Bakmak ve Görmek
Görmek bakmaktan farklıdır. Görmek için bakmak gereklidir ama yetmez. Görmek için başka unsurlar da gereklidir.
Hekim olduğum sırada bu yaşam gerçeğinin, anatomik, fizyolojik ve patolojik temellerini de öğrendim.
Bakmak için göz yeterlidir. Ama görmek için göz yeterli değildir. Bununla birlikte çalışan bir başka "merkez" gereklidir: Beyin. Beyin olmadan "görme" edimi gerçekleşmiyor. Gözü olan canlılar beyinleri olmasa da bakabiliyorlar. Ama görmeleri için mutlaka bir de "beyin" gerekiyor.
Süreç içinde bu anatomik ve fizyolojik yani maddi gerçekliğin "görmek" için yeterli olmadığını da öğrendim.
Anatomik ve fizyolojik olarak "net" bir ilişkisi gösterilmemiş bile olsa beyinle birlikte bir de "yürek" olması gerektiğini anladım; baktığını görmek için.
Zaman içinde bunların yetmediğinin de farkına vardım. Baktığını görmek için; bilgi ve bilincin, duygu ve düşüncenin, eylem ve deneyimin, zaman, geçmiş ve geleceğin olması ve bakılanın algılanması, anlaşılması için anatomik ve fizyolojik süreçleri tamamlaması gerektiğini öğrendim.
Tüm bunların bile sırasında "görme"ye yetmediği anların olduğunu da yaşam öğretti bana, elli yıla yaklaşan ömrümde.
Sonuç: Yaşamak, yaşamı sürdürmek, anlamak için bakmak yetmiyor. Her koşulda bir de "görmek" gerekiyor.
* * *
Bir kaç gün önce akcamda meşhur ilaç skandaliyle ilgili eski bir bakanın katıldığı bir söyleşinin bir bölümünü izledim.
O bölümde "bakan" olmanın bir şeyleri yapmak, gerçekleştirmek ve "doğru"yu bulup uygulamak için yeterli olmadığını söylüyordu, eski bakan. Dahası bakanların görev yaptıkları süre içinde yalnızca "baktıklarını" vurguluyordu.
O bunları söylerken ilaç ve benzeri bir kişinin kendi erki ile belirlenenin ötesinde ilişkileri olan konularda -örneğin ekonomik politikalar, örneğin nükleer enerji, örneğin üçüncü köprü, örneğin sağlık sistem ve modelleri- bakanların "sorumsuzluk ve yetkisizliklerini" ortaya koymak istiyordu.
Sözlerini tüm bu uygulamalardaki olumsuzlukları alt birim ve sorumluların üstüne atmak, bakanlara direktif veren daha üstlerindeki kişilere; örneğin başbakanlara, parti teşkilat ve ileri gelenlerine yıkma amacıyla söylüyordu belki de.
Ama söylediklerini yorumlayınca, bilmeden de olsa bir noktaya dikkatimin çekilmesine yol açtı:
"Bakan"a neden "bakan" demeyi yeğlemiştik. Neden "gören", "yapan" ya da başka bir sözcük bul(a)mamıştık acaba?
* * *
Bizde bu görev için yeğlenen sözcüğün "bakan" olmasına takıldım gerçekten. Ne zamandan beri nasıl, neden soruları ardı ardına geldi aklıma.
Biraz kafa yorup, araştırınca bunun Cumhuriyet döneminde gündelik dilde "öztürkçe"ciliğin ağır basması sonucu bulunan eski Türkçe ve Osmanlıca'daki "nazır" sözcüğünün karşılığı olarak bulunup dağarcığımıza girdiğini fark ettim.
Biraz düşününce bir ara bunun yerine "vekil" sözcüğünün kullanıldığını da anımsadım.
Kurtuluş savaşı yıllarında, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde "Başbakan" yerine "başvekil" deniyordu. "Bakan" yerine de "Vekil".
Bunun nedeni üzerine düşününce şunlar aklıma geldi:
O dönemde mecliste görev yapanlar ve halkın seçtiği kişiler milletin "temsilcileri"ydi.
Bir anlamda halkın, milletin kendisi değil "vekil"leriydi. Bakanlar da onların arasından onların yerine gerekli işleri yapacakları için "vekillerin vekilleri"ydiler.
Başka bir yaklaşımla hükümet yetkisini kullanan kişi "vekillerin başı" yani baş vekil, bakanlar da baş vekilin ve meclisteki milletvekillerinin "vekil"leriydi. Adlarının böyle olması doğaldı anlayacağınız.
Bunu bir düşüncenin kendini dışa vurması olarak kabul edebiliriz: Meclis bir temsil organıdır. Halk (millet) adına karar alır. Daha fazla bir şey değildir.
* * *
Daha geriye Osmanlı'ya gidelim. O zaman da "nazır"lar vardı. Nezaret eden kişilerdi. Padişah ya da Sadrazam adına "nezaret" ettikleri için "nazır"dılar. Ama bu işi yaparken aslında yalnız "nazar ettikleri" yani baktıkları için de adları öyleydi.
