Sevag Balıkçı’nın 24 Nisan 2011’de, Ermeni soykırımının 96. yıldönümünde Batman’ın Kozluk ilçesinde zorunlu askerlik yaparken, bir başka zorunlu asker Kıvanç Ağaoğlu’nun silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetmesinin üstünden sekiz yıl geçti.
Bu sekiz yılda Kıvanç Ağaoğlu dört yıl beş ay hapis cezasına çarptırıldı, Balıkçı Ailesi’ne tazminat ödenmesine karar verildi. Aile tazminatı iade etti.
Dosya şimdi Batman Ağır Ceza Mahkemesi’nde ve yargı süreci devam ediyor.
Aradan geçen sekiz yılı, sekiz yılın yarattığı değişimleri, yargı sürecini Sevag Balıkçı’nın annesi Ani Balıkçı ile konuştuk.
“Dava artık Ağır Ceza Mahkemesi’nde”
Yargı sürecindeki son durumdan bahsederek başlayalım. En son dosya Batman Ağır Ceza Mahkemesi’ne taşındı…
Batman Ağır Ceza Mahkemesi'ne geçti dava. 2 Nisan 2019'daki son duruşmada şahitlerin tekrar dinlenmesini istedik. Çünkü yalancı şahitler vardı.
Şimdi konferans yöntemiyle şahitler dinlenecek. Şahitlerin hepsi o dönemde Sevag'la birlikte askerlik yapan kişiler. Önceden tanık olarak ifadeleri dinlendiğinde askerlerdi, şimdi asker olmadıkları için daha rahat konuşabilirler.
“Artık hiç plan yapmıyorum, gün ne getirirse…”
Geçen sekiz sene boyunca ne değişti hayatınızda? Bugünden baktığınızda geçen sekiz yılı nasıl görüyorsunuz?
Hayatımız 2011'de bir saniyede değişti.
Ben her şeyin planını yapardım. Artık plan yapmıyorum. Çevremdekilerle konuşurken "Yarın şunu yaparız" dediğim oluyor bazen ama ardından "Beni dinlemeyin, duruma göre bakarız" diyorum. Gün ne getirirse öyle yaşıyoruz.
Kendimi güçlü görüyorum ben. Ama bu güç bazen de çökertiyor, sinirlerimi zayıflatıyor. 55 yaşına kadar güçlü, sağlığı yerinde olan bir insandım. Bu çöküntünün nedeni olarak yaşlılık düşünülebilir ama hayır, insan düşünmekten de çöküyor.
Gündüz iyiyim ama geceler benim. Kokusunu, sesini, her şeyini çok özlüyorum. Bazen konuşuyorum onunla. Sonra "Delireceksin, dikkat et" deyip kontrol etmeye çalışıyorum kendimi. Çok mantıklı olmak ne kadar doğru bilmiyorum.
Geçenlerde mezarcı toprak çöktü dedi, deliriyordum. Tabut çürümüş ve artık toprağa karışmış. Gelince geliyor bana da… Gündüz oyalanıyorum ama geceleri bunları düşünüyorum.
Teselliyi yazmakta arıyorum.
“Psikoloğa gitmektense yazmayı tercih ediyorum”
Neler yazıyorsunuz? Yayımlatmak gibi bir niyetiniz var mı?
Teselliyi yazmakta buldum. Sevag’la güzel günlerimizi, kötü günlerimizi hep yazıyorum. Onu anlatıyorum. Ben psikoloğa gitmektense yazmayı tercih ettim.
Ancak bunların toparlanması gerekiyor. Bunu düzeltin diye kime verdiysem kimse yapamadı.
“Torunum, Sevag’ı hiç dilinden düşürmüyor”
Bu süreçte bir de torununuz dünyaya geldi. O da bir teselli oldu mu?
Çok büyük teselli oldu. Şimdi beş yaşında. Kızım Lerna ve eşi hiç çocuk düşünmüyorlardı. Fakat bir süre sonra damadım bir gün "Size bir teselli gelecek, torununuz olacak" dedi.
Çok sevindim. Sonra bu dünyaya gelse ne olacak dedim. Bir de Ermeni olarak gelmek...
Ama getirdiler ve bize çok büyük teselli oldu. Ha Sevag'ı unuttuk mu... Asla. Biz unutmadık, o hiç unutmuyor. "Sevag dayım" sözü dilinden hiç düşmüyor.
“24 Nisan hiç aklıma gelmemişti”
Geçmişe dönecek olursak, oğlunuz öldürüldüğünde ilk olarak bunun bir kaza olduğunu düşündüğünüzü ifade etmiştiniz.
