* Çizim: Tarık Tolunay
11'i Cumhuriyet gazetesi çalışanı, biri Twitter kullanıcısı 12 kişinin tutuklu bulunduğu 19 sanıklı Cumhuriyet davasının ilk duruşmasında söz alan ikinci tutuklu Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay oldu.
TIKLAYIN: Cumhuriyet Davası 1. Gün
Akın Atalay'ın savunmasını paylaşıyoruz:
“Cumhuriyet sıradan bir gazete değil”
“Bu gazetenin tek faaliyeti meşru ve yasal olarak yürüttüğü gazeteciliktir. Bu sıradan bir gazete değil. Gazetecilik adına ödenmiş bedeller var. Bu miras ve sorumluluk nedeniyle bu gazetede çalışanlar ödün vermez, boyun eğmezler.
“Yazar ve çalışanları katledilmesine, tutuklanmasına, linç ve baskılara rağmen devam etmiştir. Bu gazete Cumhuriyet’tir.
"Bizlerin pes edeceğini düşünenlere vereceğimiz cevap, son nefesimizi verinceye kadar bizlerin pes edeceğimizi düşünenlere diyeceğimiz şudur: Son nefesimizi verinceye kadar gazetecilik mesleğine, mesleğin etik ilkelerine, temsil ettiğimiz kurumun haklı saygınlığına, onurlu geçmişine asla leke sürdürmeyecek, görevimizi tamamlayana dek dik duracak, pes etmeyecek, boyun eğmeyeceğiz.’
“Savcı FETÖ üyeliğinden sanık”
“Soruşturma Savcısı Murat İnam ile ilgili: Düşünebiliyor musunuz, yayın politikasının temelinde laiklik ilkesinin savunulması bulunan kadim bir gazeteye, FETÖ adına faaliyette bulunma ithamında bulunuluyor. Hem de savcı olarak bu ithamı yapan kişinin kendisi FETÖ üyeliğinden sanık ve kanunlarımızdaki en ağır cezaya muhatap.
“Hakkındaki dava nedeniyle savcı adayı bile olamayacak bir savcının yürüttüğü soruşturma sonucunda düzenlenen bir iddianame nedeniyle burada sanık olarak bulunuyoruz.
“Baskı yapma girişimi”
“Şunu söylemek gerekir ki özel hukuk alanını ilgilendiren ve asliye hukuk mahkemesinin görev alanında kalan bir hukuki uyuşmazlığın, ağır ceza mahkemesi önüne taşınması ve suçlama konusu yapılması, kötü niyetli bir etkileme, yönlendirme, baskı yapma girişimidir.
“FETÖ’cülük suçlamasına maruz kalmaktan endişe eden, çekinen savcı ve hakimlerin varlığı dikkate alındığında, şüphelileri hakkında FETÖ’ye yardımdan dava açılan ve suçlamalar arasında gazetenin sahibi olan Vakıf’ın ele geçirilmesi de bulunan terör davasından haberdar olan bir asliye hukuk hakiminin gereken mesajı alacaktır. Zannederim, bugün yargı görevlilerinin de yaşadığı, ‘Acaba beni de meslekten ihraç ederler, FETÖ’cülükle suçlarlar mı?’ şeklindeki endişe ve tedirginliğin farkında olan herkes şu gerçeği teslim edecektir:
“FETÖ soruşturması yapan başsavcılığın yeterli sayı olmadan toplantı yapılması suretiyle Vakıf’ın ele geçirildiği, bunun da FETÖ’ye yardımla bağlantılı bir suç teşkil ettiği iddiası karşısında, bir asliye hukuk hakiminin kolay kolay ‘toplantı yetersayısı mevcuttur ve vakfın ele geçirilmesi söz konusu değildir, usulüne göre toplantı ve seçim yapılmıştır’ demesi mümkün değildir. Hakim, böyle bir karar verirse, her an kendisinin de yargı faaliyeti görüntüsü altında FETÖ’ye yardım etmekle suçlanabileceğinden haklı olarak endişe edecektir.
“Vakıf Yönetim Kurulu toplantısı”
“18 Şubat 2014 tarihinde yapılan Vakıf Yönetim Kurulu toplantısına katılan ve katılmayan üyelerin isimlerini söylemek istiyorum.
“Toplantıya katılan altı yönetim kurulu üyesinin isimleri şöyledir: Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Cüneyt Arcayürek, İbrahim Yıldız, Mustafa Ali Balbay, Akın Atalay
“Toplantıya katılmayan “tasfiye edildiği” iddia edilenleri okuyorum: İnan Kıraç, Nevzat Tüfekçioğlu, Alev Coşkun, Şevket Tokuş, Şükran Soner.
“Boşalan bir üyelik için kimin seçileceği konusunda 11 yönetim kurulu üyesi arasında tercih farklılığı olmuş ve üyelerden altısının tercih ettiği aday Önder Çelik iken, beşinin tercih ettiği aday Mustafa Pamukoğlu olmuştur.
“Seçilecek kişi üzerinde oybirliğine ya da bir uzlaşmaya ulaşılamayınca, çoğunluğun yani altı kişinin tercih ettiği adayın seçileceği açık olduğundan, azınlıkta kalan beş üyeden ikisi protesto mahiyetinde toplantı ve seçimden bir gün önce istifa etmiş, üçü ise toplantıya katılmamayı yeğlemişlerdir
“Önder Çelik bu gazeteyi yayımlayan şirketin 11 kurucusu ve eşit hissedarı arasındadır. Ömrünün yarısından fazlasını bu gazeteye hizmete adamış kadim bir Cumhuriyet gazetesi mensubunu Vakıf yönetim kurulu üyeliğine seçmek, onu seçenler açısından bir suçlama nedeni değil, olsa olsa doğru bir tercih ve iş olarak sayılmak gerekir.”
“Yayın politikası değişikliği tartışmasının zemini mahkemeler olamaz”
“Geldik ikinci suçlamaya...
“Yayın politikasını değiştirmişiz...
“Acaba kimilerinin husumet nedeniyle, kimilerinin ise ifade özgürlüğü çerçevesinde eleştiri yapmak suretiyle söyledikleri doğru mudur? Cumhuriyet gazetesinin yayın politikası değişmiş midir? Aksi yöndeki değerlendirme ve eleştirileri saygıyla ve anlayışla karşılamakla beraber kuvvetle belirtmek isterim ki yayın politikası değişmemiştir. Esasen, bu tartışmanın yeri, zemini mahkemeler olamaz. Bu nedenle bu konunun kendi doğal mecrasından çıkarılıp, tutuklamaya kadar vardırılan bir ceza davasının içine taşınmasını protesto ediyorum.
“İnanıyorum ki Cumhuriyet gazetesinin yayın çizgisine, politikasına dair iyi niyetle ve ifade özgürlüğü, eleştiri hakkı kapsamında söz söyleyenlerin, eleştiride bulunanların çoğunluğu da kendi eleştirilerinin bağlamından koparılarak tutuklamalara ve suça kanıt olarak gösterilmesinden rahatsızlık duyacaklardır. Elbette biliyorum, farkındayım ve kabul ediyorum ki, her gün belli bir perspektiften kamuoyunu bilgilendiren, haber veren, eleştiri yapan, fikir yazıları yayınlayan bir gazete her kesimden gelecek en ağır eleştirilere tahammül etmek zorundadır. Cumhuriyet gazetesi de eleştirilere tahammüllü olmuş, bugüne kadar bir ya da iki istisna dışında kendisine yönelen ve bazıları eleştiri bir yana küfür ve hakareti, iftirayı çok çok aşan söylem ve haksızlıklar karşısında bile kimseyi dava etmemiştir.
“Yayın politikasının değiştiği iddiası doğru değil”
“Cumhuriyet gazetesinin yayın politikası 2013 yılından sonra radikal bir şekilde değişmiş. İddianame böyle diyor. Çünkü 2013 yılında Vakıf Yönetim Kurulu’nda ölüm nedeni ile boşalan bir üyelik için 12’nci yönetim kurulu üyesi olarak Mustafa Pamukoğlu isimli aday değil, Önder Çelik isimli aday seçilmiş de ondan. Önder Çelik'in kim olduğunu az önce anlattım. O halde neden böyle kof bir yalana başvuruluyor? Birileri savcılık, soruşturma ve ceza mahkemelerinin otoritesi üzerinden Cumhuriyet gazetesi yayın politikasını belirleme ve buradan sonuç alma peşinde koşuyor. Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasının ne olduğunu ne olmadığını öğrenmek isteyenler, çeşitli medya platformlarından ahkam kesenlere, kıymeti kendinden menkul bazı Cumhuriyet hasımlarına, bilirkişi denilen bilmez kişilerin kafalarına göre uydurmalarına değil, Cumhuriyet Vakfı Resmi Senedinin Başlangıç Bölümüne bakabilirler. Cumhuriyet Gazetesi Web sitesinin ana sayfasında da bulunan bu temel politikayı kısaca anımsatmak istiyorum:
" ‘Cumhuriyet ne hükümet, ne parti gazetesidir. Cumhuriyet yalnız Cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın anlatımıyla demokrasinin savunucusudur. Cumhuriyet ve demokrasi fikir ve esaslarını yıkmaya çalışan her kuvvete karşı mücadele edecektir. Ülkemizde her anlamıyla gerçek bir demokrasi kurulması için bütün varlığı ile çalışacaktır. Cumhuriyet Atatürk devrim ve ilkelerinin açtığı ‘aydınlanma’ yolunda, aklın bağnazlıktan, bilimin dinden bağımsızlaşması, laiklik ilkesinin toplumca benimsenmesi için çaba gösterecektir. İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler Bildirgesi’ni demokrasinin evrensel anayasası olarak benimseyen Cumhuriyet, amaçlarına ancak Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı ve bütünlüğü kapsamında ulaşılacağını temel ilke sayar.’
