İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) 2016’nın ilk sekiz ayında en az 70 kadının çalışırken hayatını kaybettiğini bildirdi.
Kadın işçi ölümlerinin yaşandığı ilk yedi şehir şöyle: Ankara, İstanbul, Manisa, Antalya, Bursa, Elazığ, Konya.
İSİG’in verilerine göre, 2013 yılında en az 103 kadın işçi, 2014’te en az 131 kadın işçi, 2015’te en az 120 kadın işçi ölmüştü.
İstihdama göre dağılım
İSİG’in raporunda kadın işçilerin işe bağlı ölümlerine dair şu ifadeler yer aldı.
“Geçici tarım işçiliği, ücretsiz aile işçiliği, ev eksenli üretim, gündelikçilik ve (evde) bakıcılık gibi kayıt-dışı sektörü oluşturan çeşitli işlerde çalışanların büyük çoğunluğunu ise kadınlar oluşturur. Gerek gündelikçilik ve bakıcılık gibi kadınların “doğallaştırılan’ becerilerine dayandığı için görünmeyen emekten izler taşıyan işler, gerekse eve iş alarak ya da komşu atölyelerinde yapılan kayıt-dışı işler, ücretli emekle ücretsiz emeğin, modern istihdam biçimleriyle aile ilişkilerine dayalı çalışma biçimlerinin arasında bir yerdedir.”
Bu yılın ilk sekiz ayında yaşamını yitiren kadın işçilerin 26’sı çiftçi ve esnaf iken, 44’ü işçi, memur statüsünde çalışan ücretliydi.
TIKLAYIN - YARI ZAMANLI ÇALIŞMA: İŞİNİ KAYBEDEN KADINLARIN YERİNİ GÜVENCESİZ ÇALIŞAN ALACAK
Yaşamını yitiren 3 kadın işçi 14 yaş ve altında, 2 kadın işçi 15-17 yaş arası, 16 kadın işçi
18-27 yaş arası, 37 kadın işçi 28-50 yaş arası, 11 kadın işçi 51-64 yaş arasındaydı. Raporda bir kadın işçinin yaşının bilinmediği şu ifadelerle yer aldı: "Gulnora Tuxtayeva adlı göçmen işçinin yaşını bilemiyoruz. Gulnora, hem göçmen hem de bir ev işçisi olması sebebiyle kayıt-dışı çalışmanın getirdiği koşullarla ölümü dahi daha zorlu yollarla öğrenilen bir kadın işçiydi çünkü."
Nedenler
Kadın işçi ölümlerinin nedenlerinin başında "Trafik, servis kazası" geliyor.
Kiralık işçi politikaları
Raporda "kiralık işçilik politikası" da yer aldı.
"Bu politika ile hâlihazırda kötü koşullarda, esnek ve güvencesiz çalıştırılan kadın işçiler üzerinden sömürünün daha da katlanacağını öngörmek, ne yazık ki, zor olmuyor:
" Türkiye’de genç kadınların büyük bölümü küçük ve orta boy işletmelerde çalışıyor. Kiralık işçilikle 10 kişiye kadar işçi çalıştıran küçük işletme sahipleri 5 işçiye kadar geçici işçi de çalıştırabilecekler. Böylece devlet küçük işletmeleri korurken, burada çalışan kadın işçileri; düşük ücretli, güvencesiz, sendikasız ve ömür boyu emekli olamayacakları bir işe mahkûm edecek.
"Mevsimlik tarım işçileri, temizlik işleri, hasta ve yaşlı bakımı işleri, yani kadınların çalıştığı işler, Özel İstihdam Bürolarının sürekli iş ilişkisi kurabileceği işler olarak tanımlanıyor. Devlet bir grup işçinin geleceğini tümüyle Özel İstihdam Bürolarına terk ediyor.
"Mevsimlik işlerde dayı başlarının yerini Özel İstihdam Büroları alacak, ev işçileri kendi aralarında kurdukları ağ üzerinden değil, bağlı bulundukları Özel İstihdam Büroları aracılığıyla kiralanacak. Özel İstihdam Büroları arasındaki rekabet sebebiyle hem ücretler, hem de işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda ciddi sorunlar, kayıplar yaşanacak.
"Fabrikalar ve büyük işletmeler de altı aylık, iki defa olmak üzere işçi kiralayabilecek. Kiralık işçi sayısı düzenli çalışanların dörtte birini geçmeyecek. Büyük işletmelerde, düzenli ve sendikalı işler genel olarak erkek işleri olacağından, işçi lehine olan bu kısıtlamadan kadınlar pek yararlanamayacak.
"Özel İstihdam Büroları, hamile olup yarı zamanlı çalışmayı tercih eden bir kadının geri kalan işini, kiraladığı diğer işçilerle ikame edebilecek. Bu hem güvencesiz çalışmayı dayatacak hem de doğum izni gibi kazanılmış ve hala üzerinde mücadele verilen pek çok hakkın geriye düşmesi anlamına gelecek.
"Günlük hayattaki kadınlık algısı ile işleyen toplumsal cinsiyet rejimi sayesinde sermaye birikiminin kriz uğraklarından çıkış yolu öncelikli olarak kadın emeği üzerinden kurgulanmaktadır. Görüldüğü gibi içinde bulunduğumuz dönemde bu politikalar sermaye birikimini sürekli kılarken kadın işçiler açısından ayrımcılığı ve cinsiyetçiliği körüklemektedir. Kadın istihdamını artırmadığı gibi işsizliği, düşük ücretli işleri ve güvencesizliği meşrulaştıran bir yönde gelişmektedir. Toplumsal bağlamda ise sınıfsal farklılıkların iyice derinleştiği ve Türkiye özelinde orta sınıfın da işçileştiği bir süreçteyiz. Uygulanan bu politikalarla ise geleceksizliğe mahkûm edilen bir sınıf gerçekliği ile karşı karşıya kalacağız. Güvencesiz ve geleceksiz çalışma koşullarını değerlendirdiğimizde genel olarak işçi ölümlerinde, işe bağlı yaralanmalarda ve meslek hastalıklarında artış olabileceğini; kadın işçiler üzerinden açıkladığımız pek çok sömürü ilişkisinin ise artabileceğini öngörüyoruz." (YY)