Evet, ilk başta ben de kaza olarak bakıyordum. O dönem askeriyede intihar, kaza sonucu ölüm haberleri çok çıkardı. Ben Sevag'ın da kazayla öldüğünü düşünmüştüm. Aklıma hiç 24 Nisan gelmedi.
Birisi bana dedi ki, "Ani bugün 24 Nisan, hiç mi aklında bir şey yok?"
Yoktu. Ailemiz bize bir şey anlatmazdı ki. Ben bölük pörçük bir şeyler duyardım. Müslüman komşularımız, arkadaşlarımız vardı. Biz çocukken onlara canım teyzem, canım amcam derdik. Onlardan hiçbir kötülük görmedik ki.
Ha gavur lafını duymuyor muyduk? Başka insanlardan duyuyorduk ama bu gavur lafını gittikçe daha fazla duyar olduk.
Lisedeyken bir öğretmen beni ve bir arkadaşımı Ermeni olduğumuz için istediğimiz branşa almamıştı. “Ben Ermenileri branşımda istemem” demişti. Hayatımda çok önemli bir dönüm noktası olmasına rağmen, o da beni pek etkilememiş.
“Sevag’tan sonra tarihimi öğrendim”
Anladığım kadarıyla, Sevag öldürülmeden önce Ermenilerin maruz kaldıklarıyla ilgili fazla bilgi sahibi değildiniz. Sevag'ın öldürülmesi bu noktada nasıl bir değişikliğe yol açtı hayatınızda?
Hiç değildim, çok az şey biliyordum. Sevag öldürüldükten sonra tarihimi öğrendim. Baba tarafından dedemin ikinci ailesi olduğumuzu, ilk karısının ve beş çocuğunun öldürüldüğünü öğrendim. Aynı şekilde babaannemin de ilk eşi ve ailesi öldürülmüş. Sonra ikisi evlenmiş ve önce babam ve kardeşleri sonra da biz dünyaya gelmişiz.
Dedemin Sivas Mancılık'taki köyünü Sevag öldürüldükten sonra, 2013'te gördüm. Ev duruyor.
“Geçmişimi 90 yaşındaki amcamdan öğrendim”
Geçmişinizle ilgili öğrendiğiniz başka detaylar var mı?
Dedem Sivas Mancılık'ta demirciymiş. Beş çocuk ve eşiyle yaşarken, askere gidiyor. Askerde birisi "Her gün bir Ermeni asker öldürülüyor, kaçın" deyince dedem ve iki köylüsü askerden kaçıyor. Bir süre saklanarak yaşadıktan sonra deniyor ki, "Saklanan zanaatkarlar, çıksın ortaya". Çünkü değirmenci, demirci gibi zanaatkarlar kalmıyor.
Sonra dedem köyüne dönüyor mecburen. Çünkü atölyesi orada. Bir bakıyor evinde birileri oturuyor. Evde oturanlar dedeme evin müştemilatında oturmasını söylüyor. Orada başlıyor çalışmaya.
Babaannemin ise dedemden önceki kocasının tüm ailesi Müslümanlaştırılmış. Fakat babaannem ve ilk eşi Müslümanlaştırmayı kabul etmeyip yollara düşüyorlar. Yolda eşi ölünce babaannem biriyle yaşamak zorunda kalıyor. O kişi altınları olduğunu söyleyip Mancılık köyüne gidelim diyor. Babaannem de köy yerine gidince ne yapıyorsa, o adamı defediyor, dedemle evleniyor. İlk çocukları olan halam o müştemilatta doğuyor.
Ardından, o zamana kadar dedemin evinde yaşayanlar, gelin evinizde oturun diyorlar ve çıkıyorlar.
Avustralya'da yaşayan 90 yaşına gelen amcam bana bunları anlattı.
Anne tarafında, anneannem ve dedem Ankara Kalecikli. Bağcılık yaparlarmış. Dedem hiç bir şarabı beğenmezdi. Dedemin dedesini ve çocuklarını, yani dedemin babasını ve kardeşlerini “kesime” götürüyorlar. Çok zengin oldukları için orada askerlere para veriyorlar ve kurtuluyorlar. Bu sayede de anne tarafından dedem dünyaya geliyor.
Bunlar anne tarafında da hiç konuşulmazdı, kimse bir şey anlatmazdı bize.
Sevag’ın ardından yüzleşme yaşadım. Bu yüzleşme de aslında hem travmaya hem aydınlanmaya yol açtı.
“Türkiye yüzleşse, Ermeniler toprak mı isteyecek?”
1915'in üstünden 104 yıl geçti. Pek çok ülke soykırımı kabul ediyor. Sizce Türkiye aradan bunca zaman geçtikten sonra, bahsettiğiniz yüzleşmenin yol açtığı travma ve aydınlanmaya karşın "Tarihçiler araştırsın" demek dışında ne yapmalı?