“Cumhuriyet gazetesi halen bu ilkeler çerçevesinde yayınını sürdürüyor. Yayın politikasının değiştiği iddiası doğru değildir.
“Yayın politikasını değerlendirmek savcıların haddi değildir”
“İddianameye bakıldığında, ısrarla Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasının son üç yılda değiştiği, değiştirildiği söyleniyor. İddianamede, gazetede yayınlanan haber ve yazıların suç olması üzerinde değil yayın politikasının değiştiğinin kanıtlanması üzerinde duruluyor. Yayın politikasının değiştiği yönünde bazılarının yazdığı eleştiri ve değerlendirmelere yer veriliyor. Tanık ifadesi alınıyor.
“Normal olarak gazetelerin yayın çizgileri ve politikasının değişip değişmediğiyle, nasıl olması gerektiğiyle, haber ve yazıların hangi çerçevede olacağı, yayın ilkesiyle uyuşup uyuşmadığıyla savcıların, mahkemelerin, yargının ilgilenmesi abestir. Bunun yapıldığı rejimler faşist rejimlerdir.
“Demokratik toplumlarda gazetelerin yayın politikasını değerlendirmek, ölçmek, saptamak ve suçlama konusu yapmak savcıların haddi de hakkı da değildir. Savcılar, o gazetelerin yayın politikası, ilkeleri ile değil, gazete içeriğinin, haber ve yazıların suç olup olmadığıyla sınırlı bir araştırma ve soruşturma yapabilir. Eğer kanunda açıkça suç olarak tanımlanmış bir içerik olduğu düşünülürse, o içerikten kanunun sorumlu tuttuğu kimselerle sınırlı olarak soruşturma yaparlar. Bunun dışına taşılamaz.
“Çoğunluğu, Cumhuriyet gazetesi ile siyaseten ya da kişisel husumet ilişkisi olan kişilerin gazeteye yönelik haksız, yersiz ve gerçek dışı iddia ve eleştirileri cezai bir soruşturmaya dayanak yapılamaz. Bu kişilerin, gazetenin yayın politikasının değiştiği iddiasına dayanılarak ‘gazetenin yayın politikasının değiştirilmesi suçu’ icat edilemez. Bu icat nedeniyle, dünyada nadir olabilecek bir haksızlıkla gazetenin tüm yöneticileri gözaltına alınıp, tutuklanamaz, cezalandırılamaz.
“Atatürkçü çizgiden ayrıldı’ diyenlere anımsatmak isteriz”
“Cumhuriyet gazetesine yönelen bu haksız operasyon hem basın tarihine, hem yargı tarihine geçmiştir: İlkine gazetecilik adına onurlu bir duruş ve tavır alış olarak ikincisine bir utanç soruşturması olarak. İddianamenin dayanağı olan bilirkişi raporunda, gazetenin, ‘devletçi, geleneksel, laik ve ulusalcı çizgisini ansızın değiştirip devleti hedef aldığı’ söylenmiş. Tutuklama kararlarında, bilirkişi raporundaki bu tespite de gerekçe olarak yer verilmişti. Cumhuriyet'in yayın çizgisini belirlemek, kendisini ‘İletişim ve Bilişim uzmanı’ olarak tanıtan, ehliyeti ve uzmanlığı belirsiz birisinin değerlendirmesine bırakılacak kadar önemsiz bir iş değildir. Cumhuriyetin yayın çizgisinde ‘laiklik ilkesi ve ulusal bütünlük’ her zaman ana çizgiler olmuştur. Bunun dışında ‘devletçilik’, ‘gelenekçilik’ gibi yakıştırmalar yalnızca yakıştıranı bağlar. Cumhuriyet gazetesine Atatürkçü yayın çizgisinden ayrıldı diyerek bir tür Atatürkçü çizginin tanımı ve kapsamını belirleme yetkisine sahipmiş gibi davrananlara ve bu bağlamda savcılığa şunu anımsatmak isteriz. Sizlerden önce aynı şeyi yapmaya kalkışanlar geçmişte de oldu. O dönem bu gazetenin başyazarı olan Nadir Nadi, bu hadsizliğe karşı ‘Ben Atatürkçü değilim’ * diyerek, Atatürkçülük adına ahkam kesenlere haddini bildirmişti.
“Buradan, yargının araçsallaştırılarak yayın politikasına müdahale edilmek istenmesine karşı şunu söylemek isterim. Yayın politikası yalnızca okurları ilgilendirir, onlara hesap verilir, onun yeri ve zemini mahkemeler değildir. Hiçbir makam ve merci, cezai bir soruşturma görüntüsünün arkasından gazetenin yayın politikasına müdahale edemez. Buna izin verilemez; verilmeyecektir.
“Hangi yayın politikasını izleyeceği ceza hukuku ile ilgili değil”
“Cumhuriyet gazetesinin bağımsızlığını korumanın, ilkelerini ve değerlerini savunmanın, yayın politikasını sürdürmenin, gazeteyi herhangi bir siyasi, ekonomik güç odağına teslim etmemenin, habercilik ve gazetecilik ilkelerinden ödün vermeden dik durmanın bir bedeli varsa -ki öyle olduğu apaçık ortada- bunu ödedik; ödüyoruz.
“Yayın politikasının değiştirildiği iddiasında bulunmak ve bunu kanunun suç saydığını söylemek hukuki bir anlayış olmadığı gibi kanuna da uygun değildir. Gazetelerin liberal ya da muhafazakar, milliyetçi ya da devrimci, sağcı ya da solcu bir siyasi çizgiden hangisini seçeceği, hangi yayın politikasını izleyeceği, bu politikayı daha sonra değiştirip değiştirmeyeceği suçla, ceza hukuku ile ilgili bir konu değildir. Dolayısıyla, Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasının ne olduğundan, değişip değişmediğinden, okurlarıyla olan dinamik ve etkileşimli ilişkisinden hareketle bir soruşturma ve suçlama üretilmesi şaibelidir. Bu tabloya bakan herkes, hukuk kuralları ve yasalar çerçevesinde bir operasyon ve yargılamanın yalnızca bir aldatmaca ve görüntü olduğunu görmektedir. Esas hedef ve amaç yayınlarından rahatsız olunan bir gazetenin topluca cezalandırılması, susturulması ve bu yolla diğer gazetecilere de çarpıcı bir mesaj verilmesidir.
“Cumhuriyet’te editoryal bağımsızlık ilkesi var”
“Basında giderek yok olmakta olan Cumhuriyet gazetesinin inatla koruduğu editoryal bağımsızlık ilkesi vardır.
“Cumhuriyet gazetesinin kurumsal geleneklerine, değerlerine, bu gazetenin yerleşik kültürü olan editoryal bağımsızlık ilkesine olan saygı ve sevgim nedeniyle suçlama konusu yapılan haber veya yazılar hakkında bir beyanda bulunmayı kendim için de hadsizlik, yetkisizlik sayıyorum.
“Vakıf zaten bunun için var”
“İddianamede ikisi Cumhuriyet Vakfı tüzel kişiliğinin, ikisi de Cumhuriyet gazetesini yayımlayan Yenigün Haber Ajansı AŞ'nin yönetim kurulu bağlamında yapılan ya da yapılmayan dört işlemden dolayı hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçlaması yöneltiliyor. FETÖ-PKK-DHKP/C terör örgütlerinin amacına hizmet eden haber ve yazılar yayınlamak suretiyle terör örgütlerine yardımla suçlama ve yargılama sırasında, şirketin yönetim kurulu olarak genel kurul toplamayı ihmal etmişsiniz ya da taşınmazını 100.- TL yerine 90.- TL'ye satarak 10.- TL zarar ettirmişsiniz kabilinden tutarsız ve ilgisiz bazı iddiaların terör suçu yargılamasına dahil edilmesi, bu davanın ne kadar dengesiz ve ciddiyetsiz bir soruşturma evresi geçirdiğinin göstergesidir.
“Cumhuriyet gazetesini yayımlayan Yenigün Haber Ajansı AŞ borca batık bir şirket değildir. Hakim ve imtiyazlı ortağı olan Cumhuriyet Vakfına olan makul seviyedeki borcu dışında ne devlete, ne kamuya, ne de üçüncü şahıslara borcu da yoktur. Nitekim, VGM müfettişinin raporundaki haksız ve maksatlı tespiti tekzip edercesine ve de yaratılan onca baskıya karşın halen daha ticari faaliyetini sürdürüyor olması borca batık olmadığının en açık göstergesi ve kanıtıdır.
“Kimsenin kapıkulu olmadık, para pul için gazeteciliğe ihanet etmedik. Bugün bakın havuz medyasına. Gazeteciliğin batağı ortada.
“Gazetecilik sektörünü bilenler için söylüyorum. Cumhuriyetin 25 yıllık faaliyet döneminde biriken toplam zararı, siyasi iktidarın desteği ve sağladığı ticari olanaklarla yayınlamakta olan ismini herkesin bildiği havuz medyasındaki çoğu gazetenin bir yıllık zararına ancak karşılık gelir. Siyasi iktidarın ve sonradan güya Cumhuriyet sevdalısı rolünü oynayan bazı muhterislerin tüm karalama ve yıkma çabalarına karşı Cumhuriyet gazetesi ve onu yayımlayan şirket ayakta kalmayı başarmıştır. Bütün yöneticileri dokuz aydır tutuklu olduğu halde hala batırılamamıştır.
