UNESCO'nun 2003 tarihli bülteninden bazı örnekler.
* Yeni Zelanda'da yakın tarihli bir çalışma, temel eğitimlerini anadillerinde alan çocukların yalnızca İngilizce eğitim gören çocuklara göre daha başarılı olduğunu gösteriyor.
* ABD'de, George Mason Üniversitesi'ndeki 1985'ten başlayarak 23 ilkokulu 15 yıl boyunca izledi. Her altı müfredattan dördü, kısmen öğrencilerin anadillerinde uygulandı. Araştırmaya göre, on bir yıllık öğretimin ardından akademik başarıyla anadilde eğitim görme arasında doğrudan bağ var. Ortaöğretimde en başarılı olanlar, iki dilde eğitim görenler.
* ABD'deki Uygulamalı Dilbilim Merkezi'nin Danışmanı Nadine Dutcher "Öğretmenler öğrencilere kendi anadillerinde eğitim vermenin değerini yıllardır biliyor" diyor. "Anadilde eğitim görmenin bilişsel ve duygusal bir değeri var. Azınlık öğrencileri anadilleri kullanıldığında daha çok saygı gördüklerini hissediyor."
* Britanya'dan eğitim danışmanı Clinton Robinson da madalyonun öteki yüzünü anlatıyor: "Anadilleri dışında eğitim gören çocuklar iki mesaj alıyor: 1. Entelektüel olarak başarılı olmak istiyorlarsa, bu anadillerini kullanmadan olacak. 2. Anadilleri işe yaramaz."
* Avustralya'da Victoria eyaletinde çift dilli eğitim ilkokullarda yirmi yıldan fazladır uygulanıyor. 2002'de, ilköğretim ve ortaöğretimde "İngilizce'den başka bir dilde" verilen tamamlayıcı kurslar 41 dili kapsıyordu. En popülerleri, Endonezyaca, İtalyanca, Japonca, Almanca ve Fransızca.
Dil siyasi alan
Ancak, dil kesinlikle siyasi bir alan. "Dil Savaşları ve Dil Politikaları" kitabının yazarı Fransız yazar Louis-Jean Calvet, "Dil savaşları her zaman daha büyük bir savaşın parçasıdır" diyor.
Azınlıklar bu durumun her zaman ilk mağdurları; genellikle karşılaştıkları ilk uygulamaysa, dillerini kullanmanın yasaklanması.
Tipik bir örnek, Endonezya'nın Suharto rejiminin Çinli azınlığa uyguladığı sistematik baskının bir aracı olarak Çince'nin kullanımını resmi olarak yasaklamasıydı.
Ancak bunun tersi örnekler de var. Örneğin Afrika'da bağımsızlıklarını kazanan ülkelerin ilk uygulamalarından biri yerel dilleri yaşama döndürmek oldu.
Clinton Robinson, bağlamı çiziyor: "Çok dilli bir yaklaşımın işe yaraması için, hükümetlerin dilsel çeşitliliği 'baş edilmesi gereken bir şey' olarak değil, bir nimet olarak görmesi gerekir. Bu dilleri konuşanların da destek vermesi gerekir."
Türkiye'de anadilde eğitimi savunan eğitimci sendikasına kapatma
Türkiye'deyse, tüzüğünde anadilde eğitimi savunduğu yazılı olan Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası için açılan kapatma davasında, Yargıtay sendikanın kapatılamayacağına iki kez karar veren Ankara 2. İş Mahkemesi'nin kararını oybirliğiyle bozabildi.
Davayla ilgili talep Genelkurmay Başkanlığı'ndan gelmişti; suç duyurusunu yapan da Ankara Valiliği olmuştu. Sonuçta Eğitim-Sen tüzüğünü değiştirmek zorunda kaldı. Dava da düşmüş sayıldı.
Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne azınlık çekinceleri
Çocuk Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda 20 Kasım 1989'da kabul edildi.
Türkiye sözleşmeye 1990'da imza attı ve sözleşme 27 Ocak 1995 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Türkiye sözleşmeyi17, 29 ve 30. maddelerine çekince koyarak imzaladı.
Sözleşmenin kitle iletişim araçlarının çocukların gelişimi için kullanılmasını öngören 17. maddesinin (d) bendi üye devletlerin "kitle iletişim araçlarını azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda" teşvik edeceklerini söylüyor.
Eğitimle ilgili 29. maddenin (c) bendinde taraf devletlerin, eğitimin, "çocuğun ana-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi"ne yönelik olduğunu kabul ettiği belirtiliyor.
30. maddede de "Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların varolduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz" deniliyor.
BM Çocuk Hakları Komitesi, Türkiye'nin 1999'da sözleşmenin uygulanmasına dair verdiği ilk ulusal rapora ilişkin yaptığı değerlendirmede 17, 29 ve 30. maddelere konulan çekinceleri kaygı ile karşıladığını; Lozan antlaşmasıyla azınlık olarak tanımlanan gruplara mensup çocukların ve Kürt çocukların bundan olumsuz etkilenebileceğine dikkat çekmişti.
Anayasa 42. madde: Türkçe'den başka anadil olmaz
12 Eylül 1980 darbesinin ürünü Anayasa'nın "Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi" başlıklı 42. maddesinin son paragrafıysa şöyle:
"Türkçe'den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tâbi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası antlaşma hükümleri saklıdır." (TK)
* Bu haberi Tolga Korkut derledi.