Ressam ve amatör tiyatrocu Bercuhi Berberyan, Ermenistan gezisini anlattığı "Ermenistan'da bir Türkiyeli" kitabıyla zamanla unuttu(ruldu)ğumuz bazı soruları yeniden gündeme getiriyor: Türkiye Ermenilerin vatanı neresidir? Türkler ve Ermeniler birbirine ne kadar yakın/uzak? "Türkiyelilik" olgusunun en güzel betimlemelerinden birini yapan Berberyan'la konuştuk
"Ermenistan'da bir Türkiyeli" adlı kitabın yazarısınız. Bu bir gezi kitabı mı?
Kesinlikle bir gezi kitabı değil. Ermenistan'ı ilk kez gören bir Ermeni'nin duygularını açık yüreklilikle anlatma ve etkilendiklerini paylaşma çabası diyebiliriz.
Kitabınıza ilham kaynağı olan geziniz öncesi Ermenistan'da hiç bulunmamıştınız. Neden?
Daha önce Ermenistan'da hiç bulunmadım çünkü hem imkânım olmadı hem de öyle bir arzu duymadım. Türkiye Ermenilerinin vatanı tabii ki Ermenistan değil. Nereden olsun? Öyle olsaydı, atalarının orada olup sonradan Türkiye'ye göç etmiş olmaları gerekirdi. Böyle bir şey söz konusu bile değil. Öyle diyenler tarihi yanlış bilenler. Türkiye Ermenilerinin vatanı tarihte Ermeni'nin var oluşundan beri Türkiye'dir. Hem de Türklerden de önce. Türkler Anadolu'ya geldiklerinde Ermeniler zaten oradaydılar. Ermenistan Ermenilerinin de atalarının bir kısmının kökü Anadolu'dadır. Biz buradakiler, eksile eksile yok sayılacak kadar azaldık ama bu, eskiden beri yoktuk demek değil.
"Türkiyelilik" vurgusu
"Türkiyelilik" vurgusunu her an hissettiriyorsunuz kitapta. Bu tam olarak ne demek?
"Türkiyelilik" tam olarak Türkiye'ye ait olmaktır. Ermeniyiz ama Türkiyeliyiz. Vatanımız burası. Daha anlaşılır olması için bunu başka bir toprakta örnekleyebiliriz. Şimdi Fransa'nın bulunduğu toprak parçasının eskiden Ermenilerin vatanı olduğunu farz edin. Ya da Çinlilerin... Sonradan oraya yerleşip devlet kuran milletin o toprağa Fransa adını vermesi eskiden orada yaşayanları Fransız mı yapar? Fransalı Ermeni yapar. Fransalı Çinli yapar. Vatanı orasıdır ama Ermenidir. Çinlidir. Ya da başka bir millet... Adı her neyse... Türkiye'deki durum da budur.
Kitabınızda baskın hissedilen bir diğer öğe de, sürekli Türkiye ile Ermenistan ile yaptığınız sosyolojik ve kültürel karşılaştırmalar, duygulanımlar.. Sizce Türkiyeli ve Ermenistanlılar biribirine ne kadar yakın/ ne kadar uzak?
Ben başka bir ülkeye de gitmiş olsaydım, sosyolojik ve kültürel karşılaştırmalar yapardım. Herkes yapar. Ayrıca duygulanmalarım tabii ki Ermenilikten. Ve de kendi vatanımda azınlık konumunda olup, dilimi, kültürümü hatta varlığımı sürekli baskı altında hissetmemden. Ait olduğum yerde kapalı toplum konumunda yaşama zorunluluğumdan. Kendi ülkemde Ermeni sözcüğünün küfür gibi kullanılmasına karşın orada "Ben Ermeniyim" diye bağırabilme özgürlüğü etkiliyor insanı. Türkiyeli ve Ermenistanlıları kıyaslamaya kalkınca ise çok şaşırıyor insan. Çünkü iki ülke halkı aslında yapı olarak birbirlerine çok benzemekteler. Başka hiçbir 'iki halk' birbirine hem bu kadar yakın hem bu kadar uzak değildir sanırım.
Türkiye-Ermenistan ilişkileri denince akla çok zaman Türkiyeli Türkler ve Ermenistanlı Ermeniler geliyor. Peki, Türkiye Ermenilerinin buradaki yeri nedir? Ne gibi önyargılara maruz kalıyorsunuz?
Türkiye Ermenilerinin Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki yeri; Türkiye Türklerininkiyle aynı. Ama bunu yalnız biz biliyoruz. Kimse bilmek istemiyor. Sanırım tarihi bilgisizlikten, eğitimsizlikten. 21. yüzyılda hala "Siz bu ülkeye nereden geldiniz?" sorusuyla karşılaşmanın nedeni bilgisizlik değil mi? Önyargılara gelince... Bu durum bizim için çok zorlayıcı ve de aynı zamanda kırıcı... Burada hain Ermeni, orada hain Türk olmak kolay mı? İki ülke halkı birbirine yaklaşıp, birbirini tanımaya çalışmadıkça ve de "Yok aslında birbirimizden farkımız" olgusunu göremedikçe, onlar önyargıdan biz de arada kalmaktan kurtulamayacağız.