“Okurları ve dostları terk etmediği sürece de Cumhuriyet’in dimdik ayakta kalacağına, halka gerçekleri aktarmaya devam edeceğine inanıyorum
“Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki bir müfettiş aklının yaratmaya çalıştığı ve savcılığın sorgusuz sualsiz iddianameye koyduğu bu suçlamanın temelsiz, dayanaksız, haksız olduğu gün gibi ortadadır. Reddederim.
“Vakıf’ın yegane amacı Cumhuriyet gazetesini desteklemektir. Vakıf’tan Cumhuriyet gazetesine fon aktarmışız. Vakıf zaten bunun için var.
“Emredici ve kurucu irade doğrultusunda Vakıf taşınmazının nakde çevrilerek, Vakıf’ın yegane amacı doğrultusunda Cumhuriyet gazetesine fon olarak aktarılmasından doğal ve amaca uygun bir faaliyet olamaz.
“Hukuka, objektifliğe değil de düşmanlığa, ne pahasına olursa olsun suçlamaya odaklanmış bir araştırma ve soruşturmanın insanı hangi dramatik konuma düşürdüğünün en bariz örneklerinden biri ile karşı karşıyayız.
“Vakıflar ticaret şirketi değildirler. Faaliyetlerinin amacı, ticaret şirketlerinde olduğu gibi kârlılık değil, vakfedenin resmi senede geçirilmiş arzusunu gerçekleştirmektir. Cumhuriyet Vakfı'nın vakfedeni, vakfettiği şeyin ve kurduğu vakfın yegane amacının Cumhuriyet gazetesinin yaşamasını sağlamak, onu desteklemek olduğunu açık bir şekilde resmi senette yazmıştır.
“Gazetecilik faaliyetinin öncelikli amacı, kamu yararıdır”
“Tıpkı adalet, yargı, sağlık ve eğitim faaliyetlerinde olduğu gibi gazetecilik faaliyetinin de öncelikli ve belirleyici işlevi, amacı kar elde etmek, sahiplerine ya da hissedarlarına ticari kazanç sağlamak değildir. Gazetecilik faaliyetinin öncelikli amacı, kamu yararıdır. Bu nedenle serbest bir ticari faaliyet olduğu kadar ve ondan da önce demokratik bir toplum bakımından olmazsa olmaz nitelikte bir kamusal hizmettir gazetecilik. Cumhuriyet gazetesini kar amaçlı bir ticari faaliyet olarak görmeyip, bu kıymetli markayı vakfeden sahipleri gibi, onları takip eden gazete yöneticilerinin de gazetecilik faaliyetine yaklaşımı bu yöndedir. Görülmüştür ve görülmektedir ki, gazetecilik kara, kazanca endeksli bir faaliyet olarak yapıldığında, bunun bedeli haberden, gerçeklerden feragat olmakta, gazetecilik amaç ve anlamını yitirmekte, kaybeden ise demokrasi ve halkın kendisi olmaktadır.
“Cumhuriyet gazetesiyle ilgili bir soruşturma olunca herkeste devreler yanıyor”
“Bilirkişiler konusu: Cumhuriyet gazetesiyle ilgili bir soruşturma olunca, amiyane tabiriyle herkeste devreler yanıyor; akıl, mantık, yasa yerine abesle iştigal ediliyor.
“Bu yalnızca cezai soruşturma alanında karşılaştığımız bir durum değil. İdari kurumların yaptığı inceleme ve denetimlerde de aynı akıl dışı tutumla karşı karşıya kalıyoruz. Mesela, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Cumhuriyet Vakfı'nın yaptığı toplantı ve aldığı kararların vakıf senedine, Medeni Kanun ve Vakıflar Kanunu hükümlerine göre toplantı yetersayısının tartışmasında araştırmacı uzman olarak kendi kurumundan bir arkeolog görevlendiriyor. Onca hukukçusu, müfettişi olan kurum, konu Cumhuriyet’e gelince her nedense hep aynı kişiyi, mesleği ve uzmanlığı arkeoloji olan birini araştırmacı tayin ediyor.
“Kim bu bilirkişi ve hangi konuda görüşüne başvurulmuş? Bilirkişi atama tutanağına bakılınca hangi konuda görevlendirildiğine dair bir veri yok. Bilirkişinin 24 Ekim 2016 tarihinde düzenlediği raporu ile daha sonra verdiği tarihsiz rapordan anlıyoruz ki, bilirkişi kendisini ‘iletişim ve bilişim uzmanı’ olarak gösteriyor. Peki gerçekten öyle mi? Bu bilgi doğru mu? Belli değil... Mahkemeniz uygun görürse CMK’nın 68. maddesine göre açıklamalarda bulunmak üzere duruşmaya çağrılmasını istiyorum.
“Savcılığın atadığı ve raporun altında kendisini ‘İletişim ve Bilişim Uzmanı’ olarak tanıtan Ünal Aldemir'in adı Adli Yargı Adalet Komisyonu'nun yayınladığı bilirkişi listelerinde yok. Öyleyse kanun hükmü uyarınca, gerekçesi gösterilmek suretiyle liste dışından atanmış olsa gerekir. Dosya eklerine baktım 30 numaralı klasörde 14 Ekim 2016 tarihli, altında Cumhuriyet savcısı Murat İnam, zabıt katibi Sevgi Karadeniz ve bilirkişi Ünal Aldemir’in imzaları olan ‘Bilirkişi Yemin ve Evrak Teslim Tutanağı’ var. Üç satırlık tutanağı okuyunca, kanunun aradığı gerekçeye hiç değinilmediğini görüyorsunuz. Oysa kanun diyor ki bilirkişi liste dışından seçilecekse, gerekçesi gösterilmelidir. Tutanağa bakıyorsunuz, ima yoluyla bile olsa gerekçeye dair tek bir kelime yok. Doğrusu 10 gün gibi çok kısa bir sürede bu derecede ayrıntılı bir rapor hazırlayan bu yetenekli bay Ünal Aldemir’i merak ettim.
“Bilirkişiden Erdoğan fotoğrafına ‘reis’ yorumu”
“Bu şahıs, yani bilirkişimiz Ünal Aldemir 2007- 2011 yılları arasında Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mühendislik Fakültesi, Bilgisayar Mühendisliği bölümünde okuyup, mezun olmuş. Yani Bilgisayar Mühendisi genç bir arkadaş.
“Açık kaynaktan ilk elde görülebilen bilgilere göre kendisi 2012 yılında www.haber10.com adresindeki haber sitesinin yazarı olmuş. Başbakanlık, AFAD ve TİKA gibi kamu kurumlarında, siyasi iktidara yakınlığı ile bilinen SETA'da gönüllü çalışma deneyimi varmış. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Ardeşen Meslek Yüksek Okulu’nda okutman olarak görevliymiş.
“Bilirkişimiz; 17 Mayıs 2017'de, ‘Reisin korumaları Amerika'nın göbeğinde PKK'lı teröristleri haşat ediyor ve dünya güzelleşiyor’ paylaşımında bulunmuş. 4 Haziran 2017'de AKP İstanbul İl Başkanı Selim Temurci’nin şehit ailesi ziyaret fotoğraflarını paylaşmış. 5 Haziran 2017'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir fotoğrafını ‘reis yine derin bakmış’ yazısıyla birlikte tweetlemiş. Bu verilerden sonra, bilirkişinin, “Cumhuriyet gazetesine yönelik bir soruşturmada ne kadar tarafsız davranmış olacağı hakkında bir fikir sahibi olmak sanırım çok da zor olmaz.
“Bilirkişimiz; 17 Mayıs 2017'de, ‘Reisin korumaları Amerika'nın göbeğinde PKK'lı teröristleri haşat ediyor ve dünya güzelleşiyor” paylaşımında bulunmuş. 4 Haziran 2017'de AKP İstanbul İl Başkanı Selim Temurci’nin şehit ailesi ziyaret fotoğraflarını paylaşmış. 5 Haziran 2017'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir fotoğrafını ‘reis yine derin bakmış’ yazısıyla birlikte tweetlemiş. Bu verilerden sonra, bilirkişinin, Cumhuriyet gazetesine yönelik bir soruşturmada ne kadar tarafsız davranmış olacağı hakkında bir fikir sahibi olmak sanırım çok da zor olmaz.
“Sayfanın işine gelen kısmının görüntüsünü alıyor”
“Bilirkişi, Cumhuriyet gazetesine atfettiği manipülasyon, gerçeği perdeleme ve algı operasyonunu bizzat raporda yapmıştı. Raporda yer verilen gazetenin muhtelif tarihli birinci sayfa görüntüleri ile karşılaştırınca, ‘Cadı avı başladı’ manşetinin olduğu 19 Temmuz 2016 tarihli birinci sayfa görüntüsünde yoktu. Cumhuriyet gazetesinin logosu, görüntüsü verilen birinci sayfada yoktu. Bunun üzerine 19 Temmuz 2016 tarihli gazetenin birinci sayfasının orijinal görüntüsüne baktım. Buradaki birinci sayfanın tam görünümü ile bilirkişinin raporuna yansıttığı birinci sayfanın görünümünü yanyana koyup karşılaştırmanız, gizlenmek istenen gerçeği, yapılmaya çalışılan algı operasyonunu apaçık gösteriyor. (Akın Atalay barkovizyonda gösteriyor)
“Birinci sayfanın orijinalinin görüntüsünde, birinci manşet haberin, ‘Halka ateş açın diye başladılar, kaçalım diye bitirdiler’ spot yazısıyla, ‘Darbecilerin ihanet konuşmaları’ başlığının olduğu, sayfanın ortasındaki ikinci manşetin ‘Cadı avı başladı’ şeklinde ve sayfanın alt taraflarındaki üçüncü manşetin ise, ‘Darbe girişiminin komuta kademesi yargıya hesap veriyor’ spot yazısıyla, ‘Cuntacılar adliyede’ başlığı olduğu net olarak görülüyor. Ancak Cumhuriyet gazetesine manipülasyon yapmakla, gerçeği perdelemekle ve algı operasyonu yapmakla itham eden bilirkişi, Cumhuriyet’in darbecilerle ilgili manşetlerini gizlemek, perdelemek, algı operasyonu yapmak için orijinal birinci sayfanın üstünü ve altını keserek, raporuna yalnızca sayfanın işine gelen kısmının görüntüsünü alıyor.