Daha yakınlara gelince ise durum değişiyor. Kapitalist toplumun unsurları oluşmaya başlayınca ve bir yerlere eklemlenmeye başlayınca, yani yönetim erki, milletten çıkıp başka yerlere geçince yeni bir ad gerekiyordu. Bu ad hem eski anlamları ve çağrışımları ortadan kaldırmalı, hem de gerçekliği yansıtmalıydı.
Türk Dil Kurumu ve bu işi yıllarca yapanlar gerçekten iyi gözlemci, iyi düşünen inanlarmış. "Bakan" sözcüğü durumu çok iyi anlatan bir sözcük çünkü. Hem de eskiyle bağı koparmıyor, hem de yeniyi en iyi anlatıyor.
Günümüzde "bakan"lar, Cumhuriyetin ilk dönemindeki düşünceye göre, baş vekil ve vekillerden oluşan hükümetin aslında o milletin vekillerinin belirlediğinden daha farklı anlam ve biçimde şekilleniyorlar. Onlar artık "temsil ve vekalet eden" değiller. Daha çok "yapan ve uygulayan" olma noktasına erişmiş durumdalar."Hükümet etmek" ya da "hükmetmek" fiiline daha uygun bir addır "vekil" yerine başka bir sözcüğün benimsenmesi. Ama burada "iş yapmak" kendi bildiği işi yapmak da değildir. Bir anlamda belirlenen bazı şeylerin yapılmasına "nezaret etmek", "gözetmek"tir.
İşte o zaman bu görevin adı bir anlamda dünün inkarı ve onun inkar ederek, daha önce sahip olduğu anlama geri dönülmesidir. "Vekil"den "nazır"a geri dönülmüş ama "nazır" yerine yeniliği kanıtlamak adına "bakan" yeğlenmiştir.
* * *
"Bakan" ya da "gözeten" olmak kuşkusuz aslına, özüne uygun ve durumu doğru anlatan bir tanım. Günümüzde ise bu çok daha doğru: Onların "bakma"ları gerekli. Birilerinin adına olana bitene "nezaret etmeleri" gerekli.
Aslında en iyi bakanlar kendilerine verilen bu görevi en iyi yerine getirenler. Onlar hep "bakan" olarak kalıyorlar. İyi bakmayanlar, iyi nezaret etmeyenler, kimi yerde kendi bildiğini okumaya kalkanlar "kötü" bakan oluyorlar, değiştiriliyorlar.
Bakanların yaptıkları her iş aslında onların başında duranların doğrudan sorumluluğunda olan işlerdir.
Bu nedenle bir örnek olsun diye söylüyorum; son "hızlı tren kazası"nda ulaştırma bakanının istifasını isteyenler, bu gerçeği göz ardı ediyorlar.
Aslında talep edilmesi gereken istifa Ulaştırma Bakanı'nın adına iş gördüğü "başbakan"dır. Eğer bu kazayı önemsiyor, dahası kazada Ulaştırma Bakanı'nın sorumlu olduğuna samimi olarak inanıyorlarsa belirttiğim ilişki nedeniyle talep edilmesi gereken istifa "Başbakan"ın istifasıdır.
TV programında eski bakanın belirttiği gibi böyle bir düzende onların adı eğer "bakan"sa "bakanlar sorumsuz yetkililerdir".
* * *
Tam bu noktada başka ülkelerde bu görev için kullanılan sözcükler ve anlamlarını merak ettim.
Bulduklarım şunlar:
Önce Türkçe'ye baktım; Türk Dil Kurumu sözlüğü:
Baktığım sözcük: "Bakan" Anlamı (1) Bakma işini yapan (kimse). (2) Hükümet işlerinden birini yönetmek için, genellikle milletvekilleri arasından, başbakan tarafından seçilerek cumhurbaşkanınca onaylandıktan sonra iş başına getirilen yetkili, vekil, nazır:
İngilizce'de internetten bulduğum bir sözlükte "bakmak" sözünün karşılığı olarak verilen söcükler içinde bizdeki "bakan"ın yaptığını karşılayan bir anlam yok. (İngilizce bilenler için yazayım; şöyle sıralanıyor: attend, check, contemplate, face, foster, get, glance, look, maintain, mind, nurse, nurture, overlook, oversee, rear, regard, search, service, support, survey, tend, view, watch)
Aynı sözlükte "bakan" karşılığı "chancellor, minister, secretary" sözcükleri verilmiş.
İngilizce'de, Fransızca'da, Almanca'da, İspanyolca'da gündelik dilde Bakan için kullanılan sözcük "minister, ministre, ministro".
İngilizce sözlükte "minister"in karşılığında "bakan, orta elçi, papaz" sözcükleri var.
İngilizce'nin en büyük sözlüklerinden "Webster"de ise bu sözcüğün 10 farklı anlamı olduğunu gördüm. Bunlardan birisi de "bakan".
Bunun daha çok Avrupa'da kullanıldığı belirtilmiş ve yönetim anlamına gelen "administration" karşılığı olarak bakana bir görev tanımı belirlenmiş.