Ermenistan geziniz size ne kattı? Kitabınız hakkında ne gibi yorumlar alıyorsunuz?
En azından Ermeniler'in geçmişte ne büyük bir uygarlığa sahip olduklarını gördüm. Anadolu'da Ermenilerden kalan her izin silinmeye çalışılmasından bunu bu kadar net görmek mümkün değil. Orada karşılaştığım insanlar, yaşadığım bire bir ilişkiler de bana insanlar arasında sevgi ve hoşgörüyle çözülemeyecek hiçbir sorun olamayacağını bir kez daha gösterdi.
Kitabım hakkında aldığım yorumlar değişik. Genel olarak olumlu... Ortak kanı keyifle okunduğu... Hatta "Ermenistan'ı çok merak ettim, ilk fırsatta gitmek istiyorum" diyenler var. Ama etkilenmeler çeşitli. Kimi "ağladım", kimi "güldüm", kimi "bozuldum" dedi. Açık yürekliliğimden duygulananlar da oldu, açık sözlülüğüme bozulanlar da. Derinindeki sevgi mesajını alanlar çoğunlukta olmakla birlikte, her bir eleştirimin ya da mizahi yaklaşımımın satır aralarında açık bir sahiplenme ve koruma duygusu olduğunu fark edemeyenler de oldu. Bana sorarsanız bu güne kadar Ermenistan hakkında bu kadar açık ve önyargısız yazılan ilk kitap bu.
"Ortak acılar paylaşılmalı; olmayanlar anlamaya çalışılmalı"
Kitabınızda hergün Türkiye-Ermenistan sınırını geçerek Türk arkadaşlarıyla balık avlamaya giden bir Ermeni adamı anlatıyorsunuz. Sizce Türkiye-Ermenistan sınırı ne anlama geliyor?
Ben kitapta da anlattığım gibi tıpkı buna benzer bir olayı Kuşadası ve Samos arasında da yaşamıştım. Bu gösteriyor ki sınırlar daima devletler için bir anlam ifade ediyor, halklar için değil. Türkiye Ermenistan arasındaki sınırı bu derece tabulaştıranlar da devletler değil mi? Bence sınırların anlamı halklara sorulmalı.
Türk-Ermeni ilişkilerindeki sorunlar siyasi, tarihi ve insani bir boyut taşıyor. Sizce iki toplum ilişkilerinin tekrar normale dönmesinde atılması gereken ilk adım nedir?
Her türlü ilişkideki sorunlar önce insani bir boyut taşımalı. Diğerleri sonradan gelir. Bence ilk adım yürekleri avuçlara almaktır. Sevgiyle uzatılan bir yürek her soruna çaredir. Sonra iletişim başlar. İletişim ilişkiye dönüşür. İlişki ise birbirini tanımayı sağlar. İki toplum birbirini tanımalı. Benzer yanlar fark edilmeli. Ortak acılar paylaşılmalı. Ortak olmayanlar anlamaya çalışılmalı. Geçmişe takılıp kalmak yanlış... Yaşananlar yaşanmıştır. Yok saymakla zaten yok edemezsiniz. Ama isterseniz unutabilirsiniz, barışabilirsiniz... Sindirebilirsiniz. Geçmişi, günle harmanlayıp geleceğe uzanabilirsiniz.
Son dönemde iki ülke arasında ilişkilerin normalleşmesine yönelik adımlar atılıyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz? İlişkileri tekrar normalleşebileceğine inanıyor musunuz?
İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesine yönelik adımlar, geçmişle ilgili ön koşullara dayandırılmamalı. Günün şartlarına odaklanılmalı. Dünya değişiyor. İnsanlığın genel anlamda bir gelecek endişesi var. El ele verebilmek en doğrusu değil mi? Özellikle birbirine çok yakın olan ülkeler... Ben bir gün bunun olabileceğine inanıyorum... Ama korkarım pek da kısa sürede değil.
Kitabınızı bu süreçte nasıl konumlandırıyorsunuz? Kitabınız için çeviri tekliflerine açık mısınız?
Bu sürecin başında kitabım küçük bir adım sayılabilir. İlk kez bir Ermeni açık yüreklilikle her türlü önyargıya karşı çıkarak "Ben Türkiyeli bir Ermeniyim, Ermenistan benim vatanım değil" diyor. Ama aynı zamanda orada da karşılaştığı önyargıya rağmen ne kadar duygulandığını, etkilendiğini ve sevdiğini itiraf ediyor. İki toplumun birbirlerine ne kadar benzediklerini vurguluyor. "Açın sınırları, açın yürekleri... Dokunun birbirinize sonrası kendiliğinden gelecektir" demek istiyor. Umarım hiç olmazsa bir kıvılcım etkisi olur.
Kitabım için çeviri tekliflerine tabii ki açığım. Kimilerince tepkiyle karşılaşacağını bilerek, özellikle ne burayı ne orayı hiç görmeden, bilmeden oturdukları yerden, sırf geçmişe takılarak ahkam kesen diaspora Ermenilerinin okumalarını, Türkiyeli bir Ermeni'nin duygularını anlamalarını isterim.(BM/EÜ)
* Barış Mumyakmaz'ın hazırladığı dizide cuma günü: Bir "Elçi" İş kopnseyi