“Manipülasyon gerçeği perdeleme, zihinleri karıştırma metodur. Bilirkişi aynaya baksaydı görürdü.
“Bu defaki bilirkişi raporunun yanında Ünal Aldemir'in yukarıda anlattığımız raporunun zemzem suyu ile yıkanmış sayılması gerekeceğini teslim etmem lazım.
“Basındaki iddianame ile size gelen iddianameyi karşılaştırdım”
“Bu iddianame mahkemenize verildiği gün bazı basın mensuplarına da verilmişti. Siz bize tebliğ etmeden biz o iddianameyi okuduk. Sonra denildi ki, bazı gazeteciler, o iddianameyi esas almayın, küçük düzeltmeler yapıldı dedi. Merak ettim, sizden gelenle basına sızdırılan iddianameyi karşılaştırdım.
“Sizden gelen iddianameye imza atacak olan kişiler, birazdan okuyacağım kısımları ‘bu kadar olmaz’ diyerek size sunulandan çıkarmışlar.
“Bu defaki bilirkişi raporunun yanında Ünal Aldemir'in yukarıda anlattığımız raporunun zemzem suyu ile yıkanmış sayılması gerekeceğini teslim etmem lazım.
"44 yıl önce boşandığı eşi de soruşturmaya dahil edilmiş"
“20 Aralık 2016 tarihli bu bilirkişi raporu hukukumuzda sanırım ilk defa uygulanan bir yenilik getiriyordu. ‘Bilirkişi gizliliği’.
“Bu bir suç soruşturması değil. Kafayı taktıkları 12 kişinin bütün ailesini de kapsayacak şekilde doğumlarından başlayarak yaşamlarının en ayrıntılı şekilde araştırılıp soruşturulmasıdır. Burada kalsaydı, böylesi bir raporun yazarı için şifa dileyerek konuyu noktalardık. Ama durum şakayı kaldırmıyor. Çünkü soruşturma savcısı, kimliğini gizlediği bu ‘meçhul bilirkişinin’ raporunda ne öneriliyorsa aynen yerine getiriyor. Anılan kurumlara müzekkere yazarak talep edilen bilgi ve belgeleri göndermesini istiyor. Hem de aynen bilirkişinin söylediği gibi şüpheli 12 kişinin vukuatlı nüfus kayıt örneklerini çıkararak, bu 12 kişinin yanına anne ve babalarını, kardeşlerini, eşlerini, çocuklarını ve torunlarını eklemiş. Bunlar içinde aynı araştırma, bilgi ve belgeler istenmiş. Hızını alamamış, bu şüphelilerin eski eşlerinin de aynı şekilde araştırılmasını istemiş.
“Şüphelilerden birisinin bundan 44 yıl önce boşandığı birinci eski eşiyle 26 yıl önce boşandığı ikinci eski eşi de araştırma soruşturmanın kapsamına dahil edilmiş. Bu kadarına pes artık demeyecek miyiz?
“Suç: FETÖ’ye yardım
“Suçlanan: Cumhuriyet gazetesi
“Suçlayan: FETÖ üyeliğinden ve FETÖ adına hükümeti devirmeye teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanmakta olan, kanunen savcı adayı olması mümkün olmamakla beraber hala daha savcılık yapan biri.
“Tanıklar: Cem Küçük, Latif Erdoğan, Hüseyin Gülerce...
“Bilirkişileri az önce anlattığım kişiler. Ve bu seviye ve kalitede yürütülen soruşturma nedeniyle dokuz aydan beri tutukluyuz.
“"Bekri Mustafa imam olmuş..."
“En iyisi tutuklama talebiyle çıkarıldığım Sulh Ceza Hakimliği önündeki cevabımı tekrarlayayım
“Padişah IV. Murat döneminde ayyaşlığı ile ünlü Bekri Mustafa adında bir derviş varmış. Sürekli şarap içerek her daim alkollü olan Bekri Mustafa bir gün caminin önünden geçmektedir. O sırada camide kaldırılmak üzere bekleyen bir cenaze vardır. Cemaat epeydir beklemesine karşın cami imamı ortalıkta yoktur. Cemaatten bazıları, yoldan geçmekte olan Bekri Mustafa'yı görünce, kılığına- kıyafetine, sakalına, cüppesine ve heybetine bakarak ‘Hocaefendi ne olursun gel, şu cenaze namazını kıldırıver, cenazeyi ortada bırakmayalım’ der.
"Bekri Mustafa, ‘Ben hoca moca değilim, benim kıldırdığım namazda geçerli olmaz’ dese de, sesini duyuramaz, kimseyi inandıramaz, yaka paça musalla taşının önüne getirilir. Namaz kılınıp iş bittikten sonra, Bekri Mustafa tabuta eğilir ve kimsenin duyamayacağı şekilde mırıldanarak bir şeyler söyler. Bu durum ilgisini çeken cemaatten biri, daha sonra Bekri Mustafa'ya sorar: ‘Hocaefendi, tabutun başında fısıltıyla neler söyledin ki?’ Bekri Mustafa cevap verir: ‘Merhum’a dedim ki, sen şimdi ahirete gidiyorsun, orada sana sorarlar, dünyanın hali nedir, neler oluyor diye; uzun uzadıya anlatmana gerek yok, Bekri Mustafa imam olmuş, namaz kıldırıyor dersen onlar anlar dedim!..’ Ben de ülkemizdeki hukukun ve yargının halini, soranlara diyorum ki; Cumhuriyet Gazetesi FETÖ’ye yardım etmekle suçlanıyor ve bütün yöneticileri bu suçtan tutuklu. Akıl sağlığını koruyan herkes hemen anlıyor.”
“MASAK şüpheli işlem yok diyor, iddianamede yer verilmiyor”
“MASAK raporları hakkında,
“İki tane MASAK raporu var. Biri Cumhuriyet Vakfı, Cumhuriyet gazetesini yayınlayan şirket ve Hikmet Çetinkaya ile ilgili, diğeri bu davada yargılananlarla ilgili.
“Savcılık MASAK’tan şunu istiyor: ‘Bu davanın şüphelileri ile sizin veri tabanınızda bulunup da PKK ve FETÖ terör örgütleriyle ilintili olduğu düşünülen kişi ve kuruluşlar arasında bu davanın şüphelileri arasında finansal ilişki var mı?’
“Cumhuriyet vakfı ile ilgili yok diyor rapor, Yenigün Haber Ajansı ile ilgili dokuz şüpheli para hareketi var, diyor.
“MASAK raporunda kalan paragrafta şu deniyor: ‘GİB ve TCMB verileri üzerinden yapılan sorgulamalar neticesinde, analiz konusu firmaya [Yeni Gün AŞ – AA] ilişkin elde edilen havale ve EFT verilerindeki toplam işlem hacminin, firmanın kendi hesapları arasında gerçekleşen işlemler hariç olmak üzere, yaklaşık olarak 230 milyon lira tutarında olduğu göz önünde bulundurulduğunda; ayrıntıları yukarıda ifade edilen ve başkanlığımızca hazırlanan PKK/KCK ve FETÖ/PDY’ye yönelik analiz raporlarında veya PKK/KCK ve FETÖ/PDY ile ilgili olarak çeşitli kurumlar tarafından Başkanlığımıza gönderilen yazılarda doğrudan adı geçen kişi ve kuruluşlar ile gerçekleşen parasal işlemlerin toplam işlemler içerisindeki hacminin oldukça düşük bir orana tekabül ettiği gözlemlenmektedir.’
“Bu kısma iddianamede yer verilmiyor. Yani FETÖ ile ilgili şüpheli sıfatında olanlarla işlem hacmi, Cumhuriyet'in altı yıllık işlem hacminin binde biri bile değil.”
“Tüm medya organları seçim gecesi bu hizmeti alıyor”
“Ülkemizdeki hemen tüm ciddi medya organları, televizyon kanalları, gazeteler, haber siteleri tek bir haber kaynağına bağlı kalmanın riskini taşımamak ve her iki ajanstan gelen verileri karşılaştırmalı olarak okurlarına, izleyicilerine sunmak için hem Anadolu Ajansından, hem de Cihan Haber Ajansından seçim gecesi bu hizmeti satın almaktadır.
“Gazetemizde bu hizmeti satın almış ve hizmet bedeli ödemiştir.
“Diğer bir deyişle 2015 yılında iki genel seçim nedeniyle yapılan hizmet alımı sözleşmelerinin bedeli ödenmiş olup, adı geçen firmayla başkaca bir ticari ilişki söz konusu olmamıştır.
“Mahkemece kuşkuya düşülmesi halinde ve gerek duyulursa başta Kanal D, CNN Türk, Habertürk, Show TV, Star TV, Fox TV, Hürriyet Gazetecilik A.Ş, Milliyet Gazetesi, Habertürk Gazetesi, NTV televizyonu gibi medya kuruluşlarına yazı yazılarak Haziran 2015 ve Kasım 2015'teki milletvekili seçimlerinde Cihan Haber Ajansı ve Reklamcılık AŞ’den hizmet satın alıp almadıkları, eğer aldılarsa düzenlenen fatura örneği ve yapılan ödemeye dair bilgi istenmesi de yararlı olacaktır.
