* Fotoğraf: Pixabay
bu yıl istanbul tıp fakültesi'nden mezun olalı “kırk” yıl tamamlanmış oluyor. okula beraber başladığım arkadaşlarımın çoğu 1980 mart’ının sonunda okuldan mezun oldu. ben de daha önce girmediğim bir kaç sınav nedeniyle günü gününe belirtirsem 22 temmuz 1980’de istanbul tıp fakültesi’nden mezun olup diplomamı değilse bile mezuniyet belgesini aldım.
tabip odaları 1978’den bu yana 14 mart’ın içinde yer aldığı haftayı “sağlık ve tıp haftası” olarak anıyorlar ve çeşitli etkinlikler düzenliyorlar. 14 mart osmanlı imparatorluğu döneminde, 1827 yılında açılan ilk “bilimsel” tıp okulunun açılış günüdür. odalar bu hafta içinde, genellikle de 14 mart günlerinde düzenlediği törenlerle mesleklerinde 25-40-50 yılı tamamlamış hekimlere birer hizmet plaketi vermeyi gelenek hâline getirmiştir.
ben de daha önce mezun olduğum tarihten 25 yıl sonra, 2005 yılının 14 martında bu plaketi almıştım. adı üzerinde, bu “hekimlik ve tıp hizmeti”e verilen bir plakettir. bu plaketler odalara üye olanlara mezuniyet yılları göz önüne alınarak verilir. yani bu kişilerin hekimlik yapıp yapmadıkları, tıpla ilgili bir faaliyetle uğraşıp uğraşmadıkları dikkâte alınmaz genellikle. 25, 40 ve 50, 60, 70 yıl önce tıp fakültelerinden mezun olan bu kişilerin hekimlik yapıp yapmadıkları, tıp ve sağlık hizmetini sürdürüp sürdürmedikleri irdelenmez. oysa tıp fakültelerinden mezun olanlar hekimlik dışında da bazı işlerle, uğraşlarla da uğraşırlar. bazıları da diplomalarını almış olmalarına karşın hemen hiç hekimlik yapmaz. bazıları da hasta hizmetiyle uğraşmaz sürecin başka bileşenlerinde görev sürdürürler. bu yüzden de “tıp fakültesinden her şey çıkar, arada sırada da hekim çıkar” lâfı toplum içinde sıkça yinelendiği bilinir.
hoş bu yalnız hekimler için geçerli değildir. başka meslek odalarında adet olduğu için genellikle aynı zamanlarda benzer plaketler yine o kişilerin o mesleği sürdürüp sürdürmediğine bakılmaksızın verilir.
artık istanbul'da yaşamasam da kayıtlı olduğum için (bu konu da önemli ve üzerinde durulması gereken bir konudur ve başka bir yazıda irdelenmeyi hak etmektedir) oda başkanının imzasıyla bana da bir çağrı geldi ve 40. yıl plaketini almak üzere bu amaçla yapılacak olan etkinlikte katılmam rica edildi.
tıp bilgisi kalıcı mıdır?
bilenler vardır, tıp fakültelerinin eğitim hemen insanla ve hastalıklarla ilgili derslerle başlamaz. tıp eğitiminin ilk yılı “fkb” adıyla anılır, bu sırada alınan dersler fizik, kimya, botanik, zooloji, biyometri gibi derslerdir. ikinci sınıfta ise tıpla ilgili derslere geçilir ve fizyoloji, anatomi,patoloji vb. dersler görülmeye başlanır.
biz de 1975-76 öğretim yılında ikinci sınıfa geçtiğimizde, yani bundan tam 39 yıl önce okul açılıp da ilk dersler başladığı dönemde, ilk fizyoloji dersini, artık tıp fakültesinin resmi öğretim üyesi olmasa da, bu alanın ordinaryüsü, aynı zamanda bu ülkede başbakanlık da yapmış olan fizyoloji hocası sadi ırmak’tan almıştık.
sadi hoca, tıbbın ve hekimliğin genel kurallarından neleri nasıl ve neden yapmamız gerektiği üzerine önemli şeyler anlatmıştı. o dersi meslek yaşamım boyunca hiç unutmadım. sonraki hekimlik yaşamımda da temel aldığım ilkelerin pek çoğunun o sırada kafamda netleştiğini söyleyebilirim.
sadi ırmak o derste tıp ve hekimlik konusunda sürekli eğitimin öneminden de söz etmişti. bunu biraz da abartıyla; “bu okuldan mezun olunca hekim olunur ama, bu bilgiyle ilânihaye hekim kalınmaz. unutmayın her beş senede bir tıp bilgisinin yüzde yirmisi değişir. o yeni bilgiyi sürekli olarak almazsanız yirmi beş yıl sonra sokaktaki adamdan farkınız olmaz” şeklinde ifade edebilirim, çünkü çok iyi anımsıyorum.
