Prof. Dr. Ahmet İnsel’le Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısının değiştirilmesine ilişkin gündemi konuştuk.
Aynı zamanda Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) tarafından düzenlenen “Referandumdan Sonra HSYK: HSYK’nın Yeni Yapısı ve İşleyişine Dair Yuvarlak Masa Toplantısı”nın da katılımcılarından olan Prof. Dr. İnsel’e HSYK’nın 12 Eylül 2010 referandumu öncesi durumunu, mevcut işleyişini ve yapılmak istenen değişikliklerin anlamını da sorduk.
Gülen Cemaati ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) arasındaki gerginliğe de değinen İnsel, AKP’nin mevcut düzenlemeleri kendisine yönelik yolsuzluk soruşturmalarını engelleme amacıyla yaptığı için, seçilmiş olmaktan aldığı asgari demokratik meşruiyeti de kaybettiği görüşünde.
“Erdoğan 2-3 yıl önce cemaatten ürkmeye başladı”
12 Eylül referandumu öncesinde HSYK yapısı ile referandum sonrası iktidar tarafından ortaya konan HSYK yapısı arasında ne gibi farklar var?
Referandum sonrasında, kağıt üzerinde, HSYK’nın yapısı daha demokratik olmuştu. Bütün birinci sınıf hakim ve savcıların üyelerinin yarısını belirlemek için oy verdiği bir yapıydı bu. Bakanlıktan idare olarak özerkleşmişti.
Ama seçilenlerin ezici çoğunluğu bakanlık listesinden geldi. Önemli bir kısmı Gülen cemaatine yakın olan üyelerden oluşan bir HSYK çıktı karşımıza. Bunun önemli nedeni Gülen cemaatinin yıllardan beri yargı içine, hükümetin de desteğiyle kendi üyelerini sokma politikası gütmüş olması. Polisteki durumun bir benzeri.
AKP 12 Eylül referandumuyla ortaya koyduğu HSYK yapısını neden bugün değiştirmek istiyor?
Ordunun siyasal gücü ortadan kaldırılınca, muhafazakar koalisyonun ortak, büyük düşmanı kalmadı. Devlet içinde örgütlenmiş yapısıyla AKP merkez güçleri bu cemaati kendisi için yakın tehlike olarak görüyor.
Ayrıca cemaatin nasıl ve nerede örgütlü olduğunu da en iyi AKP yöneticileri biliyor. Cemaatin iktidardan daha fazla pay istediği, özellikle güvenlik bürokrasisini neredeyse tamamen denetlemek için girişimlerde bulunduğu hep iddia edildi. Galiba Erdoğan iki üç yıl önce bundan ürkmeye başlamıştı.
“HSYK Bakanlıktan özerk olmalı”
Bugün AKP tarafından getirilmek istenen yeni HSYK yapısı hakkında yorumlarınız nelerdir?
Referandum öncesine dönüşten de daha kötü. Çünkü ne için yürütme gücünün yargıyı yeniden denetim altına almak istediği çok açık. Bu ise yargının böyle bir değişiklikten sonra, ne yaparsa yapsın, AKP/Erdoğan yargısı olarak silinmez biçimde damgalanmasına yol açacak.
HSYK yapısı nasıl olmalıdır? Türkiye için uygun yapı nedir?
Bakanlıktan özerk olması son derece önemli. Ayrıca üyelerinin yarısının hakim ve savcılar tarafından, diğer yarısının Danıştay ve Yargıtay’ın önerdikleri arasından Meclis tarafından, ya da doğrudan Meclis tarafından seçildiği bir yapı bence yargı bağımsızlığını daha iyi güvence altına alır.
Diğer taraftan bütünüyle içine kapanmış bir yapı olmaz. Örneğin avukatlardan ve belki insan hakları örgütlerinden hukukçu birkaç üyenin de HSYK da yer alması bence gerekli.
“AB’de de tek yapı yok”
Başbakan Erdoğan AB ülkelerinde de oturmuş bir HSYK yapısı olmadığından söz ediyor ve AB’nin Türkiye’nin HSYK meselesiyle ilgili söz sahibi olamayacağını ileri sürüyor. AB ülkelerinde HSYK muadili yapılar var mı? Bizdeki kurumdan farkları neler?
Evet tek tip bir yapı yok. Her ülkenin yargı tarihi ve yargının yürütme ile ilişkilerinin tarihi farklı. Biz devlet yapısı olarak aşırı merkeziyetçiyiz. Diğer taraftan memurların, yargıçlar, polisler başta olmak üzere dernekleşmesi, sendikalaşmasını da büyük bir kaos oluşturacak unsur olarak algılıyoruz.
Dolayısıyla herşey, siyasal yakınlıklar, aidiyetler gizli kapaklı yapılıyor ve sonuçta herkesin herkesten şüphelendiği düzenleyici kurumlar ortaya çıkıyor. Hakim ve savcıların ayrı kurulları olması daha yaygın bir uygulama. Ama tek bir model yok. Çok baskın bir model de yok. Ama ilkeler var. Bunları farklı modeller altında da hayata geçirebilirsiniz.
Son olarak hakim ve savcıların atanmasından, görevlendirilmesinden sorumlu 1. Daire’de üye değişikliğine gidildi ve AKP’nin istediği iki isim 1. Daire’ye atandı. Böylece iktidarın istediği hakim ve savcıların görev yerlerini değiştireceği ifade ediliyor. Yürütme yargı denklemi açısından bu son gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu anda yürütme yargıyı denetleme, kendisine karşı yargı-polis işbirliği içinde düzenlendiğine inandığı saldırıyı etkisiz kılma mücadelesi veriyor. Hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, bütün bunları çiğniyor.
Üstelik bunları kendisine yönelik yolsuzluk soruşturmalarını engelleme amacıyla yaptığı için, seçilmiş olmaktan aldığı asgari demokratik meşruiyeti de kaybediyor.
“Kuvvetler ayrılığı ilkesi genel olarak uygulanmıyor”
Geçtiğimiz hafta Osman Gazi Ertekin’le yaptığımız söyleşide kendisi Türkiye’de yargının 80 yıl boyunca milliyetçilerin silahı, son yıllarda Cemaat’in silahı olarak kullanıldığını, şimdi AKP’nin yargıyı kendi silahı olarak kullanmak istediğini söylemiş ve Türkiye’deki bu yapıya yargı denilemeyeceğini ifade etmişti. Türkiye’de kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanabildiğini düşünüyor musunuz?
Genellikle uygulanmadı. Daha fazla ve daha az bu ilkenin çiğnendiği dönemler oldu.
HSYK yapısında yapılacak olası bir değişikliğin Ergenekon, Balyoz, KCK ve şike davalarına etkisi olacağını düşünüyor musunuz?
Bu davaların yeniden görülmeleri için hukuki koşullar var. Kuşkulu belgeler, savunma hakkının ihlali, gizli tanık beyanlarında usülsüzlükler vs...
Bunların delilleri dava dosyalarının görünmeyen kısmında vardır. Bunları yeni atanan hakim ve savcılar çıkarırsa, davalar yeniden görülebilir. (EKN)