E.K., Türk Silahlı Kuvvetleri'nden (TSK) firar eden, bir başka ifadeyle 15 yıllık zorunlu hizmeti tamamlamadan ordudan ayrılan çok sayıda subay ve astsubaydan biri.
Asker olmak gibi bir hayali olmamasına karşın ekonomik nedenlerden dolayı 13 yaşında askeri liseye giden E.K., dokuz yıl astsubay olarak görev yaptıktan sonra 2009'da ordudan firar etmiş.
E.K., zorunlu hizmeti tamamlamasına altı yıl kala kaçak yaşamasına, hapis ve tazminat tehdidine maruz kalmasına yol açan "firar" nedenini şöyle özetliyor:
"Haksız, hukuksuz ve kesinlikle çağdışı bir zihniyetin olduğu bir ortamda daha fazla çalışmak istemiyordum."
"Başka bir hayat fikri yeşerince engellemek çok zor"
Kaç yaşında ve nasıl askerlik mesleği yapmaya karar verdiniz? Ne zaman ve nasıl vazgeçtiniz?
Hatırladığım kadarıyla asker olma hayalim yoktu. Ben babamın işsiz kalması sebebiyle 13 yaşındayken ortaokul son sınıfta boyumdan büyük bir sorumluluk hissiyle bu kararı verdim. Kararım sadece ekonomikti, eğer askeri okula gidemesem okuyamama ihtimalim vardı.
Vazgeçme sebebimse haksız, hukuksuz ve kesinlikle çağdışı bir zihniyetin olduğu bir ortamda daha fazla çalışmak istemememdi. Dokuz seneye yakın çalıştım. Bu kadar uzun süre kalmamın sebebi kardeşimin okul masraflarını yüklenmemdi. Onun okulu bittikten sekiz ay sonra 2009 yılında firar ettim.
Astsubay olarak orduda karşılaştığınız olumsuzluklar nelerdi? Sizi ayrılmaya götüren süreçten bahseder misiniz?
Astsubay olarak başarılı bir personeldim. Aldığım ufak disiplin cezaları dışında sicilim temizdi. Dil bilmem nedeniyle yurtdışı görevine layık görüldüm. Ancak bunun dışında beni ayrılmaya götüren olumsuzlukları şöyle sıralayabilirim:
Öncelikle benim savaşım olmayan savaşlarda ölme/öldürme ihtimalim ve normal insanlar gibi yaşama isteğim. Biz çocukluğunu yaşayamamış insanlarız. Hayata gözümüzü neredeyse içtima alanında açmış sayılırız. Başka bir hayat mümkün fikri kafanızda biraz yeşerdiği vakit onu engellemek çok zor.
Orduda karşılaştığım olumsuzluklara gelince bir asker tabiri olan ve bize ağabeylerimiz tarafından (astsubaylar arasında komutanım değil ağabey hitabı kullanılır genelde) söylenen şu sözü söylemem yeterli: "Zimmet, nöbet, memet"
Birincisi saçma sapan bir "zimmet" anlayışı. Kullanımı çoktan biten 40 mb'lık harddiskten tutun, ucu en fazla bir aylık yoğun kullanımda bitecek ve kullanılamayacak olan tornavidaya kadar askeriyede zimmetli mal sürekli gelir fakat eskileri elinizden çıkartamazsınız. 20 kilometrelik bir birlik sınırları içinde çok farklı kullanıcıları olan her şey bazen bir astsubaya zimmetlidir.
İkincisi "nöbet" kavramı. Ayda en az beş nöbet tutarsınız ama hiçbirine ekstra bir ödeme yapılmaz. Ben hesaplamıştım, dokuz yılda tam bir buçuk yıl nöbet veya başka sebeple birlik dışına çıkamamışım. Bunun yanında personel servisi yetersiz geldiğinde nöbet yeri sayısı artar ki daha az adam servisi kullansın.
Üçüncüsüyse "memet". Zorunlu askerliğe zaten karşıyım, inanılmaz çağdışı bir uygulama. Askerliğini yapan bu insanlar 20 yaşında olsalar da yatağını yapmasından dişini fırçalamasına, zamanında kalkmasından üstüne başına kadar astsubaylar birinci derece sorumludur.
Burada yanlış anlaşılmasın subaylar rahat demek istemiyorum ama subay zümresi biraz daha az sorumludur bu konulardan. Hatta intihar eden asker konusunda savcı gelip neden intihar etti diye sizi sorguya çekebilir. Eğer birinin psikolojik danışmanlığını eksik yapmışsanız başınız ağrıyabilir ya da ağrır. Böyle bir ortamda bir askeri intihar eden bir astsubay üzülüp, kahrolmadan önce gidip askerin belgelerini inceler acaba eksik bir şey var mı, başıma bela gelir mi diye. Her şey tamamsa üzülür.
"Fukaralığa hoş geldin"
Meslekten istifa ettikten sonra ne gibi şeylerle karşılaştınız? Hapis yattınız mı? Ne kadar tazminat ödemek zorunda kaldınız?
