PC oyunlarıyla lisede tanıştım. Eve bilgisayar alınır alınmaz, büyük çocuk olarak cihazı kurcalama görevi bana düştü. Dışarı çıkmayı hiç bir zaman sevmedim. Evde kendimi eğlendirecek bir şeyler bulmak, her zaman hoşuma gitti. Ortaokul hayatımı kitaplara ve kasetlere gömülü geçirdikten sonra, lisede PC'yi keşfettim. İnternet'e lise sonda, oyunlara ise üniversiteye başladığımda bağımlı oldum. Ve şimdi oyun bağımlısı olmaktan mutlu bir kadınım.
Seçme ve düşünme şansı
PC oyunlarını sinemaya ve televizyona yeğlerim çünkü bana daha fazla seçme ve düşünme şansı tanıyor. Sevdiğim belli oyun türleri var ve bunların dışına çıkamıyorum. Asla aksiyon ya da yarış yapma oyunu oynamam, örneğin. Düşünmeye, çözmeye iten, zihnimi zorlayan, hayalgücüme meydan okuyan strateji ve rol yapma oyunlarını severim. Kimi zaman simülayson oyunlarına da kapıldığım olur.
Bilgisayarım olunca, bilgisayar dergileri almaya başladım. Bunların verdikleri CD'lerde oyun demoları vardı. Kendi kendime Grand Theft Auto'yu keşfettim. Araba çalmak ve milleti ezmek hoşuma gitti. Oyunu bulup buluşturup satın aldım. Sonra oyunun devamı çıktı, onu da günlerce oynadım. Tabii, bu arada günlük hayatım aksadı. Annemle aram bozuldu. Benden altı yaş küçük kız kardeşim de yanıma oturup oyunu izliyordu. Bu yüzden annemin düşmanlığı iyice arttı, "çocuğa kötü örnek" oluyordum bir de. Knights and Merchants, Age of Empires gibi oyunlar strateji oyunlarına merakım arttı. Ortaçağ atmosferinde, kılıçlı adamlarla kentler kurmaya ve savaşa gitmeye bayılıyordum.
Erkeklerle mücadele
Oyunların grafikerleri aklımı başımdan alıyordu. Küçük küçük adamlar, kaleler, renkli renkli binalar, büyücüler, rahipler... Sonra oyun bağımlılarıyla dolu bir ofiste işe girdim. Ofisteki tek kadın bendim. Herkes Counter Strike oynayıp, network'te birbirlerine ateş açarken ben sakin sakin Sims,yani sanal evcilik oynuyordum. Erkeklerle network'te mücadele etmem, Civilization adlı oyunla gerçekleşti. Bu oyunda medeniyet kuruyor, ilerliyor, ordunuzla dünyaya ve hatta uzaya egemen oluyorsunuz. Bu oyunda kendimi geliştirdim ve bileğimi büken pek olmadı. Sonra Fall Out 2'yi oynadım, karakter yaratarak belli bir senaryoda çokca kafa patlatarak ilerlenilen bu oyun beni resmen büyüledi. Uzun bir süre, Fall Out dünyasından çıkamadım, oyundaki ekibimi özledim. Ne zaman evden uzaklaşsam, bilgisayarımı özlüyordum. Gözümü kapadığımda, zihnimde oyun canlanıyordu. Günlük hayatın acıları hafifliyordu. Ekonomik krizden sonra, yakın arkadaşlarımla sabahlara kadar oyun oynadığımızı anımsıyorum da, oyun galiba herkes için bir kaçış ve dengelenme yolu oldu...
Günde en az üç saat
Monkey Island, Heroes of Might and Magic gibi iyi oynadığıma inandığım oyunlar var, şimdi. Ama bir oyunu bitirdikten sonra yavaş yavaş tüketiyorsunuz. Başka bir oyuna geçiyorsunuz. Ya da o oyunun yeni versiyonu bir an önce çıksın istiyorsunuz.
Bir kadın olarak oyuna bağımlı olmak, günde üç saat zaman ayırmak demek, yemek yapmamak, evi az toplamak, süse püse, ojeye ruja hemen hiç zaman ayırmamak demek. Dağınık saçlarla gezmek problem değil, çünkü içinizde bir yerde zaten süper kahramansınız. Kendi hayatınızın kahramanı olmanızı kimse takdir etmiyor ama oyunda en azından puan alıyorsunuz. Kadınlar için Dawson's Creek ya da Cosmopolitan'dan daha gerçektir üstelik PC oyunları. İyi olan kazanır, kadın olsa bile.