına neden oluyor.
“821. haftamızda istinafa taşınan davada üst mahkemeyi, hukuka ve adalete uygun yeni bir karar tesis edilmesi için göreve çağırıyoruz.
“Faik Candan için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz! 122 haftadır hukuksuz bir biçimde bize kapatılan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.”
Faik Candan cinayeti hakkında
32 yaşındaki 2 çocuk babası avukat Faik Candan Ankara'da yaşıyordu. 1991-1993 döneminde HEP Ankara İl Başkanlığı yapan Candan'ın göreve geldiği tarihten itibaren polis takibinde olduğu, beyaz bir Toros tarafından takip edildiği ve ölüm tehditleri aldığı ailesi ve yakın çevresi tarafından biliniyordu. Kardeşi içinde İbrahim Şahin ve Abdullah Çatlı'nın olduğu bir aracı Candan'ın evinin önünde görmüş ve onların mekân tespiti yaptıklarına tanık olmuştu.
Faik Candan, 2 Aralık 1994 tarihinde Sıhhiye'deki bir pizzacıda iki arkadaşı ile birlikte öğlen yemeği yedikten sonra Küçükesat'taki Türk Ticaret Bankası'na gitti. Bankadan ayrıldıktan sonra kendisinden haber alınamadı.
Ailesi, Çağdaş Hukukçular Derneği ve İnsan Hakları Derneği Faik Candan'ın bulunması için emniyete, savcılığa, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe'ye ve İnsan Hakları Bakanı Azimet Köylüoğlu'na başvuruda bulundu.
Candan'ın avukat arkadaşları, 2 Aralık günü saat 15:00 sıralarında dört kişi tarafından beyaz renkli Renault marka otomobille kaçırılan bir kişinin "Ben Avukat Faik Candan" diye bağırdığını söyleyen bir tanık olduğunu ama can güvenliği nedeniyle konuşmadığını kamuoyu ile paylaştı.
12 gün boyunca gözaltına alındığı reddedilen Candan'ın cansız bedeni, 14 Aralık 1994 tarihinde bir çoban tarafından bulundu.
Yakından atılan dört kurşunla infaz edilen Faik Candan, gözleri kravatla bağlanmış halde Ankara Bala ilçesi Ergin Yaylası yolu kenarındaki bir kanalın içindeydi. Üzerinde kimliğini belirleyecek herhangi bir belge olmadığı gibi cüzdan, saat gibi kişisel eşyaları da yoktu.
Eski Özel Harekat Polisi Ayhan Çarkın 26 Mart 2011 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında alınan ifadesinde ve 05 Haziran 2011 tarihinde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde alınan sorgusunda; Faik Candan'ın kaçırılması ve öldürülmesi ile ilgili olayları tüm detayları ile anlattı. Savcılık Çarkın'ın beyanlarının olayla örtüştüğünü, yer gösterme işleminin de beyanını doğrular nitelikte olduğunu değerlendirdi.
Yürütülen soruşturma sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bir iddianame hazırladı. 19 Aralık 2013 tarihli iddianamede Faik Candan'ı öldürme eyleminin örgütlü bir faaliyet çerçevesinde Mehmet Kemal AĞAR, Mehmet Korkut EKEN ve İbrahim ŞAHİN'in bilgisi, azmettirmesi ve talimatlandırması sonucunda işlendiği ve eylemin icrasını İbrahim Şahin'e bağlı Siirtliler grubu içerisinde yer alan 11 polisin gerçekleştirdikleri yazıldı.
İddianame Mahkeme tarafından kabul edildi. Açılan davanın ilk duruşması 16 Mayıs 2014 tarihinde gerçekleşti. Ancak Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 13 Aralık 2019 tarihli Karar duruşmasında Faik Candan'ın kaybedilmesi ve öldürülmesi ile ilgili eylemden tüm sanıkların beraatlerine karar verdi.
90'lı yıllarda işlenen gözaltında kaybetme suçlarıyla ilgili açılan diğer davalarda olduğu gibi olayla örtüşen tanıklıklara, suça iştirak edenlerin itiraflarına rağmen bu dava da cezasızlıkla sonuçlandı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu’nun düzenlediği 679. “F Oturması” eyleminde, Sincan 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde tutulan hasta mahpus Uğur Ok’un sağlık durumu gündeme taşındı.
İnsan hakları savunucusu Cüneyt Yılmaz'ın okuduğu açıklamada, Ok’un yaşadığı sağlık sorunlarına dikkat çekildi, ağır hapishane koşullarının hastalığını daha da kötüleştirdiği vurgulandı.
Ok’un, akciğer yaralanması nedeniyle kalıcı hasar yaşadığı, Kronik Bronşektazi hastası olduğu ve solunum güçlüğü, kanlı balgam, göğüs ağrısı, halsizlik gibi ciddi sağlık sorunlarıyla mücadele ettiği belirtildi. Hastalığının düzenli tedavi gerektirdiğine dikkat çekilen açıklamada, uygun koşullar sağlanmadığında yaşamı tehdit eden komplikasyonların ortaya çıkabileceği vurgulandı.
Uğur Ok’un avukatıyla yaptığı görüşmeye de yer verilen açıklamada, mahpusun ilaçlarının zamanında verilmediği, hastane sevkinin ring aracı dayatması nedeniyle gerçekleşmediği ve yetersiz havalandırma koşulları nedeniyle sağlık durumunun daha da kötüleştiği aktarıldı. Avukatı, Ok’un sağlık durumunun mevcut hapishane koşullarında takip edilmesinin mümkün olmadığını belirterek, serbest bırakılması gerektiğini vurguladı.
İHD, yetkililere ve kamuoyuna seslenerek, “Hasta mahpuslar serbest bırakılsın! Uğur Ok serbest bırakılsın!”çağrısı yaptı.
Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Hepatit B, Hepatit D ve siroz hastası Ahmet Oyunlu, infaz süresini tamamlamasına rağmen tahliye edilmedi.
İdare ve Gözlem Kurulu’nun hukuksuz kararıyla cezaevinde tutulmaya devam edilen Oyunlu’nun itirazı, Tekirdağ 1. İnfaz Hakimliği tarafından haklı bulunarak tahliye kararı verildi. Ancak Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı bu karara itiraz etti ve Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesi jet hızıyla savcılığın itirazını kabul etti.
"Mahkemelerin denetim yetkisi bile tanınmıyor"
Söz konusu karar, İdare ve Gözlem Kurulları’nın adeta "paralel yargı" makamı haline geldiğini gözler önüne serdi.
Savcılığın itirazında, hükümlünün "örgütten ayrıldığına dair yeterli kanaatin oluşmadığı" belirtilirken, bu konuda tek yetkinin İdare ve Gözlem Kurulu’nda olduğu savunuldu. Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesi de bu gerekçeyi kabul etti. Böylece, İdare ve Gözlem Kurulu'nun yanlış bir takdirde bulunsa bile kararlarının sorgulanamayacağı ve mahpusların özgürlüğünün bu kurulun insafına bırakıldığı resmen tescillendi.
Bayramın üçüncü günü ailesine kavuşmayı bekleyen Ahmet Oyunlu, verilen hukuksuz karar nedeniyle özgürlüğüne kavuşamazken, ailesi de büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Durumu Meclis gündemine taşıyan DEM Parti Şırnak Milletvekili Nevroz Uysal Aslan, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na başvurdu.
Milletvekili Aslan, başvurusunu basınla da paylaşarak, bu hukuksuzluğun takipçisi olacaklarını belirtti.