Bank Asya reklamı
“FETÖ/PDY ile ilgili şirketlerden olduğu söylenen Kaynak Medya AŞ’ den 2014-2016 yılları arasında sekiz işlemde toplam 41.490,85 TL reklam geliri elde etmişiz. Doğru mu? Evet, 41.000-TL değilse de 37.000-TL’si doğru.
“Son on yılda Yeni Şafak gazetesinde 309 kez, Sabah gazetesinde 286 kez, Star gazetesinde 177 kez, Akşam gazetesinde 138 kez, Hürriyet gazetesinde 154 kez, Habertürk'te 64, Milliyet'te 52, Posta’da 72, Türkiye gazetesinde 148, Yeni Akit’te 44, Milli Gazete'de 75 kez yayınlanmış Bank Asya reklamı.
“Aynı zaman diliminde Cumhuriyet’te ise 5 kez, evet sadece 5 kez yayınlanmış. Bu durumda bizim yayımladığımız reklam nedeniyle FETÖ/PDY irtibatı, iltisakı değerlendirmesi yapılıyorsa, diğer gazetelerin yayınladığı reklam nedeniyle aralarındaki ilişkiyi tanımlamak için kullanılacak kelime bulmak epeyce güç olacaktır.”
“İlan için ödeme yapan da devletin atadığı kayyım”
“FETÖ’ye aidiyeti, iltisakı olduğu söylenen İpek Üniversitesi'nden 13 Mart 2015 tarihinde 1.000.-TL EFT gönderilmiş. Böyle bir eft yok. İpek değil Işık Üniversitesinden böyle bir eft var. 1.000 liralık reklam için.
“Emniyet Genel Müdürlüğünce FETÖ/PDY ile ilişkili şirketlerden olduğu ve kayyım atanan şirketler arasında yer aldığı belirtilen Koza Altın İşletmeleri A.Ş.’den 5 Nisan 2016 tarihinde 4.130.-TL EFT ile gazeteye gönderilmiş.
“Evet, bu tarihten 5-6 ay önce Ekim 2015'te bu şirkete kayyım atanmış. Yayınlanması için bu ilanı veren de, ilan yayınlandığı için ödeme yapan da devletin atadığı kayyım.
“İlan da binek araçlarının ihale ile satışa çıkarılması.”
“Bedel karşı yapılan işlem bile şüpheli sayılıyor”
“Şimdi meselenin aslı astarı böyleyken, yalın gerçek bu şekilde iken, üstelik bunu tutuklamayı yapan sorgu hakimliğine açıklamışken bu gerçeği örtbas ederek, gizleyerek iddianamede verildiği haliyle bir FETÖ iltisaklı şirketin Cumhuriyet gazetesine 4.130.-TL gönderdiği algısı yaratmaya çalışmak hukuk adabına, ahlakına sığmaz.
“Feza Gazetecilik A.Ş.’den 30 Eylül 2011 ve 20 Mart 2015 tarihinde iki işlemle Cumhuriyet gazetesine 29.500 TL EFT gönderildiği şeklindeki MASAK tespiti var.
“Doğrusu şudur: Zaman gazetesi yayın yönetmeni ve Samanyolu televizyonu yayın grubu başkanının da aralarında olduğu bir çok gazeteci ve medya çalışanı 14 Aralık 2014'te gözaltına alınınca, üç gün sonra bu gazete ve televizyona yönelik gözaltıları protesto eden ‘Özgür Basın Susturulamaz’ başlıklı bir metin, kamuoyunca tanınıp bilinen yaklaşık 60 ismin imzası ile bazı gazetelerde ilan olarak yayınlanmıştı. Bu ilanın, 17 Aralık 2014'te yayınlandığı Cumhuriyet gazetesine de ilan bedelini, fatura karşılığı olarak Feza Gazetecilik AŞ ödemiştir.
“Bu ilanın bedeli almamış olsaydık belki o zaman kuşku duyardı. Bedel karşı yapılan işlem bile şüpheli işlem olarak önümüze getiriliyor.
“Savcı, Cumhuriyet gazetesine şaka yapıyor”
“2015 ve 2016 yıllarında iki işlemle toplam 2.758,25 TL EFT’yi Cumhuriyet gazetesine gönderen A.U. isimli şahsın, TUSKON Konfederasyonu'na bağlı yedi federasyon ve 180 derneğin kurucu üyeleri ve yönetim kurulu üyelerinin yer aldığı isim listesinde bulunduğu bilgisine iddianamede yer verilmiş.
“Kim bu A.U. adlı şahıs? Ankara ilinde Apostrof adıyla faaliyet gösteren bir reklam ajansının sahibi. Biri 2015'te, biri 2016'da iki tane reklam vermiş. İkisinin toplam reklam bedeli de 2.785.-TL. Hepsi bu kadar.
“Aynı reklam ajansının öteki gazetelere verdiği reklam bedeline baksanız, ağzınızdan çıkacak en iyimser sözlerin ‘Savcı, Cumhuriyet gazetesine şaka yapıyor’ olması lazım.”
“Herhalde gerçek tüm çıplaklığıyla görülüyor”
“FETÖ/PDY soruşturmalarında şüpheli şahıslar listesinde ismi bulunduğu Emniyet Genel Müdürlüğünce belirtilen Y.T’nin 2014 ve 2015'te dört işlemle Cumhuriyet gazetesine toplamda 3.418,88 TL tutarında EFT gönderdiği iddianameye geçirilmiştir. Yusuf Taşdöken adlı bu şahsın İzmir’de, ‘Ahtamara’ adlı reklam ajansının sahibi.
“Bu ajansın, Cumhuriyet gazetesinde yayımlattığı üç tane reklam varken, Posta gazetesinde 42 tane, Milliyet gazetesinde 28 tane, Hürriyet gazetesinde 27 tane, Habertürk gazetesinde 26 tane, Sabah gazetesinde 15 tane, Star gazetesinde 26 tane reklam yayımlattığını, 2008 - 2017 yılları arasındaki son on yıllık işlem hacmini esas aldığımızda, Cumhuriyet gazetesinde yayımlattığı reklam sayısının toplamda beş adet olmasına karşın, Star’da 83 adet, Milliyet’te 59, Habertürk'te 55, Sabah’ta 52, Hürriyet’te 46, Yeni Şafak'ta 32, Akşam’da 19 adet olduğunu söyleyelim.
“Herhalde gerçek tüm çıplaklığıyla görülüyor.”
“Bize de savcıların bu tutumu tuhaf geliyor”
“2014 yılı Mart ayında dört işlemle toplam 40.590. TL halen Beşiktaş Belediye Başkanlığı görevini yürüten Murat Hazinedar reklam faturası bedeli olarak Cumhuriyet gazetesine havale göndermiş. Bilindiği gibi son belediye seçimleri Mart 2014'te yapılmıştır.
“İşte bu dönemde CHP'den Beşiktaş Belediyesi Başkanlığına aday olan Murat Hazinedar Cumhuriyet gazetesine ve web sitesine verdiği şahsi seçim reklamları nedeniyle reklam bedeli olarak toplamda 40.590.-TL ödemiş.
“Bu durum savcılara tuhaf gelmiş olacak ki iddianamede şüpheli para hareketleri arasında yer verilmiş. Ne diyelim? Bize de savcıların bu tutumu tuhaf geliyor.”
“Ödeme yaptığım kişi parkeci, salonumu yenilemiştim”
“Cumhuriyet gazetesinde şüpheli para hareketleri arasında sayılan son işlem ise gerçekten şaşırtıcı bir akıl yürütmenin ürünü.
“On yıl önce bir yardım derneğinin yönetim kurulunda bir dönem görev yaptığı için hakkında yedi yıl önce suç duyurusunda bulunulmuş diye gazete çalışanı bir gazeteciye yapılan maaş ödemesinden terör suçu çıkarmaya çalışan aklın sahibi, terör örgütüne üyelikten yargılanıyor ve savcı olarak her ay devletten maaş alıyor.
“28 Mart 2011'de EFT yoluyla 2.500.-TL gönderdiğim Hüseyin Aktaş bir parkeci. Oturduğum evin salonundaki parkeyi yenileme işinin karşılığı olarak kendisine yapılan bir ödeme söz konusu.
“İşte bundan yola çıkan savcı mealen ve mecazen diyor ki; ‘Ey Akın Atalay, bundan 6 buçuk yıl önce evindeki parke işlerini yaptırıp karşılığında 2.500.-TL ödediğin Hüseyin Aktaş'ın bir oğlu var. Oğlunun adı Atilla. İşte bu Atilla bir gün Bursa'daki bir restoranda yemek yiyor. Yemek yediği restoranı işleten Boğaziçi Tic. Ltd. Şirketi ile bu şirketin sahibi olan Şaban Aydın hakkında MASAK’ın raporu var. Ver bakalım hesabını!..’ Ne desem?”
“Meslektaşla görüşme nasıl suç sayılabilir?”
“Kaçakçılık Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şube Müdürlüğü analiz raporları hakkındaki beyanım:
“İddianamede, FETÖ/PDY terör örgütüne yardım etme suçunun maddi unsuru olarak gazetede yayımlanan haber ve yazılar gösterilmiştir. Ama bununla yetinilmemiş, Cumhuriyet gazetesinin yöneticilerini ille de FETÖ/PDY ile irtibatlı, ilgili gösterebilmek için yan deliller araştırılmıştır.
