Britanya İşçi Partisi Yürütme Kurulu Başkanı, Avrupa Parlementosu üyesi, LGBT hak savunucusu ve aktör Michael Cashman, eşcinselliğin bir hastalık olarak gördüğünü açıklayan Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf'ın yanıldığını, uzmanlık alanı dışında bir açıklama yaptığını söyledi; "Dünya Sağlık Örgütü öyle düşünmüyor" dedi.
Cashman buna açıklık getirmek için özel bir duruma işaret ediyor: "Yakın bir aktör arkadaşım eşcinsel olduğunu 50 yaşından sonra açıkladı. Ünlü insanlar böyle şeyleri açıkladıklarında hayranlarını ya da çalıştıkları kurumları rencide edeceklerini düşünüyorlar ve korkuyorlar. Ancak benim deneyimlerimden öğrendiğim şey, biz açık oldukça kamuoyunun fikri değişti."
19 Ocak 2007'de katledilen gazeteci Hrant Dink Anısına Boğaziçi Üniversitesi'nde dördüncüsü düzenlenen 2011 Hrant Dink İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Konferansı'nda konuşmak üzere geldiği İstanbul'da bianet ile konuşan Cashman, cinayet sonrası Dink'e sahip çıkanların çokluğunda oldukça etkilendiğini açıkladı.
Bir siyasetçi ve Avrupa'daki LGBT (Lezbiyen Gay, Biseksüel, Transcinsiyet) hakları mücadelesinin öncülerinden biri olmanızın yanısıra uzun yıllardır aktörlük yapıyorsunuz. Politikaya nasıl atıldınız?
Politikaya ilgi duymamı sağlayan şey hükümetin azınlıklara karşı tutumuydu. Her zaman politize biriydim ama özellikte Thatcher dönemi beni daha da politize etti. 25 yaşında Britanya İşçi Partisi'ne üye oldum.
Aktör olarak tanınmaya başlayınca, ünümü partimi desteklemek için kullandım. Seçimlere katıldım. Politikaya karşı olan tutkumu 90'lı yılların ikinci yarısında farkettim. Britanya İşçi Partisi Yürütme Kurulu Başkanlığına seçildim. Bir taraftan da aktörlüğe devam ediyordum. Avrupa Parlementosu üyeliği için aday olmak ister miyim diye sorduklarında 'evet!' dedim. Ama kısaca özetlemem gerekirse şunu söyleyebilirim, beni politikaya iten Thatcher'ın politikalarıydı.
Aktif olarak politikaya girdikten sonra, ne tür zorluklarla karşılaştınız? Eşcinsel bir politikacı olarak ayrımcılığa uğradınız mı? Halkın bu duruma bakışı nasıldı?
Açıkçası böyle birşey yaşamadım. Bu konuda oldukça şanslıydım. Eşcinsel olmamla ünlenmiştim çünkü aktörlük yapıyordum. Eğer ünlü olmayan biri olsaydı, bunu ona karşı kullanabilirlerdi. Çirkin yorumlar yapılsa da çok umursamıyordum. En azından yüzüme karşı böyle birşey yapılmıyordu. Görece şanslıydım.
Diğer gay ve lezbiyen politikacıları gelince, onlar da böyle bir sorun yaşamıyorlar. Çünkü İngiltere'de kültürel bir değişim yaşandı. İnsanlar 'sonuçta bu onları işlerini yapmaktan alıkoymuyor ya' diye düşünmeye başladılar. Parti içinde de hiçbir zaman bir sorun yaşamadım.
Bir keresinde Yürütme Kurulu Başkanı seçimlerinde, yürüttüğüm kampanyanın tek bir meseleye odaklandığını söylendi. Evet, bu doğruydu ve tek mesele eşitlikti, herkes için eşitlik.
İstanbul'a Hrant Dink anısına bir konferansta konuşmaya geldiniz. Dink'in öldürülmesinden sonra Türkiye'deki mobilizasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu gerçekten inanılmaz. Bu sırada İstanbul'da değildim ama görüntüleri izlediğimde o kadar insanı bir arada görmek çok etkileyiciydi. İnsanlar birleştiler ve 'ona yaptığınızı bana da yapıyorsunuz' dediler. Tüm dünya haberlerde o anı, dayanışmayı izledi.
Bu cinayet ardından devam eden süreç Britanya'da nasıl yankı buldu?
