Alirıza Aksoy, 12 Eylül darbesinin ardından işkence gördüğünde 15 yaşındaydı. Yargı başvuruları takipsizlikle sonuçlandı, Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuruda da olaydan 36 yıl sonra karar çıktı.
Anayasa Mahkemesi’nin bugün Resmi Gazete’de yayınlanan kararında, “işkencenin” düzenlendiği Anayasa’nın 17/3. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın “açıkça dayanaktan yoksun olduğu” ifade edildi ve Aksoy’un başvurusu “kabuk edilemezlikle” sonuçlandı.
Karşıoy: Darbe işkencesini nasıl kanıtlayacak?
Anayasa Mahkemesi Üyesi Hakim Osman Alifeyyaz Paksüt ise karara karşıoy verdi ve 12 Eylül darbesi sonrasında gözaltına alınanların işkence gördüğünün bilindiğini, buna dair kanıt sunmanın mümkün olmadığını ifade etti:
“Henüz 15 yaşında iken gözaltına alman ve ağır hapse mahkum edilen başvurucunun, bütün hayatını olumsuz etkileyen bu muamelelerden dolayı somut kanıt sunmasını beklemek hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi hakkaniyete de aykırıdır.”
İki kez gözaltı, tutuklama, hapis cezası
Aksoy, darbenin ardından Ekim 1980’de gözaltına alındı, Aralık ayında serbest kaldı.
17 Şubat 1981’de tekrar gözaltına alındı, Gölcük Donanma ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Mahkemesinin gıyabi tevkif kararına istinaden Bursa 1. Sulh Ceza Mahkemesince "yasa dışı silahlı çeteye girme" suçundan 6 yıl 2 ay 20 gün hapis cezası verildi.
29 Mayıs 2012’de Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına başvurdu, gözaltında işkence gördüğünü söyleyerek sorumlular hakkında şikayetçi oldu.
15 yaşında, lise öğrencisiydi
Savcılığa verdiği dilekçede yaşadıklarını şöyle anlattı:
“12 Eylül 1980 darbe sürecinde ‘yasa dışı örgüte üye olmak’ gerekçesiyle Gemlik İlçe Emniyet Müdürlüğü ekiplerince gözaltına alındım. Gözaltına alındığımda 15 yaşında, lise 1. sınıf öğrencisiydim. Gemlik'te gözaltına alındıktan sonra hemen Bursa İl Emniyet Müdürlüğüne getirildim.
Sonra suçlandığım konu bana bildirilmeden doğrudan işkenceye alındım.”
“Elektrik verildi, kaba dayak uygulandı”
Maruz kaldığı işkenceleri de şöyle ifade etti:
“Bursa Emniyet Müdürlüğünün Fevzi Çakmak Caddesinde bulunan binasının 5. katına çıkarıldım ve burada diğer gözaltına alınanlarla birlikte şiddete ve işkenceye maruz kaldım.
Bana imzalatılmak istenen gerçek dışı beyanların bulunduğu ifade metinini kabul etmediğim için vücuduma elektrik verildi ve kaba dayak uygulandı.
Daha sonra bu işkence zoruyla imzaladığım ifade metni nedeniyle yargılandım ve ne yazık ki cezaya çarptırıldım.”
İşkence ve tutuklamadan şikayetçi olamadı
Aksoy, işkence ve diğer hak ihlalleriyle ilgili neden daha önce şikayetçi olmadığını da şöyle açıkladı:
“1982 Anayasasının geçici 15. maddesi nedeniyle gözaltında kaldığım süre içinde uğradığım işkenceleri dava edemediğim gibi, haksız tutuklama nedeniyle uğradığım hak kayıplarını da dava edemedim.
12 Eylül 2010’daki referandum ile anayasa değişiklik maddeleri kabul edildi, cezai ve hukuki anlamda işkence ve kötü muameleyle ilgili hak aramanın önündeki engel kalktı.”
“Şahitler ve kayıtlar var”
Aksoy dilekçesinde, işkencenin insanlık suçu olduğunu, dolayısıyla zamanaşımı uygulanamayacağını da ekledi.
“1981’de bana işkence yapan kolluk güçleri devletin kayıtlarında mevcut. Gözaltına alındığım tarih belli.
Ayrıca aynı tarihte daha birçok gençle beraber Gemlik ilçesinde gözaltına alınmış ve Bursa'ya getirilmiştik. Bu nedenle olaya şahit birçok insan da mevcuttur.
Bu işkenceyle alman ifadeler nedeniyle haksız bir şekilde cezalandırıldım ve yıllarca ceza evlerinde kaldım. Bu nedenle bana bu acıyı ve zulmü yaşatanlardan şikayetçiyim.”
AYM: Kanıt olacak bilgi ve belge yok
Ancak Anayasa Mahkemesi 9 Mart’ta verdiği ve bugün yayınlanan kararında, “kanıt bulunmadığı” ileri sürüldü:
“Başvurucunun iddiaları ve başvuruya konu soruşturma kapsamında elde edilen bilgi ve belgeler, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının maddi boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte kanıt unsuru içermemektedir.”
Oyçokluğuyla alınan kararda, başvurunun kabul edilemez olduğu belirtilirken, yargılama giderlerinin de Aksoy’un üzerine bırakılmasına karar verildi.
Paksüt: Darbede herkes işkenceye maruz kaldı
Mahkeme üyesi Osman Alifeyyaz Paksüt ise karara karşıoy verdi ve 12 Eylül darbesi dönemindeki hak ihlallerini sıraladı:
“12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminin yüzlerce kişinin işkenceyle öldürüldüğü, binlercesinin sakat bırakıldığı, onbinlerce vatandaşın işinden atıldığı, yüzbinlerce kişinin fişlendiği bir dönem olduğunu hatırda tutmak gerekir.”
“Askeri müdahalenin liderinin ‘Asmayalım da besleyelim mi’ ve ‘Bir soldan bir sağdan astık’ gibi, tarihe geçen sözleriyle hatırlanan bu dönem, hukukun tam anlamıyla geçersiz hale geldiği bir dönemdir.”
“Bu dönemde gözaltına alınan bir kişinin işkenceye uğraması normal, aksi durum istisna kabul edilmelidir. Bu dönemde henüz 15 yaşında iken gözaltına alman ve ağır hapse mahkum edilen başvurucunun, bütün hayatını olumsuz etkileyen bu muamelelerden dolayı somut kanıt sunmasını beklemek hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi hakkaniyete de aykırıdır.”
“Karanlık dönemle yüzleşme olacaktı”
Paksüt ayrıca darbe sonrası işlenen suçların, “delil olsa bile” cezasızlıkla sonuçlandığını da ekledi.
“Başvurunun kabulü halinde, Türkiye’nin karanlık bir dönemiyle yüzleşmesi, hukuk devletine yaraşır şekilde, başvurucu ve benzer durumdaki diğer kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesiyle geç de olsa gerçekleştirilebilecekti.”
“Başvurunun reddi, adil ve hakkaniyete uygun olan bu imkanın kaçırılmasına yol açmıştır. Bu nedenle hukuken olduğu kadar yerindelik yönünden de doğru bulmadığım karara katılmamaktayım.” (AS)