Gıdalar ve beslenme konusunu yüreklere korku salarak ele almaktan kaçınmaya çalışıyorum. İyi beslenme dediğimiz olgu “ne yemeli, ne yememeli?” sorusuna verilecek yanıtlarla çok az ilgili. Meseleyi hangi gıdaları yersek ya da yemezsek daha iyi besleniriz noktasından ele almak yetersiz bir bakış açısı olur.
Böyle bir bakış açısı bütünüyle önemsiz değil; yaşa ve sağlık durumumuza bağlı olarak yemeniz ya da yememeniz gereken yiyecekler vardır örneğin. Ama iyi beslenme dediğimiz olgunun bireysel bilinç ve tercihlerle çok az ilgili olduğu da bir gerçektir.
İçinde olduğumuz politik sistem, nasıl bir toplumsal hayatın içinde yaşadığımız ve genel sağlığı ilgilendiren kamu politikalarının nasıl oluşturulduğu iyi beslenme açısından daha çok önem taşır. Örneğin şu meseleler üzerinde düşünelim: On beş yıl önce 3 milyon civarında olan küçük çiftçi sayısının günümüzde yaklaşık 2 milyona düşmesi; çocuk ve ergen nüfus içinde gözlenen obezite oranlarının yıldan yıla hızla artması; ucuz ama besin içeriği boş abur-cubur gıdaların her yanı sarması; toksik kimyasal kalıntılarının gıdalarda, sularda, doğal hayatta oluşturduğu problemin yıldan yıla büyümesi; işçi sağlığını izleme ve koruma anlamında dişe dokunur bir çalışma yapılmaması.
Bu meselelerin hiçbiri iyi beslenme ile doğrudan ilgili görünmüyor. İyi beslenmenin gelirle, bilinçli tüketiciler olmakla ilgili olduğu o kadar çok dile getirilmiş, öylesine doğallaştırılmış bir şey ki aksini düşünme konusunda epeyce dirençliyiz; ya da nereye bakmamız gerektiğini bilemiyoruz. Oysa iyi beslenme içine gömülü olduğumuz politik sistemin nasıl işlediğine çok bağlı.
Örneğin, tarımsal üretimde hangi gıdaların üretilmesinin teşvik edildiği, kimlere hangi desteklerin verildiği; gıdaların hangi tekniklerle üretildiği, sağlık üzerindeki olumsuz etkileri bilinmeyen kimyasal maddelerin kullanılmasına kimlerin ve hangi süreçlerle karar verdiği; kamu kurumlarının insan sağlığını koruma adına yapması gereken araştırma ve izleme çalışmalarını nasıl yaptığı, işçi sağlığının önemsenmediği bir gıda işletmesinde sağlıklı gıda üretmenin olanaklı olup olmadığı gibi çok uzun bir soru listesi oluşturmak mümkün. Sadece bazılarına örnek verdiğim bu sorulara yanıt aramak nasıl beslendiğimiz sorusuna daha çok ışık tutacaktır.
Sosyal bir hak olarak beslenme
Her şeyden önce iyi beslenme sosyal bir hak.
Kamu adına iş gören kurumlar örneğin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ya da yerelde belediyeler sağlıklı bir çevrede yaşama ve beslenme hakkını sağlamakla yükümlü kurumlar.
Bu sorumluluklarını yerine getirdikleri ise söylenemez. Yapılan çalışmaların kamusal erişime kapalı olması da apayrı bir başka sorun.
Birileri, akademi ya da kamu kurumları iyi besleniyor muyuz, sorusuna bizim adımıza çözümler getirmekte her zaman yetersiz kalacak. Bu sorunu çözmek için ne yapıyoruz ve ne yapabiliriz, sorularına da yanıtlar aramalı.
Bu yazıda sorunları teşhis etmeyi kolaylaştıracak, bilgi edinme sürecine bir fail olarak katılımımızı sağlayacak ve kamusal erişime kapalı bir alana kamusal çıkarları koruma gayesiyle girebilmemizi sağlayacak bir öneriyi dillendireceğim.
Önerim, gıda, tarım, ekoloji, çocuk sağlığı, tüketici ve çalışan haklarını savunan örgütlerin biraraya gelerek bir araştırma laboratuvarı kurması.
Kimlerle birlikte ve neler yapılabilir?
Ülkemizde gıda ve çevre sağlığı, tüketici hakları, işçi sağlığı ve çocuk sağlığı alanında faaliyet gösteren irili ufaklı pek çok örgüt var. Bu örgütlerin bir araya gelerek oluşturacakları bir bütçe ile bir kimyasal madde kalıntıları analiz laboratuvarı kurulabilir.