“FETÖ/PDY terör örgütüne yardım etme suçunu işlediğimin ispatı için başvurulan delillerden birisi de kullandığım telefon numarasının geçmişe dönük olarak iletişim kayıtlarının tespitidir. Telefonumda Bylock, eğitim geçmişimde dershane, cemaat kolejleri, hesaplarımızda cemaatçi olarak bilinen şirket, dernek, vakıf, kişi ve kurumlarla herhangi bir iz, emare, Bank Asya ile mudilik ilişkisi ya da EFT/havale ilişkisi aranmıştır.
“Tek bir iz ve emare bulunamayınca da bu defa telefon iletişimlerinin kimlerle yapıldığı, bunlar arasında olağan dışı bir iletişim tespiti olup olmadığı araştırılmış.
“Oradan da bir şey çıkmayınca şöyle garip bir delillendirmeye gidilmiş.
“1 Ocak 2013’ten başlayarak tüm iletişim kayıtlarım incelenmiş, hakkında FETÖ/PDY kapsamında şüpheli olarak soruşturma bulunan ya da Bylock kullanıcısı olarak tespit edilen kişilerle olan iletişim kayıtları belirlenmiş.
“Buna göre son dört yıllık dönem içerisinde Bylock kullanıcısı 5 gazeteci ile, dördüyle bir kez, biriyle birden çok kez, telefonla iletişimim saptanmış. Aynı dönemde FETÖ/PDY’den şüpheli olduğu ileri sürülen 6 kişiyle iletişim saptanmış.
“Böylece FETÖ/PDY ile iltisaklı olmaktan şüpheli toplam 11 kişi ile iletişimde bulunduğum yönündeki HTS kayıtları dosyaya ve iddianameye delil olarak aktarılmış.
“Bu kayıtları FETÖ/PDY örgütüne yardım etmek fiilinin delili olarak iddianameye aktaran savcılığın galiba ayna diye bir eşyadan haberi ve bilgisi yok. Bu soruşturmayı yürüten kişi FETÖ/PDY’ye üyelikten sanık. Kendisinin mantığına göre, telefonla görüştüğü herkes FETÖ/PDY’ye yardım suçu işlemiş; kendisinin görüşme kayıtları da bu suçun delili oluyormuş.
“Meslektaşıyla bir kez bile telefonla görüşme yapması nasıl olur da suç delili sayılabilir? Böylesi bir delil yöntemiyle bu ülkede irtibat/iltisak kapsamına girmeyen tek bir kişinin bile kalmayacağının farkında mısınız? Üstelik ne konuştuğunun, neden konuştuğunun bilinmesine bile gerek olmadan.
“Gazeteciler görüş almak için beni aramış”
“Benimle ilgili HTS kayıtlarının içeriğine gelince; esasen bu detaya girmeyi ilke olarak reddedecektim. Böyle bir saçmalığa cevap vermeyi reddediyorum, demekle yetinecektim. Vazgeçtim.
“Bylock kullanıcısı olarak tespit edilen 5 kişinin tümü gazeteci. Bu kişilerden biri Habertürk televizyonunda Ankara Haber Müdürü, diğeri İstanbul'da adliye muhabiriymiş. Kalan üç gazeteciden biri Radikal Gazetesi muhabiri, biri T24 haber sitesi muhabiri ve birisi de Zaman Gazetesi muhabiriymiş.
“Habertürk televizyonu adliye muhabiri olan gazeteci dışında kalan diğer dört gazeteci ile birer kez iletişim kaydı görünüyor. Hepsinde de gazeteciler beni aramış. Aramanın yapıldığı tarihe bakınca, adı geçen Habertürk TV, Radikal, T24 ve Zaman gazetesinden gazetecilerin beni avukat olarak takip etmekte olduğum, kamuoyu gündemindeki bazı davalar nedeniyle ya da Cumhuriyet gazetesindeki yöneticilik görevim nedeniyle görüş almak için aradıkları hemen anlaşılıyor.
“24 Ocak 2013'te Radikal gazetesinden gazeteciyle yaptığım 59 saniyelik görüşmenin nedenli pek muhtemel olarak görüş almak için Pınar Selek’in müdafiii olmam.
“Habertürk televizyonundan gazeteci N.A’nın aradığı ve 18 saniyelik görüşme kaydı, Mustafa Balbay'ın Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvurusu üzerine ihlal kararı verildiği gün ya da bir gün sonrası. Tahminen, görüş almak için televizyon ekranına davet ediyorlar.
“Zaman gazetesi muhabiri M.G.’nin aradığı ve 44 saniye görüşme kaydı görünen tarih 7 Mayıs 2016. Anılan gün Cumhuriyet gazetesinin 92. kuruluş yıldönümüne tekabül ediyor.
“Beşincisi Habertürk televizyonu adliye muhabiri ile toplamda sekiz görüşme yapmışız. 7 kez beni aramış, bir kez de cevaben ben kendisini aramışım.
“Görüşmelerin beşi aynı tarihte gerçekleşmiş: 9 Aralık 2013. Balbay'ın tahliye edildiği gün. Aynı günün görüşme kayıtlarına bakınca CNN Türk, NTV, Kanal D gibi birçok medya kuruluşundan da arandım.
“Kalan üç görüşmeden ikisinin tarihi 27 Kasım 2015. Müvekkillerim ve çalışma arkadaşlarım Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanmasının ertesi günü yine görüş açıklaması için aranmışım.
“Ve sekizinci görüşmenin tarihi 24 Mart 2016. Can Dündar ve Erdem Gül hakkında açılan MİT TIR’ları davasının ilk duruşmasının arife günü. Bir ay önce Anayasa Mahkemesi kararı ile tahliye olan müvekkillerin ertesi günü yapılacak ilk duruşmaya katılıp katılmayacağı, savunma yapıp yapmayacağı konusunda benden bilgi almak için aramış.
“Bir diğeri uzun yıllardır tanıdığım bir meslektaş olan Faik Işık. Evet, iddianame Işık’ın da FETÖ/PDY’den şüpheli olduğunu ve bu nedenle onunla olan iletişim kaydımın da delil olacağını düşünüyor.
“Faik Işık kamuoyunun tanıdığı bir isim. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski avukatı olarak bilinen, daha sonra FETÖ'nün yargı ayağının kurguladığı en medyatik davalardan Şike davasında Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım’ın avukatı. Geçtiğimiz ay TBMM tüzel kişiliği adına İstanbul'daki 24. Ağır Ceza Mahkemesine darbe girişimi davasına katılma talebinde bulunuldu. İddianame ise benim Faik Işık’la birkaç kez iletişim kaydım olmasına dayanarak Faik Işık üzerinden beni FETÖ’ye yardımla suçluyor.
“HTS kayıtlarına ilişkin diyeceklerim bu kadar.”
Tweetler hakkında
“Yeni hedefleri Cumhuriyet gazetesine mi çökmek? Ama bunu cemaat medyasına yaptıkları gibi yapmazlar. Hüseyin Gülerce misali işbirlikçi ararlar.”
"Tweet tarihi 6 Mart 2016. Aradan yaklaşık sekiz ay geçtikten sonra 31 Ekim 2016'da Cumhuriyet Gazetesinin 16 yöneticisine yönelik büyük bir operasyon yapıldı. Tam sekiz ay önceki Tweette denildiği gibi Hüseyin Gülerce misali işbirlikçiler devşirilmişti. Bununla da yetinilmemiş, bizzat Hüseyin Gülerce’nin kendisi dahi tanık yapılmıştı. Üstüne, sekiz ay sonra gerçekleşen öngörümüz de iddianameye konulmuş. İnsan daha ne ister ki? Bu davayı özet ve net olarak açıkladıkları için teşekkür ederiz.
"İddianameye konulan son beş tweet paylaşımı 14 Mart 2016’dadır. Burada da Cumhuriyet Gazetesine kayyım atanacağı, el konulacağı yönündeki söylenti ve haberlere cevap mahiyetinde paylaşım yapılmıştır. İddianamede, suçlamaya dayanak gösterilen 63 adet tweet mesajı bunlardır. Oysa; aynı tarihlerde FETÖ’ye dair görüş, tespit ve değerlendirmelerimi içeren çok daha belirgin ve net mesajlar da vardı.
"25 Aralık 2013'teki tweetim şöyle:
"'Hükümetin yolsuzluk, rüşvet ve rant batağına saplandığına da, poliste ve yargıda cemaat odaklı bir çeteye de kaniyim. Hükümetten hesap sormanın yolu ve yöntemi bellidir. Eğer yargıya çeteler egemen olmuşsa çetelerden nasıl hesap soracağız?'
FETÖ Ergenekon'a yardımla suçladı, bunlar FETÖ'ye
"FETÖ’nün özel yetkili mahkemelerdeki yapılanması ve elemanları, Ergenekon’a yardımla suçluyor, tehdit ediyordu; ömürleri yetmedi. Şimdiki terör savcıları FETÖ’ye yardımla suçluyor. Tutuklattılar ve dava açtılar.
"Oda TV ve Ergenekon davalarındaki yargı sürecini, bu süreçte olanları anlatmam için 2012 yılı başında Avrupa Parlamentosu'ndan bir davet gelmişti. 31 Ocak 2012'de Brüksel’de parlamento binasında bu konuda bir sunum yaptım. Benimle birlikte Türkiye'nin daimi temsilcisi Büyükelçi de sunum yaptı. O, yapılan uygulamaları savundu. Ben ise özel yetkili mahkemelerin uygulamalarındaki hukuksuzlukları, haksız ve yaygın tutuklamaları, muhaliflere yapılan baskıyı, bu mahkemelerde adil yargılanma yapılmadığını, insanlara yargı eli ile zulmedildiğini anlattım.
"Hiç kuşkum yok, o gün neler anlattıysam, bugünler için de aynı şeyleri söyleyeceğim. Değişen pek bir şey yok. Yapılanlar aynı, yalnızca yapanlar değişmiş.