Dünyanın pek çok yerinde tarihçiler araştırmış zaten ve belgeler açık. Türkiye geçmişle yüzleşse ne olacak, Ermeniler toprak mı isteyecek? Asla böyle bir şey yok. Ermeniler zaten dört bir yana göç etmişler ve gittikleri her yerde kendi imkanlarını sağlamışlar. Çalışkan insanlar.
Yüzleşmenin iyi olacağını düşünüyorum. Zaten olanlardan bu devlet suçlu değil ki... Yapanlar zaten kalmamış.
“Ermeni gençler askere gitmek istemiyor”
Ermeni toplumuyla iç içesiniz. Zorunlu askerlik sistemi de devam ediyor. Ermeni toplumunda Sevag'ın öldürülmesinden sonra aileler ve gençlerin askere gitme ya da gitmeme konusunda bakış açılarında değişiklik oldu mu?
Benim gördüğüm kadarıyla pek çok aile çocuklarını askere göndermek istemedi. Yurtdışına gidenler oldu, bedelli askerlik yapanlar oldu. Ama gidenler de var tabii.
Artık Sevag'tan sonra Ermeni gençlerin askerde başına bir şey gelmesi zor. Duyduğuma göre, komutanlar askeriyedeki Ermeni gençler için diğer askerlere "Aman dikkat edin, buna bir şey yapmayın" diyorlarmış.
Sevag bir kurbandı. O gün bir Ermeni'nin ölmesi gerekiyordu. Niye 23 Nisan değil, niye 25 Nisan değil ya? Niye 24 Nisan?
Belki Kıvanç da yapmak istemedi, belki onu mecbur ettiler. Bunu bana bir söylese inan, ben çok daha rahatlayacağım. Hangi açıdan rahatlayacağımı ifade edemiyorum ama rahatlayacağımı biliyorum.
8 yıllık yargı süreciAgos’tan Uygar Gültekin’in gazetenin 19 Nisan 2019 tarihli sayısında yer alan haberine göre yargı süreci şöyle gelişti: * Sevag Balıkçı’nın 24 Nisan 2011’de zorunlu askerlik yaparken, diğer zorunlu asker Kıvanç Ağaoğlu’nun silahından çıkan kurşunla ölmesinin ardından Ağaoğlu hakkında askeri mahkemede dava açıldı. Ağaoğlu silahın kazayla ateş aldığını söyledi. * Görgü tanığı zorunlu askerler ilk ifadelerinde Ağaoğlu’nun silahı Balıkçı’ya doğrulttuğunu söylediler. Ağaoğlu tutuklandı. * 30 Temmuz 2011’deki ilk duruşmada ise askerler ifadelerini değiştirerek, “şakalaşma” sırasında silahın ateş aldığını söylediler. Bilirkişi raporunda silahın kendiliğinden ateş almadığının tespit edildiğinin belirtilmesine rağmen, Ağaoğlu serbest bırakıldı. * 26 Mart 2013’te Diyarbakır Askeri Mahkemesi “Bilinçli taksirle insan öldürmek” suçlamasıyla Ağaoğlu’nu 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme, karakolda görevli astsubay Sadrettin Ersöz’e de “görevi ihmal” suçlamasıyla 5 ay hapis cezası verdi, hükmün açıklanmasını geri bıraktı. * Askeri Yargıtay, dosyayı usül yönünden bozarak yerel mahkemeye geri gönderdi. * Sevag Balıkçı öldürüldüğünde zorunlu askerlik yapan Halil Ekşi, ilk ifadesinde Kıvanç Ağaoğlu’nun silahı bilerek ateşlediğini söylese de daha sonra bu ifadesini değiştirdi. Hakkında “yalancı tanıklık”tan dava açılması üstüne Ekşi, Ağaoğlu’nun akrabaları tarafından tehdit edildiğini söyledi. * 16 Aralık 2015’te Halil Ekşi “yalancı tanıklık” suçlamasıyla 2 yıl 1 ay; Ekşi’yi tehdit ettiği belirtilen Ağaoğlu’nun akrabası Bülent Kaya “birden fazla kez yalancı tanıklığa azmettirme” suçlamasıyla 3 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı. * 15 Temmuz darbe girişimi sonrası askeri mahkemelerin kaldırılması sonucu dosya Kozluk Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. * Kozluk Asliye Ceza Mahkemesi, Balıkçı Ailesi’nin avukatlarının dosyanın Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi talebini kabul ederek, dosyayı Batman Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. * Dava 2 Nisan 2019’da Batman 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülmeye başlandı. Mahkeme ilk duruşmada tanıkların yeniden dinlenmesi talebini kabul ederek davayı 18 Haziran 2019’a bıraktı. |
(EKN)