bizim ülkemizde şimdi de olduğu gibi o zaman da hekimlerin çoğu hemen uzman olur. uzman olunca da temel tıp bilgisini belki de hiç kullanmaksızın aldığı uzmanlık bilgisiyle hekimliğini sürdürür. akademisyen olmayanlar genellikle çoğu nitelik ve yarar olarak tartışmalı bilimsel kongreler ve yaptığı işin gerektirdiği bazı üst uygulamalar için gerekli kurslar dışında genellikle bilgisini yenileme ihtiyacı içinde olmadıkları gibi, buna yönelik bir çabaları da olmaz. demem o ki temel tıp bilgisinin beş yılda bir değişen yüzde yirmilik bilgisini tamamlayan dolayısıyla geçen bu zaman içinde hekimlik bilgisi “sağlam kalan ve doğru olan” tıp fakültesi diplomalı hekim sayısı sanıldığından çok azdır. hekimlere bugünkü güncel tıp bilgisini içeren bir değerlendirme sınavı yapılsa bu sınavı çok azının geçeceğine bu nedenle adım kadar eminim.
dolayısıyla sanıldığı gibi hekimlik asla ölene kadar süren bir bilgiye sahip olunduğu anlamına gelmez. ortodoks tıbbın gereklerini harfiyen uygulayan ülkeler, bu konuda belirli aralıklarla “board sınavı” denilen sınavlarla hizmet veren hekimleri kontrol ederler ve eksikliklerini saptarlarsa kendi başlarına hekimlik yapmalarına izin vermezler ve eksiklerini tamamlamalarını isterler.
bu konun asıl takipçisi olması gereken meslek odası, yani türk tabipleri birliği, özellikle eski başkanlarından iskender sayek ve arkadaşlarının çabasıyla sürekli tıp eğitimini sağlayacak çalışmaları gündeme getirmiş hatta bazı uzmanlık alanlarında board sınavı benzeri ve gönüllü girilen bir sınav yapmayı önermişlerdir. uzmanlık dernekleri bünyesinde bunu uygulayan bazı uzmanlık dalları olduğu da bilinmektedir.
ancak temel tıp bilgisinin sürekli ve düzenli kontrolüne yönelik bir çalışma bildiğim kadarıyla halen söz konusu değildir. hekimler temel tıp bilgisini fakülte yıllarından ne kadar öğrendiyse o kadarıyla hizmetini sürdürmektedirler. gerçi pratik yaşamdan çıkan deneyimler daha önemli ve işlevseldir ama, tıp alanında temel bilgi de sürekli olarak değiştiği göz ardı edilmemelidir.
öte yandan 40-50 yıllık hekim derken, bu yaştaki bir insanın yaşamındaki bazı yetilerin de kullanılır durumda olup olmadığını da değerlendirmeyi gerektirir. yaşlılık sorunları hekimlerin de karşı karşıya kaldıkları durumlar arasındadır. bilgiyi bilmek yetmez, onları uygulayabilme gücü ve yeterliliğine de sahip olmayı gerektirir. bu dönemlere ulaşmış hekimlerin hizmetleri bunları da göz önüne alınarak değerlendirilmelidir.
bu bilgilerden sonra söylemek istediğim noktaya geliyorum:
“her tıp fakültesi mezununun, sadece üniversite döneminde aldığı o bilgiyle hayatının sonuna kadar hekimlik hizmeti vermesi beklenmemeli ve yapıyorsa kabul edilmemelidir.”
yeniden eğitim talebi
sevgili sadi ırmak’ın dediğine uygun olarak hekimlikte 25. yılımı doldurduğum günlerde fakülte yönetimindeki bir arkadaşımı ziyaretimde bu konuyu ve hocanın söylediklerini dile getirmiş, temel tıp bilgimin sıfırlandığını belirtmiş, aslında bu bilgimle hekimlik yapmamın doğru olmadığını, beni mezun eden okul olarak sorumlu olduklarını ve fakültedeki temel derslerini izlemek istediğim, böylelikle hekimlik bilgimi yenilemek istediğimi belirtmiştim.
benim bir farkındalık yaratma amaçlı bu sözlerimi gülerek karşılayan yönetici arkadaşım da bana aynen şunları söylemişti:
“okulda anlatılan derslerin yirmi beş yıl önce anlatılandan farklı olduğunu düşünüyorsan yanılıyorsun, değişen sadece tepegözler ve slayt makineleri, onun dışında her şey eskisinin aynısı. yani burada okurken aldığın bilgin hâlâ geçerli merak etme!”