İddianamedeki "delil" köşeyazıları hakkında
"İddianamenin delil kabul ettiği haber ve köşe yazıları hakkında açıklamalarım:
"Gazetelerde, internette, sosyal medyada Cumhuriyet gazetesi hakkında eleştiri, suçlama, övgü ya da sövgü içeren her gün yüzlerce yayın yapılmaktadır. Bunların çoğu somut bir bilgi ya da veriye dayanmayan fikirler, görüşlerdir.
"İçlerinde çok sayıda kışkırtıcı, provokatif, manipülatif yayın da bulunur. İddianamenin bu türden yayınlardan bazılarını adeta kanıt olarak bir değer atfedercesine iddianameye alması, adı iddianame olan bir hukuki belgenin ciddiyeti ve ağırlığına uygun değildir, yakışmaz.
"Bizi her safsataya, dedikoduya, yalana, yanlışa cevap vermek zorunda bırakmak sağlıklı bir yargılamaya engel olmak demektir. Bu türden haber ve köşe yazılarına yer vermek suretiyle iddianame adeta bir çöp yığını haline getirilmiştir.
"Bu iddianame, ne yazık ki iddianame kavramı adına da talihsizlik olmuştur. Bu belgeye olsa olsa ironiname demek daha uygun düşmektedir. Çünkü bu belgeyi hazırlayana, tanıklara, delil olarak gösterilen yazılara, bilirkişilere ve belgenin içeriğine bakınca, bunun bir ironi belgesi olduğu apaçıktır.
"İddianamede delil olarak gösterilen ve söylediğim bağlam içerisinde kalan yedi tane yazıyı ciddiye alıp cevap vermeyi zul sayıyorum. Tümüyle manipülasyon amacıyla, husumete dayalı olarak yazılmış ve kirli bir planın parçası olarak yayınlanmış safsata ve yalanlardır.
"Savcı ilk defa sanık lehine delile yer vermiş"
"Bu yedi yazı dışında adımın geçtiği dört yazı var.
"Biri 26 Aralık 2015’de Medyaradar adlı internet sitesinde yayınlanan benimle yapılmış bir röportajdır. Yazının içeriğine bakınca, herhalde savcılığın başına o sırada taş düşmüş olmalı ki, ilk defa sanık lehine bir delile yer vermiş diye düşündüm.
"Esasında, bu röportajdaki ifadeleri bile aleyhe kanıt diye düşünen bir zeka ve mantık yürütme ile karşı karşıya olduğumuzun farkındayım.
"Diğer üç yazıdan biri, o tarihlerde Sözcü gazetesinde yazan gazeteci Oray Eğin’in eleştiri yazısıdır.
"Nihayetinde haksız ve yersiz de olsa bir eleştiri yazısıydı.
"Bununla beraber, yazdığı yayın kuruluşunun okur profiline yönelik yanlış ve gerçek dışı bilgiler, haksız eleştiri ve değerlendirmelere maruz kalmaması için 2 kasım 2015'te Twitter üzerinden cevap verdim. Cemaate sempatim değil, antipatim olduğunu belirttim.
"Şahsımı ya da Cumhuriyet gazetesini herhangi bir dini cemaatle ilişki ya da işbirliği içinde olmakla itham etmenin, masum bir fikir beyanı olmadığını, Cumhuriyet gazetesine yönelik karanlık niyetlerin hazırlığında bilerek ya da bilmeden rol almak olduğunu ifade ettim.
"Aradan bir yıl geçti, o gün verdiğim cevaptaki öngörü gerçekleşti. Cumhuriyet gazetesinin bütün yöneticilerini 31 Ekim 2016’da bir operasyonla gözaltına aldılar, sonra da tutuklandık.
"Tutuklandığımız gün Oray Eğin, blogunda “Belli ki FETÖ’cü savcı şark kurnazlığıyla ‘aynı saftan’ yani muhalif bir gazetecinin yazısını koyarak kendince inandırıcılık katmak istemiş. Cem Küçük vs. falan olsa kendileri de inanmayacaklar belli ki. Ben açık istihbarattan, yani basılı gazetede çıkan haberlerden, köşe yazılarından yola çıkarak bir medya analizi yapıyorum. Cumhuriyet’in değişen yayın çizgisi, attığı manşetler orada. Her şey bir yana köşe yazısından soruşturma açılır, davada delil olarak kabul edilebilir mi?” diye yazdı.
"Oray Eğin'in bir yıl önceki yazısını iddianameye koyanlar bunu koymuyorlar.
İddianamedeki tiraj iddiası yanlış
"Basın İlan Kurumunun hazırlayıp göndermiş olduğu satış tablosundaki “günlük fiili satış ortalaması” hanesindeki sayıların tamamı doğru; aylık tiraj hanesindeki sayıların hemen tamamı yanlış ve hatalıdır.
"Cumhuriyet gazetesine yönelik verilerde yapılan bu hatalı ve yanlış veri bildirimi, suçlamanın delili olarak kullanılıyor. Eğer üzerine gidip, araştırma yapmasak bunun üzerine saçma suçlamalar inşa edilecekti.
"Yapılan hatanın, bir maddi hata mı yoksa manipülasyon amaçlı mı yapıldığı, herhangi bir kasıt olmadan yanlış düzenlenmiş bir resmi belge mi yoksa sırf Cumhuriyet yöneticileri aleyhine sahte delil oluşturması için bilerek ve isteyerek yapılmış bir resmi evrakta sahtecilik mi olduğunu gerçekten bilemiyoruz.
"1991 yılından sonraki 25 yıllık dönemde iki yıl hariç gazetenin günlük fiili satış ortalaması 40 bin ile 60 bin arasında gerçekleşmiş. O iki yıl da 2007 ve 2008 yılları, yani gazetenin başına musallat ettikleri Ergenekon soruşturması yılları.
"Cumhuriyet erişilebilirlikte ilk sırada"
"Şunu da eklemeliyim; satış adeti artık reklam verenler ve reklamcılar nazarında itibar edilen bir ölçüm değeri değildir.
"Türkiye'de tüm ulusal gazetelerin tirajı 3 milyondur ve bunun sadece yarısı gerçektir. Yani maalesef Türkiye'de günde sadece 1,5 milyon gazete okunuyor.
"Reklam verenleri tiraj ve erişim araştırması yapıyor. Cumhuriyet gazetesi her gün 350 bin ile 450 bin kişiye erişmektedir. Cumhuriyet açık ara erişilebilirlikte ilk sırada. Satın alınan her bir gazeteye 8-10 kişi erişiyor.
"Cumhuriyet gazetesinin bütün yöneticilerinin de tutuklanması bu sebeptendir.
CUMOK hakkında
"İddianame, gazete yönetimine gönderilmiş 330 kişinin adı bulunan ve adına okur bildirisi dedikleri bir metni ve kendisine Cumhuriyet okurları koordinatörü sıfatını takmış bir kişinin beyanlarını, yayın politikasının değiştiğine kanıt olarak gösteriyor. Cumhuriyet gazetesi kurumsal yapısıyla ilintili ve ilişkili CUMOK adında bir yapı uzun zamandan beri yoktur.
"Kurulduğu dönem itibariyle samimi Cumhuriyet gazetesi okurlarından bir grubun oluşturduğu bu platform daha sonraki yıllarda kendi aralarında siyasi çekişme nedeniyle bölünmüş ve İstanbul’da iki ayrı CUMOK oluşumu ortaya çıkmıştır.
"Bunlardan bir grup, kendisini adeta gazeteyi temsil eder bir imajla tanıtarak, olmayacak siyasi misyonlar üstlenmeye çalışıp, gazete kurumsal kimliği nezdinde de statü edinmek istemiştir. Diğer CUMOK grubunu ihanetle suçlayan bildiriler yayınlamışlardır. Okur oluşumları arasındaki bu çatışma ve çekişme nedeniyle 15 yıl öncesinden bu yana gazete ile bu grupları temsil iddiasındaki kişiler arasına mesafe konulmuş ve iletişim kesilmiştir.
"Kendini CUMOK koordinatörü olarak ilan eden bir kişinin Cumhuriyet gazetesine yayın çizgisi, politikası çizmesi bir hadsizlik ve kendini bilmezliktir. Bu hezeyanların gazete nezdinde bir karşılığı hiç olmamıştır. Bu hususta söyleyeceklerim bundan ibarettir."
Tanık ifadeleri hakkında
"Cem Küçük dinlenmeden önce soruşturma açıldığı Emniyet'e bile bildirilmemiş. Gözaltı operasyonu olduğu güne kadar da Küçük dışında kimse tanık olarak dinlenmemiş. Tanık olarak ifadesi alınanların çoğu suçlamayla ilgisiz, dedikodu niteliğinde ve yargılama konusu fiille ilintisiz hususlara değinmişlerdir.
"Üslup, kişilik ve karakterleri kamuoyunca da az çok bilinen kişilerin hakkımdaki olumsuz fikir ve eleştirilerinin, başkaca bir argümana gerek olmadan lehime çok kıymetli bir delil ve kanaat oluşturduğunu değerlendiriyorum.
"Vakıf toplantısı ve seçimlerinin de, gazetenin yayın politikası ve çizgisinin de tartışılıp konuşulacağı, bu konuda tespitlerin yapılacağı zemin ve mekan bu duruşma salonu ve bu yargılama değildir. Vakıfla ilgili konu kendi zemininde, Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde sürmektedir.