Politika, gazetecilik, aktivizm ve sivil haklar için mücadele alanlarında büyük bir şaşkınlık yaşandı. Ötekiler adına konuşan ve mücadele eden böyle bir adam nasıl öldürülürdü?
Bu sene Hrant Dink Anısına Konferansta konuşmam istendiğinde gerçekten onur duydum. Arkamda bir resmi duruyordu. Konuşmamı yaparken dinleyicimin karşımdaki insanlar değil Hrant olduğunu düşündüm.
Türkiye'deki LGBT mücadelesinden bahsedelim biraz da. Geçtiğimiz aylarda Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf, "eşcinselliğin bir hastalık olduğuna inandığını" açıkladı.
Birincisi yanılıyor. İkincisi kendi uzmanlık alanının dışında bir açıklama yapmış. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) onunla aynı fikirde değil. Psikologlar, psikiyatristler ve doktorlar da değil. Hastalık ve bozukluk nedir? Bu sadece ayrımcılığa ön ayak olur. Bu onun şahsi görüşü olabilir, ama şahsi görüşlerini siyasete sokmaması gerekir. Bu şekilde lgbt bireyleri ve onların ailelerini aşağılıyor. Politikayla insanları biraraya getirmeye çalışırız, bölmeye değil. Bu açıklama gerçeği yansıtmıyor ve insanlara yardımcı da olmuyor. Eğer biraz daha geniş bir açıdan bakarsa ailelerin ne kadar çeşitli olabildiğini görebilir, buna lgbt aileler de dahil.
Türkiye'deki LGBT derneklerin üstünde de büyük baskı var. İnternet siteleri sansürleniyor, kapatma davalarıyla karşı karşıya geliyorlar. Gösterilen gerekçe ise 'genel ahlak'a karşı olmaları. İngiltere'de de benzer vakalar yaşanıyor mu?
1950'lerde 60'larda İngiltere'de de durum böyleydi. Hatta aynı şekilde eşcinselliğe karşı bir yasa mevcuttu. Orada da 'genel ahlak'tan bahsediliyordu.
Genel ahlak dendiğinde çok tartışmalı bir noktaya geliyoruz. Ve bunun yaptırımları sansüre kadar uzanıyor. Eğer bu yola girilirse sanat ve yaratıcı içerikler gibi birçok farklı alan da sorgulanmaya başlanır.
Sansür ya da kapatma davalarıyla karşılaşan lgbt dernekleri, bu süreci kendi leyhlerine kullanmalılar. Mahkemeleri, kanunları kullanarak hak taleplerini dile getirmeli, mücadelelerini burada devam etmeliler. Bu hak mücadelesinde kararlı olduklarını göstermeliler.
Parlamentoda böyle derneklere destek oluyoruz, hükümet görevlileriyle konuşuyoruz. Onların meselesi bizim de meselemiz.
İnsan hakları mücadelesinde aydınların, sanatçıların rolü ne olmalı sizce?
Tarihsel olarak aydınlar ve sanatçılar her zaman eşitlik için mücadeleye katıldılar. İngiltere'de de eşcinsel karşıtı politikalar üretilmeye başlandığında da olan buydu. Aydınlar, sanatçılar, eşcinsel ya da değil, herkes buna karşı çıktı.
Ama örneğin benim yakın bir aktör arkadaşım eşcinsel olduğunu 50 yaşından sonra açıkladı. Ünlü insanlar böyle şeyleri açıkladıklarında hayranlarını ya da çalıştıkları kurumları rencide edeceklerini düşünüyorlar ve korkuyorlar. Ancak benim deneyimlerimden öğrendiğim şey, biz açık oldukça kamuoyunun fikri değişti.
Son olarak East Enders'tan biraz bahsedelim. 1985'den beri devam eden bu dizi televizyon tarihinin en uzun süren dizisi herhalde. Bunun sırrı ne?
Evet, 26 yıldır devam ediyor. Özellikle dizi başladığı dönemde kimsenin uğraşmadığı konular işleniyordu. Hamile gençkızlar, bekar anneler, fahişelik, uyuşturucu bağımlılığı... Bence diziyi popüler kılan şey, izleyicinin karakterleri tanımaya başlaması, onlarla bir yolculuğa çıkmasıydı.
Her bölümü 20 milyon kişi izliyordu. Hatta bir sene Noel özel bölümümüz kraliçenin Noel konuşmasından daha çok izlenmişti, bizi tam 33 milyon kişi izlemişti. Sanırım bunun sırrı oyunculuğun ve senaryonun gerçekten çok iyi olması. (ÇT/EÖ)