Bu sözcüğün İngilizce'deki anlamları arasında "temsil etme, temsilcilik yapma" yanında bir hizmeti verme, örneğin tıbbi bakımdaki bakma, gereksinimi karşılama, yardımcı olma, isteneni yerine getirme katkıda bulunma, rahat, mutlu ettirme gibi anlamlar da var.
Ancak bu dillerin hiçbirinde bizdeki gibi izleyen, gözeten, bakan, gibi bir karşılığa rastlamak mümkün olmadı.
Çok konuşulan başka dillerde, Çince'de, Rusça'da, Arapça'da bu görev için kullanılan sözcüklerin karşılıklarını merak etmiyor değilim.
Bu alanda araştırma yapan birileri çıkarsa; onlardan özellikle toplumlar, yönetim biçimleri ve yöneticileri nasıl gördüklerine ilişkin bir takım çıkarsamalarda bulunmak, buradan giderek de toplumlarla ilgili yönetim, demokrasi düşünce, tutum, alışkanlık ve tavırlarına ilişkin çözümlemeler yapmak mümkün olabilir.
* * *
Özgürlükçü bir yaklaşımla, "bakan", "gözeten" sözcüğünü olumlu anlamında kullanarak böyle kalmasını savunanlar da olabilir.
Örneğin bazılarımız toplantıları, panelleri yöneten kişilere verilen "moderatör" sözcüğünün karşılığı olarak "kolaylaştırıcı" sözcüğünü kullanırlar. Buna benzer olarak çeşitli hizmetlerle ilgili en üst düzey sorumluların, kendi kendine ve hep toplumun yararı için çalışan hizmet sistemlerine, onların en üst düzey yöneticilerinin yalnız "gözeten, bakan" olmaları daha hoş gelebilir.
Bu durumda "bakan" sözcüğü; topluma verilen hizmete ve onun yönetimine "en az müdahalede bulunan, izleyen" gibi bir anlamıyla kullanmayı yeğleyebilirler. Bunu savunmak bazı durumlarda doğru ve gerekli de olabilir.
Ama eğer bir bakandan çok daha fazlasını yapmasını istiyorsak, kamusal yarar anlamında ona çok daha büyük sorumluluklar vermek istiyorsak, önce onun adını değiştirerek bu işe başlamalıyız diye düşünüyorum.
Yoksa bizdeki bakanlar bu zamana kadar olduğu gibi bundan sonra da gelip geçecekler ve yalnız bakacaklar.
Yirmibeş yıldır bir hizmet alanında hizmet veren birisi olarak, halen bulunduğumuz noktada, bir "bakan"ın yalnız bakmakla yetinmemesi gerektiğini ve "bakmaktan, nezaret etmekten öte görev, yetki ve sorumlulukları" olduğunu düşünüyorum.
O nedenle önerimi yineleyeceğim: Artık "bakan"lara "bakan" demeyelim, bir başka isim bulalım, sonra da o isme layık insanları o makamlara getirelim. Hem bir vatandaş ve hem de vatandaşa bir hizmeti veren kişi olarak önemli taleplerimden birisi bu. (MS/BB)
Dipnotlar:
Sözcükler ve anlamları:
İngilizce:
------------
Webster Dictionary:
Minister:
1. a person authorized to conduct religious worship; clergyman; pastor
2. a person authorized to administer sacraments, as at Mass
3.(Chiefly in Europa) a person appointed by or under the authority of a sovereign or executive head of a government to some high office of state, esp. to that of head of an administrative department. (The ministre of finance)
4. a diplomatic representative accredited by one government to another and ranking below ambassador CF envoy
5. a person acting as the agent or instrument of another
6. to administer or apply
7. (archaik) to furnish, supply
8. to perform the functions of a religious minister
9. to give service, care, or aid; attend, as to wants, necessites, etc.
10. to contribute, as to comfort, happiness, etc. [<: servant,="" eguiv,="" to="" minisless="" (var="" of="" minor)="" +="" -ter="" n="" suffix;="" r:me="" menistre="">OF]
chancellor: bakan, şansölye, başbakan, rektör
secretary: yazman, yazıcı, sekreter, bakan
administer: idare etmek, yönetmek, vermek, sağlamak
Almanca:
bakmak: gucken, schauen, anschauen, zuschauen, ansehen, anblicken, angucken, zegucken, zusehen, pfleoen, verpflegen sorgen, versorgen, behandeln, bedienen, servieren, blicken, hinsehen, besehen, besichtigen, besorgen, betrachten, erhalten, ernähren, hegen, hinausgehen, hüten, instand halten, pflegen, schonen, sehen, sich um jdn/etw kümmern, sorgen, unterhalten,
bakan: minister, vertreter, stellvertretende, stellvertretend
vertreter: temsilci, mümessil, vekil, savunucu, avukat
stellvertretend: vekâlet eden
Fransızca
bakmak: regarder
bakan: ministre
ministre: bakan
İspanyolca
bakmak: mirar
bakan: ministro
ministro: bakan