"Gazete yayın politikasına herhangi bir savcı müdahale edemez"
"Gazetenin yayın politikası ve çizgisi konusunda herhangi bir savcılığın mahkemenin siyasi tespiti, müdahil olması yalnızca burada yargılanan biz sanıkların değil, Cumhuriyet’in gerçek okurlarının da kabul etmeyeceği, içine sindirmeyeceği bir girişim olacaktır. Böylesi bir yolu açanları, böyle bir yolla gazeteye müdahale edilmesine neden olanları da okurlar ve kamuoyu unutmayacaktır.
İcra Kurulu Başkanlığı hakkında
"Halen gazetede çalışan üç arkadaşımızın, tanık sıfatıyla ifadesine başvurulmuştur.
"Cumhuriyet Vakfında daha önce mevcut olmayan ve iddianameye göre resmi senette de yer almayan bir yeni yapılanmaya gidildiği ve İcra Kurulu oluşturulduğu yanlış bilgidir. Tanık olarak ifade veren arkadaşlarımız belli ki Cumhuriyet Vakfını, resmi senedini bilmiyorlar. Bu da doğaldır.
"Bu arkadaşlarımız, gazete işletmesinde ve Yeni Gün Haber Ajansı A.Ş bünyesinde oluşturulan İcra Kurulunu sanki Cumhuriyet Vakfında yeni bir yapı olarak anlamışlar.
"Oysa, Cumhuriyet Vakfı’nda İcra Kurulu oluşumu, resmi senedindeki düzenleme gereğince zaten kuruluşundan beri 23 yıldır olan bir organ ya da yapıdır.
"İddianameden yukarıda aktardığım alıntı her ne kadar “vakıf senedinde yer almayan İcra Kurulu adında bir organ oluşturulduğu” ve başına benim getirildiğimi söylüyorsa da maddi gerçek tam tersidir. Cumhuriyet Vakfının resmi senedi ek klasörlerde var. Savcılar deliller arasına koymuş. Ama belli ki okumadan koymuş.
"Savcılık, 18 Kasım 2016’da Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne tutuklu Cumhuriyet yöneticilerine yeni suçlar bulunması amacıyla vakfın ve vakfa bağlı şirketin sıkı bir incelemeden geçirilmesi talimatı yazmıştır.
"Vakıflar Genel Müdürlüğü savcılıktan gelen bu “vur” emrini “öldür” diye anlayarak suç uydurmaya çalışmakla yetinmeyip, hızını alamamış, gazetenin künyesinin nasıl düzenleneceğine kadar mütalaada bulunmuştur.
"Size ne gazetenin künyesinde hangi sıfatların ve kelimelerin, hangi görevlerin ve statülerin yazılıp yazılmayacağından! Gerçekten müfettişler ve savcıların başka işi kalmadı da gazete künyelerini düzenlemeye mi başlıyorlar!
Sonuç
"Gördüğünüz üzere, iddianame açıkça ikrar ediyor: Normal şartlar altında yaptığınız gazeteciliktir. Ama ne gazetecilik, ne yargı, ne ülke normal şartlar altında değil!
"Soruşturmayı yürütenler, iddianameyi düzenlemeden hemen önce son bir hamle yaparak hakkımda ille de bir irtibat tesis edebilmek amacıyla, iddianameden üç gün önce Emniyet’e bir yazı yazmışlar.
"Yani soruşturma savcıları son bir derin araştırma daha istemişler. Peki bu araştırma sonucu 3 gün sonra yazdıkları iddianameye yazılmış mı? Tabi ki hayır. Çünkü lehimize.
"Burada FETÖ’ye yardım suçlamasına muhatap olanlar, Cumhuriyet gazetesinin yöneticileri ve yazarlarıdır. Ortalama zeka sahibi biri suçlamaya ve suçlananlara bakarak, ortada bir entrika olduğunu hemen anlar.
"FETÖ ile af dileyecek ilişkimiz olmadığı için burdayız"
"FETÖ konusunda kimileri gibi bağışlanmayı gerektiren, af dileyecek, kullanmışlar bizi denilebilecek bir irtibat, ilişki ya da kusurumuz olmadığından dolayı buradayız.
"Şimdi FETÖ denilen bu yapıyla en başından beri kararlı ve ısrarlı bir şekilde mücadele ettiğimiz, bu yapının oluşturduğu tehdit ve tehlike konusunda sürekli olarak kamuoyunu ve yetkilileri uyardığımızdan dolayı buradayız.
"FETÖ’ye dokunanın yandığı dönemlerde dokunma cesaretini gösterebilen ender kişiler ve gazeteler arasında olduğumuzdan dolayı buradayız. Öyle görünüyor ki, biz de, “aldatılmışız, kandırılmışız, gözümüz körmüş, bizi kullanmışlar”, diyenlerden olsaymışız, şimdi el üstünde tutulanlardan olurmuşuz. Bizi soruşturanlara, tanıklarına ve kanıtlarına bakınca bunu anlamak hiç zor değil.
"Suçluyuz çünkü FETÇ camia iken de hoş görmedik"
"Ama biz suçluyuz; suçluyuz çünkü FETÖ denilen bu yapıyla camia iken de, cemaat iken de, hizmet hareketi iken de, paralel yapı iken de, FETÖ iken de hiçbir zaman uyuşamadık, anlaşamadık, hoş görmedik.
"Bu yapılanmayı, yöntemleri, amaçlarını hep tehdit ve tehlike olarak gördük. Devletin kurumlarına nasıl sızdıklarını, örgütlendiklerini, faaliyetlerini yazdık, eleştirdik ve devletin önlem alması gerektiğini söyledik.
"Şimdi siyasi iktidarda olanın bir seçim şarkısı vardı. Oradaki gibi;
"Biz FETÖ’yle hiçbir dönemde aynı dağın yeli, aynı bağın gülüyüz demedik; onlarla aynı yoldan yürümedik, aynı sudan içmedik, özümüz de farklıydı sözümüz de…
"Ama biz adil yargılama hakkını istisnasız her insan için savunuyoruz. Yalnızca adil olmanın, hukukun değil insan olmanın ve insan kalmanın da gereği sayıyoruz bunu.
"Yargılananların geçmişine, siciline, nedamet getirip getirmemesine ya da suçun ağırlığına bakmadan kimseye haksızlık yapılmasını istemeyiz. Adalette eşitlik isteriz. Yargılananların bizim siyasi anlayışımıza uzaklığı ya da yakınlığı haklara müstahaklığın ölçüsü değildir; olmamalıdır.
"Yargılananları sorumsuz, günahsız, suçsuz, iyi insanlar olarak gördüğümüzden değil, yalnızca insan oldukları için ve bundan kaynaklanan temel haklara sahip olmaları gerektiğinden peşinen suçlu ilan etmeyiz.
"Eskiden de böyle düşünüyorduk. Bugün de böyle düşünüyoruz. Yarın da mağdurun, yargılanacak olanın kimliğine, siciline bakmadan aynı tutumu alırız. Bundan dolayı da pişman olmayız.
"Muktedir istediği için tutukluyuz"
"Bilinsin ki, burada verilecek nihai karar bizimle ilgili görünse bile gerçekte öyle olmayacaktır. Biz, bugünün muktediri öyle olmasını istediği için aylardır tutukluyuz. Ne kadar daha sürecek bilmiyorum. Ama bildiğim şeyler de var.
"Esareti kabul etmeyiz, onurumuzdan, haysiyetimizden, insanlığımızdan vazgeçmeyiz. Korkuya teslim olmayız. Gazeteciliğe, halkın bilgi edinme hakkına zarar verecek bir ödün vermeyiz, veremeyiz.
"Onursuz bir özgürlüğe razı olmayız. Böylesi bir düşüklükten herkesin uzak olmasını dilerim. Sizler vereceğiniz nihai kararla, iktidardakilerden farklı düşünmenin, eleştirinin, muhalefet etmenin, gazeteciliğin suç sayılıp sayılmayacağına da karar vermiş olacaksınız.
"İlhan Selçuk, “Herkes kendi heykelini yontar” demişti.
"Galiba gazetelerin heykelini de orada çalışanlar yontuyor. Cumhuriyet gazetesinin heykelini İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bayriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Onat Kutlar’lar hayatları pahasına yonttular.
"Bizler burada yargılanan Cumhuriyet’çiler, bu nadide heykelin sıradaki nöbetçileriyiz.
"Nöbetimiz sırasında bu heykele leke sürülmemesi için çabalıyoruz. Bizden öncekiler gibi biz de muktedirlere boyun eğmiyor, korkuya teslim olmuyor, gazeteciliğe ihanet etmiyoruz.
"Bu zorlu dönemde bunun bir diyeti vardı.
"Onurumuzla ve gururla ödüyoruz." (EA/BK/AS)
* Nadir Nadi, "Ben Atatürkçü Değilim", Cumhuriyet Yay., 1981-İstanbul
* Yargılananlar: Tutuklular: Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, köşe yazarı Kadri Gürsel, karikatürist Musa Kart, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Önder Çelik, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi avukat Bülent Utku, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi avukat Mustafa Kemal Güngör, köşe yazarı Hakan Kara, Kitap eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay, okur temsilcisi Güray Öz, Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay, muhabir Ahmet Şık, tweet'leri nedeniyle yargılanan tutuklu sanık Ahmet Kemal Aydoğdu. Hakkında adli kontrol kararı verilenler: Cumhuriyet Gazetesi eski yayın yönetmeni ve köşe yazarı Aydın Engin, Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Hikmet Çetinkaya. Hakkında kısıtlama kararı olmayanlar: Eski muhasebe müdürü Bülent Yener, muhasebe müdürü Günseli Özaltay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç. Hakkında yakalama kararı olanlar: Cumhuriyet Gazetesieski genel yayın yönetmeni ve köşe yazarı Can Dündar, Cumhuriyet Gazetesi eski çalışanı İlhan Tanır. |