durumun vehametini gösteren bu sözlerden sonra tabii ki yeniden derslere girmedim ve birkaç yıl sonra da elimdeki işimi bitirip emekliliğimi istedim ve o tarihten sonra da hekimlik yapmadım. arkadaşlarımın çoğu bunu anlamadılar. epey uzun ve derin konuşmalar ve tartışmalar da yaşadım bu konuyla ilgili olarak. ama artık adımın başında bir “dr.” ünvanını taşımadığım gibi genellikle de yeni tanıştığım insanlara “hekim” olduğumdan da söz etmiyorum.
hem hasta yararı, hem hizmetin gereği için
hekimken kayıtlı olduğum tabip odası kendi kayıtlarına göre beni hâlâ hekim sayıyorlar ve 2006’dan bu yana hekimlik yapmadığımı bilmelerine karşın 40. yıl hizmet plaketiyle beni “onurlandırmak” istiyorlar. iyi niyetlerinden ve içtenliklerinden eminim, bu uygulamayı bir “hoşluk” olsun diye yapıyorlar, onu da biliyor ve de çok teşekkür ediyorum. ama yasalarında yer alan görevlerinden birisinin tersine bir iş yaptıklarını üzülerek de olsa ifade etmek istiyorum.
dahası bu yazının yayınlandığı gün bu plaketleri alacak olan, 40 yıl önce benim gibi tıp fakültesinden mezun olan arkadaşlarım bu söylediklerim yüzünden bana çok kızacaklar, bundan da eminim. hekimlik uygulaması tartışmaya açıldığında şu gerçeklerin de dile getirileceğini biliyorum:
ülkede ve dünyada uygulanan hekimlik ve tıp hizmeti, bilgisayar programlarının dayattığı, belirli protokollerin hiçbir fark gözetmeden tüm hastalara aynı şekilde uygulandığı, dahası “alternatif tıp” adıyla tıp bilgisinin doğru kabul etmediği şişe çekme, sülük yapıştırma, akupunktur, yoga vb. çeşitli işlemlerin de tıp alanında kabul edildiği bir hizmet ortamında yapılıyor. diğer yandan özel sektörün sadece kâr gayesiyle gerçekleştirdikleri ve yenilik ya da gelişme olarak sundukları yeni üretilen temel tıp bilgisinin eklenmesiyle sürdürülüyor. bunların tümü de doğruluğu, geçerliliği ve anlamlılığı tartışmalı konulardır.
ancak ben yukarıdaki savımı bu döneme erişmiş eski bir hekim ve dahası hastalar ve hizmet açısından hak temelli bir hizmeti savunduğum için dile getiriyorum. dolayısıyla bu anlamda taraflı bakıyorum. ancak eğer bilimsel tutum önceleniyorsa ve hâlâ hasta yararı, mesleğin temel kuralları, etik ilke ve değerler benimseniyorsa bu noktada da özen gösterilmesi gerektiği açıktır.
ayrıca, artık bir hekim olmasam da altmış beşine yaklaşmış, yaşlılık döneminde karşılaşılan çeşitli hastalıklara maruz kalan bir insan olarak bilgisi güncel, bilgisini uygulayabilme yetisi ve gücüne sahip hekimlerden gereksindiğim hizmeti almak istiyor, bunu da temel bir insan ve hasta hakkı olduğunu düşünüyorum.
dolayısıyla bugün plaket verdikleri o hekimlerin hekimliklerini sorgulayacak bir işlemi yapmaları ve sadi hocanın sözüne uygun bir şekilde türkiye’deki tüm hekimlerin temel tıp ve uzmanlık bilgilerini yenileyerek bu hizmeti sürdürdüklerini ortaya koymaları kuşkusuz sağlık, tıp ve hekimlik pratiği adına çok daha yararlı ve önemli bir iş olurdu diye düşünüyorum.
bu yeteneğe sahip olup olmadığı belirsiz olan kişilere bu plaketi vermenin de yapılan eksikliği gözmezden gelme ve bir anlamda gerçeği gizleyerek bu hekimlere “bildiğiniz kadarını ve gücünüzün yettiğini yapın, buna yetkiniz var” demek olduğunu da düşünüyorum.