Kurulacak laboratuvar başta gıdalar olmak üzere, sularda, çeşitli tüketim ürünlerinde, doğal ortamlarda, çalışma ortamlarında ve ev ortamında çocuk ve yetişkin (sağlıklı bir çevrede yaşama ve beslenme hakkı açısından izleme yapabilmek), çalışan (işçi sağlığını tehdit eden toksik kimyasalları izleyebilmek), doğal hayattaki diğer canlılar (ekolojik kirlenmenin tespiti) açısından önem arz eden toksik kimyasalların analizlerini yapma yeterliliği temelinde iş yapmak üzere tasarlanabilir.
İşe toksik kimyasal kalıntıları analizleri ile başlamak farklı kesimlerin araştırma ihtiyacına yanıt verebilme açısından da bir avantaj içeriyor. Üstelik hem araştırma çerçevesi çok geniş ve hem de hakkında en çok bilgi edinme ihtiyacı duyduğumuz bir çalışma alanı. Ancak zaman içinde mikrobiyoloji, GDO, toprak, bitki vs. gibi alanlara da girmek ve analitik çalışma kapsamını genişletmek mümkün.
Böyle bir bilgiye neden ihtiyaç var?
Böyle bir laboratuvar ile bağımsız çalışmalar yapmak, yapılacak akademik araştırmalara analiz altyapısı desteği vermek, doğrudan bilgiye erişmek ve en önemlisi edinilen bilgiyi kamuya açık kılmak olanaklı.
Kamu kurumlarının yapması gereken bir işi biz neden yapalım ki, sorusu akla gelebilir ve o kurumları doğru düzgün çalışmaya zorlamak daha uygun bir strateji olarak görünebilir.
Bu stratejinin artık hiçbir işe yaramadığını düşünüyorum.
Kamu kurumları aracılığı ile yapılan işler mevcut sistemin işleyişine herhangi bir şekilde müdahale etme olanağı sağlayacak bilgileri üretmiyor. Dahası bu tip bilgilerin akademik ortamlardan çıkması da günden güne olanaksız bir hale geliyor. Dolayısıyla kamunun sağlıklı bir hayat ve iyi beslenme için politikalar oluşturmak üzere ihtiyaç duyulan bilgiyi kendi imkânları ile üretmeye çabalamasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Kurulum maliyeti
En önemli bütçe kalemini analitik cihazlar oluşturuyor. İkinci el, hibe, analitik cihaz üreticisi firmaların bazı promosyonları ya da elden geçirerek satışa sundukları cihazlar dikkate alınarak bir cihaz parkı oluşturulursa cihazlara ayrılacak bütçe oldukça düşük olacaktır. Tahminim minimum 1, maksimum 3 milyon TL arasında bir bütçe gereksinimi olduğu.
Laboratuvarın kurulumu için 200-250 metrekare bir yer yeterli. Bu büyüklük başlangıç için işi çözer. Laboratuvarın nereye kurulacağı sorusuna şimdilik bir yanıtım yok. Laboratuvar mekanının iç donanımı, kimyasal ve sarf malzemesi giderleri çok değişken olmakla beraber minimum 500, maksimum 1.5 milyon TL arasında bir bütçe gerekiyor.
Bütçedeki minimum maksimum aralığında temel belirleyici yapılacak çalışmaların analitik kapsamının ne olacağı sorusuna verilecek yanıta bağlı. Analiz kapsamını ortaklaşa bir çalışma ile belirlemek gerekli. Zaman içinde kapsamı genişletmek de olanaklı şüphesiz. Laboratuvarın kurulum çalışmaları ile kurulum sonrası yapılacak araştırma çalışmalarının birlikte planlanması işleyişi kolaylaştırmak için bir gereklilik. Laboratuvarın faaliyete geçmesi ile eşzamanlı olarak araştırma çalışmalarındaki analizler de yapılmaya başlanabilir ve böylece araştırma bütçelerinden laboratuvar çalışmalarına pay aktarılmasını sağlanır.
Düşünülenin aksine bu işler büyük bütçeler gerektiren, yapılması zor işler değil. Ayakta tutmak zor ama çok ince hesaplanmış bir çalışma ile o da yapılabilir. İyi tasarlanmış ve akredite edilmiş bir laboratuvar gıda, tarım, işçi sağlığı gibi alanlarda zamanla ülkemizdeki en itibar edilen analitik kurum olabilir. (BŞ/HK)