Öncelikle istifa edemedim. Firar ettim, atıldım, ordu kayıtlarında res'en emekli edilmiş görünüyorum. Ben bu kararı önceden alsam da ani bir şekilde uyguladığım için ailem şok yaşadı. Kabullenmeleri bir seneden fazla sürdü, etrafımıza söyleyemediler. Bana da kızamadılar ama babamın dediği ilk laf "fukaralığa hoş geldin" olmuştu.
Firar sürecinde bana en çok kız arkadaşım destek oldu. Onun sayesinde bu süreçte fazla hırpalanmadım. Tabii İstanbul'da yaşamak da buna etki etti. Eğer memleketimde olsaydım çok daha farklı şeyler yaşayabilirdim. Şanslı sayılırım çünkü o kadar kötü şeyler yaşamadım.
Sigortasız çalıştım, stantlarda telefon tanıtımı vs. yaptım. Henüz hapis yatmadım. Ancak kararı temyiz ettik ve temyiz sonucunu bekliyoruz. Bana hesapladıkları tazminat miktarı yasal faizi hariç 7 bin lira civarındaydı. Henüz ödemedim.
Ordudan ayrılınca toplum tarafından baskıyla karşılaştınız mı?
Aktif ve pasif baskı diye ayıracak olursak aktif olarak birisi bana gelip bir baskı yapmadı. Ancak hali hazırda mevcut bir pasif baskıdan söz edebilirim. Açık açık "Ben firar ederek ordudan atıldım" demek çok zor.
Bir kere kendimizi gizlemek durumunda kalıyoruz. Özgeçmişinizde bu konudan hiç bahsetmiyorsunuz. Sanki yok olan, yaşanmamış bir 12 yıl. Dolayısıyla bunu söylediğim kişiler hep tanıdık bildik ve bana baskı yapmayacak, aksine destekleyecek insanlardı. O yüzden aktif bir baskıdan söz edemem.
"AİHM'e kesinlikle gideceğim"
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) gitmeyi düşünüyor musunuz? AİHM'e giden süreç nasıl işliyor? Türkiye'de AİHM aşamasına gelene kadar yargı açısından ne gibi sorunlarla karşılaşılıyor?
Kesinlikle gideceğim. AİHM'e gidene kadar şöyle bir yoldan geçiliyor. Önce firar ediyorsunuz, atılma süresi olan 15 ay civarını yakalanmadan geçirmek durumundasınız, yakalandığınızda mesleğe devam etmek zorundasınız ve tekrar firar halinde ceza beş yıl daha ceza alıyorsunuz.
Sonra ordudan atıldığınıza dair bilgi yazısını alıyorsunuz ve artık gidip askeri savcılığa teslim olmanız gerekiyor. Teslim olduktan sonra çok kısa sürede yargılanıp cezanız kesiliyor.
Artık sivil biri olmanıza rağmen askeri mahkemede askeri ceza kanununa göre yargılanıyorsunuz. Daha sonra kararı temyiz edip temyiz de onaylandıktan sonra AİHM'e gitmek için başvurabiliyorsunuz. Avukatım Oğuz Evren Kılıç'ın söylediği kadarıyla bizim iç hukuk yollarının tükenmesini beklemek gibi bir durumumuz yok. O yüzden temyiz aşamasındayken de başvurulabiliyor.
AİHM aşamasına kadar yargı süreci aslında neredeyse belli, şu ana kadar bir sürpriz ben duymadım. Herkes kanunun ilgili maddesine göre firarın cezası neyse onunla cezalandırılıyor.
Görev yaptığınız dönemde askeriyede mesleğinden istifa etmek isteyen çok sayıda rütbeli var mıydı?
Vardı. Fakat bu o kadar kolay alınacak bir karar değil; hele uygulamak çok daha zor. İnsanların çoluğu çocuğu var, ailesi aşırı baskı yapıyor, ev kredisi çekmiş ve ödemek zorunda... Bir şekilde o işe muhtaç, ancak ilk fırsatta ayrılmak isteyen çok arkadaşım vardı.
Bu noktada aslında tam da avukatımız Oğuz Evren Kılıç'ın bianet'e söylediklerine geliyor konu: Sendikalaşma ve hak arama mücadelesi.
Askeriyede kimse hakkını aramaz çünkü "Herkesin hakkı zaten komutan tarafından en iyisi düşünülerek adaletli bir şekilde veriliyordur" diye komik bir teamül var. Evet, bu bir teamül. Yazılı olmayan uygulama. Ancak yazılı olan kısımlar da var. İç hizmet kanunu amirin ve astın sorumluluklarını düzenliyor.
Bu sistemin son eleştireceğim noktası ise şu: Hak arama veya söz söyleme hakkının olmadığı bu ortamda Suriye'yle veya başka bir ülkeyle savaşa girilmesi durumunda bu savaşa gidecek olan kişilere fikirleri hiç sorulmuyor.
Birkaç kurmaydan veya generalden alınan fikir tüm kurumun fikriymiş gibi kabul edilerek karar veriliyor. Savaşta ölecek kişilerin de söz hakkının olması gerektiğini düşünüyorum. (EKN)