burada aynı zamanda hasta ve yakınlarına da sesleniyor, eski bir sağlık ve hasta hakları aktvisti olarak muayenehanelerde hekim masalarının arkasında duran diploma ve eğitimlere katılım belgelerinin çokluğuna aldanmamalarını, hizmet talep ettikleri hekimlerin temel ve uzmanlık bilgilerini yenileyip yenilemediklerini sormalarını, ya da bunu sürekli güncellediğini bildiği hekimlerden hizmet almalarını öneriyorum.
neler yapılabilir
kuşkusuz sadece yapılanı eleştirmek için yazmadım bu yazıyı, uzun yıllar aktivisti olduğum bir dönem de seçilmiş kurullarında görev yaptığım meslek odalarının bunu değiştirecek ve düzeltecek görevleri de yerine getirmekle yükümlü olduğunu düşünüyor, gönüllü olarak meslek örgütlerinde mücadele eden eski arkadaşlarıma bazı önerileri dile getirmek için de yazıyorum.
bu noktada bence birkaç basamaklı bir uygulama gerçekleştirebilirler. bunlardan ilki aktif tıp ve hekimlik hizmeti veren hekimlerin tümünden düzenli ve sürekli olarak “yıllık faaliyet raporları” istemek olabilir.
bu raporlarda hekimler gönüllü olarak bir önceki yıl içinde neler yaptıkları, nasıl yaptıklarını, hangi konularda kendilerini yeni bilgilerle donattıklarını, hangi eğitimleri izlediklerini belirtebilirler. bunlara ilişkin rakamsal veriler ve yaptıklarını yazılı olarak kaydedip iletebilirler. bunlar konuyla ilgilenen kurullar tarafından incelendikten dosyalarında muhafaza edilebilir. daha önceki dönemlerde yazdıklarıyla kıyaslanarak, ihtiyaçları konusunda fikir edinilebilir. bu raporlamalardan çıkacak sonuçlara göre de hekimlere eksik olduklarını hissettikleri alanlarda sürekli eğitim programları uygulamak daha doğru ve meslek örgütünün temel görevlerinden birisi olarak gündeme getirilebilir.
öte yandan eğer isteniyor ve gerekli görülüyorsa meslekte geçirilen süre temelindeki değerlendirme üzerinden değil de hizmeti gerçekten uygulama ve bunun gerekleri bağlamında bazı “hoşluklar” gündeme getirilebilir. örneğin yıl içinde emekli olan hekimlere bu günde bir hizmet plaketi verilebilir, yine farklı hekimlik uygulamalarına yönelik olarak çeşitli destekleme, özendirme, cesaretlendirme amaçlı bazı ödüllendirmeler söz konusu olabilir.
bir diğer onurlandırma vesilesi artık hekimlik yapmayan hekimlerden, belirli kurallar çerçevesinde bu sürecin izlemesinde ve eksikliklerin tamamlanmasında gönüllü olarak görev almaları şeklinde gerçekleştirilebilir.
konu üzerinde birlikte düşünüldüğünde bulunacak pek çok başka uygulama da söz konusudur. bana göre bunların hepsi bir varsayım olarak “şu kadar yıllık hekim hizmetini görünür hâle getirelim ve onurlandıralım” yaklaşımından bence hem daha yararlı hem de daha işlevseldir.
sonuç olarak sevgili oda başkanının zarif davetine teşekkür ediyor ve ilkesel nedenlerle karşılık vermediğim için beni bağışlamasını diliyorum.
sağlık hizmet gereksinimi olan ve bu doğrultuda bir hizmet talebinde bulunan herkesin, hekimler ve meslek örgütlerinin sağlık ve hasta haklarıyla ilgili olarak şu gerçekleri asla göz ardı etmemelidirler:
“herkes; hekimlik mesleğini yapmak için, önceden belirlenmiş ve tanımlanmış gerekli donanım ve bilgiye sahip olan, bu işi yapması için gerekli izin ve bundan doğan hakları kullanan, yapacağı her türlü işlemi, belirli zorunlu koşullar dışında, hizmet vereceği kişinin oluru ve onayı ile yapan, yaptığı işin her aşamasında bunun sorumluluğunu taşıyan ve uygulamasından kaynaklanan sorunlarda belirli yaptırımları yerine getirmesi gereken ve hiçbir dış etki altında kalmadan özgürce klinik ve etik kararlar verebilen bir hekim tarafından bakılabilme, hastalıklarına teşhis konulma ve tedavi edilme hakkına sahiptir.”
hekimler bunları bilerek ve gereklerini yerine getirerek mesleklerini uygulamalı, hastalar da bu niteliklere sahip hekimlerden hizmet almalıdırlar. (MS/AS)
* bu yazı, başlığının ardındaki parantez içindeki ünlem işaretinin anlamı üzerine bir yazıdır...