* Fotoğraf: Twitter
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Dışarıdan bakıldığında Adalar’da pırıltılı ve ışıltılı bir hayat var gibi görünüyor. Aksine yoksul bir hayat var burada. Eğitim ve sağlık hizmetine erişim problemimiz var. Bizler Heybeliada Sanatoryum binasının bu yoksunlukların giderilmesi amacıyla değerlendirilmesini istiyoruz.
Adalar Savunmasından Ömer Süvari, Türkiye’nin ilk pandemi hastanesi olan Heybeliada Sanatoryumu’nun ve çevresindeki 200 dönümlük arazinin bir kısmının Tarım ve Orman Bakanlığı’na bir kısmının ise “İslami Eğitim Merkezi” kurmak amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmesine karşılık Adalıların tavrını bu sözlerle özetliyor.
Sağlık meslek örgütleri, CHP milletvekili Umut Oran’ın, hastanenin akıbeti konusunda CİMER’e yönelttiği soru üzerine öğrenilen devire karşı tepkilerini günlerdir dile getiriyor.
Alanın kültürel ve tarihsel bir miras olduğunu vurgulayan tepkilerin ardından adım atan Diyanet İşleri Başkanlığı, Heybeliada’ya yeniden bir Pandemi Hastanesi’nin planlanması halinde, mevcut araziyi de iade etmeye hazır olduklarını duyurdu.
Bölgede pandemi hastanesi inşa edileceğine dair ise henüz resmi bir açıklama yapılmazken, konunun birinci dereceden muhatapları Adalar halkı, sanatoryum ve arazisinin Adalıların ihtiyaçları doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği görüşünde.
“Sosyal ve kültürel dokuya aykırı”
Adalar Savunmasından Ömer Süvari, hastane 2005’te kapatıldığından beri bölgede birtakım plan ve projelere başlandığını ve Adalar halkı olarak bütün bu projelere karşı çıktıklarını, Diyanet’e devir işleminin ise 2018’de gerçekleştiğini anlatıyor:
“Yaklaşık 200 dönümlük bu arazinin içinde hem sanatoryum binaları var hem de kuş üreme bölgeleri ve ormanları barındırmasıyla kıyı ekosistemi için çok önemli bir alan. Fakat 2005’te hastane kapatıldıktan sonra çeşitli kişilerce işgal edilmeye başlandı. Plajlar kuruldu, ücretli giriş yerleri yapıldı. Yani ciddi şekilde tahribat yaşandı.
“2018’de ise hükümet tarafından Varlık Fonu aracılığıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsis edildi. Adanın hem sosyal hem kültürel dokusuna, Adalıların ve İstanbulluların ihtiyaçlarına aykırı bir uygulama olduğunu dile getirerek o güne kadar diğer projelere olduğu gibi buna da karşı çıktık.”
“Sağlık sorunu yaşadığımızda İstanbul’a gidiyoruz”
Kendisi de Heybeliada’da yaşayan Süvari, Sanatoryum ve bulunduğu arazinin Adalıların ihtiyaçları doğrultusunda değerlendirilmesini istediklerini, sağlık açısından oldukça yetersiz şartlarda yaşadıklarını söylüyor:
“Heybeliada Sanatoryumu, sanatoryum olmasının yanı sıra tam teşekkürlü bir sağlık kurumuydu. 2005’te kapatılana kadar hepimiz için sağlık açısından ciddi bir çözüm noktasıydı. Adalılar sağlık sorunları yaşadıkları zaman İstanbul’a gitmektense yine adadaki bir hastanede hizmet görüyorlardı. Şu an böyle bir şansımız yok.
“Sağlık hizmeti veren tesis olsun”
“Ada içi ambulans sistemi, deniz ambulansları sistemi yetersiz. Büyükada’da bir tane küçük 10 yataklı fakat yine yetersiz bir hastane var. Öbür adalarda küçük sağlık ocakları var ve ciddi sağlık sorunlarında hizmet veremiyorlar, Adalar halkı şehre sevk ediliyor. Adalar nüfusu oldukça yaşlı insanlardan oluşan bir nüfus. Bu insanların İstanbul’a gidip gelmesi neredeyse imkansız.
“Sanatoryumun salgın tesisi olur mu onu bilemeyiz ama kamuya ait sağlık hizmeti veren bir tesis olarak faaliyete geçmesi Adalar halkı olarak bizim talebimiz.”
Adalar Belediyesi'nin projeleri değerlendirilmedi
Söz konusu devre yönelik tepki gösteren Adalar Belediyesi, bu zamana kadar sanatoryumun yeniden kullanılması için pek çok başvuru yaptıklarını ve yeniden sağlık hizmeti sunarak değerlendirilmesi için geliştirilen projelerin hiçbirinin değerlendirilmediğini açıkladı.
Belediyenin resmi internet sitesinde yer alan açıklamada pandemi sürecinde yeni bir başvuru daha yapıldığı kaydedildi:
"Sağlıktan bilime, sosyal olgulardan kültürel ve tarihsel mirasa kadar birçok konuyu içinde barındıran ve belleklerde bu özellikleriyle yer edinen Heybeliada Sanatoryumu korunmalı, yaşatılmalı, gelecek kuşaklara aktarılmalıydı.
"Tüm dünyanın ve ülkemizin Covid-19 salgınıyla mücadele ettiği bu zor günlerde hastane olarak tahsis edilmesi gereken Sanatoryum’un, halk sağlığı göz ardı edilerek Diyanete verilmesi kararının tekrar gözden geçirilmesi gerekliliğiyle…"
Heybeliada Sanatoryumu hakkındaTürkiye'nin ilk verem hastanesi 12 Haziran 1924'de Heybeliada'nın güney tarafındaki Çam Limanı'na bakan tepede inşa edildi. İsviçre'deki bir sanatoryum model alınarak yapılan hastane, 16 yatak kapasitesiyle hizmet verdi. 1940'lı yılların ortalarında bir bina daha ilave edildi, daha sonra idare binaları ve hemşire lojmanlarının eklenmesiyle genişletildi. Şehir merkezinden uzak, çam ormanları içinde temiz bir hava ve kuvvetli bir gıda bakımı, o yıllarda ölümcül hastalıklardan biri olan veremin en iyi tedavi şekliydi. Hastalar için balkonunda da birer yatak vardı. Gıda olarak hastalara günde dört öğün yemek yanında et, süt ve bal veriliyordu. Bunların yanı sıra tıp eğitimi de veren sanatoryum, Prof. Dr. Siyami Ersek'in de aralarında bulunduğu birçok yerli ve yabancı uzman doktor yetiştirdi. Bu sebeple, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından tüberkülozda eğitim ve araştırma hastanesi olarak kabul edildi. Heybeliada Sanatoryumu'nda bir rehabilitasyon merkezi de bulunuyordu. Ustalar vasıtasıyla hastalara ayakkabıcılık, çorapçılık, fotoğrafçılık, heykeltıraşlık, saatçilik, daktilo gibi kurlsar verildi. Kuruluşunun 50. yılında yapılan bir araştırmaya göre, kurslara katılan yaklaşık bin kişinin yarısı meslek ve iş sahibi olmuştu. Sağlık sorunlarında moral desteğin de önemli bir yardımcı etken olduğu fikriyle çalışan sanatoryumda haftada bir moral günleri düzenleniyor, bu gecelerde film gösterimleri ya da konser düzenleniyordu. 1980'e kadar devletin sağlık politikası gereği devletin çözmesi gereken bir sorun olan veremin tedavisi konusundaki masraflarının yanı sıra gıda, yakıt, elektrik ve su harcamaları da Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanıyordu. 12 Eylül askeri darbesinin ardından devlet desteği kesildi. Kendi giderlerini karşılamakta sıkıntı çeken sanatoryum için ödenek ayrılamayınca bakım da yapılamadı. Göğüs cerrahisi konusunda önemli bir merkez olmasına karşın bünyesinde MR ve tomografi cihazı yoktu. Çalışanların ücretleri yeterli seviyenin altında kaldı. Uzman ve asistan eğitimi için yenileştirmeler yapılmadı. Bunun hastalara yansıması da bakımlardaki yetersizlik ve hizmetlerdeki aksamalar oldu. Eldeki imkanlarla yapılan bakımlarla ayakta tutulmaya çalışılan sanatoryum binası 17 Ağustos 1999'da yaşanan depremde büyük hasar gördü. Sıvalar bloklar halinde döküldü, bacalar yıkıldı, duvarlarda çatlaklar oluştu ve çatılar zarar gördü. Hasara rağmen hiçbir can kaybının olmadığı depremin ardından hastalar bahçelere taşındı ve geçici bir süre bakımlar burada sürdü. Bayındırlık Müdürlüğü'ne bağlı heyetin incelemeleri sonunda binanın hasar görmesine rağmen tehlike arz etmediği yönündeki tespitleri üzerine hastalar yeniden hastaneye taşındı. Müdürlüğün tespitlerinin aksine iki binanın diğerlerinden daha çok hasar gördüğü ve mutlak bakım yapılması gerektiği ortaya çıktı. Bloklar boşaltılarak 2001'de, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası'nın maddi desteğiyle restore edildi. Ne var ki bu da yeterli olmadı ve dört yıl daha ayakta kalabilen sanatoryum 2005'te, İstanbul Sağlık Müdür Vekili Uzman Dr. Mehmet Bakar yaptığı açıklamada "Heybeliada Sanatoryumu'nun boşaltılarak şehir merkezine taşınacağını" bildirdi. Kapatılma sebebi "deniz yoluyla ulaşımın zorluğu ve yeterli hasta bulunmaması" olarak gösterildi. 1 Ağustos 2005'te Bakanlığın verdiği onayla Heybeliada Sanatoryumu Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin Süreyyapaşa Göğüs Kalp ve Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kadro ve tıbbi donanımı ile nakledilmesine karar verildi. Personel ve hastaların bir kısmı bu hastaneye sevk edilirken, bazı hastalar da taburcu edildi. 100'ü doktor ve hemşire olmak üzere 250 personeli ve 660 yatak kapasitesi olan bu hastanenin 30 Eylül 2005'te bir daha açılmamak üzere kapatıldı. Bu tarihten sonraki dört yıl boyunca boş kalan ve harabeye dönen sanatoryum binası 18 Ekim Pazar saat 21.30 sularında alev aldı. İlk müdahaleyi ada itfaiyesi yaptı ancak yeterli olmadı. Maltepe İskelesi'ne yanaşan çıkarma gemisiyle Kadıköy, Kartal ve Maltepe itfaiyesinden Heybeliada'ya takviye ekipler gönderildi. Binanın üst katları çöktü ve büyük hasar oluştu. Yangın çevredeki ormanlık alana sıçramadan kontrol altına alındı. |
(TP)