* Fotoğraf: Arşiv - AA
Haberin Kürtçesi / İngilizcesi için tıklayın
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Türkiye’nin Kuzey Suriye’ye gerçekleştirdiği askeri operasyon sonrasında bölgenin kontrolünü ele geçirmesinin ardından, Türkiye yetkilileri ve Suriye Milli Ordusu'nun Ekim ve Aralık 2019 tarihleri arasında Suriye'nin kuzeydoğusundaki Ras al-Ayn'da (Serekaniye) en az 63 Suriye vatandaşını gözaltına aldığını açıkladı.
Kürtler ve Araplardan oluşan bu kişiler, iddia edilen suçlar Suriye'de gerçekleşmesine rağmen savcılık makamları tarafından Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında suç işlemekle itham edilerek Türkiye'deki cezaevlerine nakledildi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Suriye'de 63 Suriye vatandaşının gözaltına alınmasına ilişkin toplamı yaklaşık 4 bin 700 sayfadan oluşan dava dosyalarına ulaştı ve belgeleri inceledi.
Örgütün yazılı açıklamasında, elde edilen belgeler için, “Alıkonulan kişilerin Suriye'de gözaltına alındıklarını ve Kuzeydoğu Suriye'de bir işgal gücü olan Türkiye'nin Dördüncü Cenevre Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal eder şekilde Türkiye'ye nakledildiklerini göstermektedir” denildi.
Belgeler
Avukatlardan ve alıkonanlara yardım eden bir grup olan Kürt İnsan Hakları Gözlem Komitesinden elde edilen belgeler arasında nakil ve sorgu kayıtları, iddianameler, polis tutanakları ve tıbbi raporlar yer alıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca tutuklu sekiz kişinin yakın akrabalarından altı kişiyle ve iki tutuklunun avukatlarıyla da görüşme yaptı. Tutuklu bu sekiz kişiden beşine ilişkin belgeler de incelenen dosyalarda yer alıyor.
Açıklamaya göre, diğer gruplar tarafından yayınlanan raporlar ve başkaca deliller, Türkiye'ye yasadışı olarak transfer edilen Suriyelilerin gerçek sayısının yaklaşık 200 olabileceğini gösteriyor.
Türkiye hükümeti yanlısı haber kaynaklarında yer alan haberlerin, yakın zamanda gözaltına alınan ve Türkiye'ye nakledilen Suriye vatandaşlarına atıf yapması da uygulamanın devam ettiğini gösteriyor.
Suçlamalar
Dosyalarda yer alan Türkiye makamlarına ait resmî belgelerdeki suçlamalar arasında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, terör örgütüne üyelik ve kasten öldürme fiilleri yer alıyor. Açıklamada şu ifadeler yer alıyor:
“Suçlamalar esas olarak alıkonanların Suriye'nin kuzeydoğusunda Kürt yönetimi Demokratik Birlik Partisinin (PYD) silahlı kanadı olan Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile bağlantılı olduklarına ilişkin ispatlanmamış iddialara dayanıyor.
“Türkiye hükümeti ve mahkemeleri, PYD ile YPG'yi bir ve aynı olarak görüyor ve onları Türkiye'nin onlarca yıldır çatıştığı silahlı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile yakından bağlantılı buluyor. Türkiye hem PKK’yi hem de PYD’yi terör örgütleri olarak görüyor.”
Aileler ne diyor?
Belgelerin İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından yapılan incelemesi, Türkiye makamlarının birçok dosyada tutuklu kişilerin Kürt yetkililerin öncülüğündeki aktif savaşçılar olduklarına veya suç işlediklerine dair delil sunmadığını gösteriyor. Ayrıca tutukluların aile üyeleri ve akrabaları, alıkonanların parti içinde idari veya düşük seviyeli pozisyonlar üstlendiklerini aktarıyor.
Akrabalarının tutuklanmasına tanık olanlar, 14 Ekim 2019'da öğleden sonra saat 1 civarında, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu'na bağlı silahlı bir grubun 15 kişinin evlerine baskın yaptıklarını, onları gözaltına aldıklarını ve Suriye'nin sınır kasabası olan ve 9 Ekim 2019’dan itibaren Suriye Milli Ordusu ile Türkiye’nin kontrolü altında bulunan Mabrouka’ya götürdüklerini söylüyor.
Tutukluların aileleri, daha sonra yakınlarından haber alamadıklarını ve yakınlarının Türkiye'nin Urfa’daki bir hapishaneye transfer edildiklerini yaklaşık bir buçuk ay sonra öğrendiklerini belirtiyor.
Türkiye yasalarına göre, aile üyelerinin gözaltına alınan akrabalarıyla iletişim kurabilmeleri için Türkiye'de kayıtlı bir telefon numarasına ihtiyaçları var, ancak Aralık 2020 itibariyle iki aile halen yakınlarıyla doğrudan iletişim kurabilmiş değil.
İddianame
İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından incelenen matbu iddianamelerde, Türkiye'deki savcılık makamları suçun yerini Urfa, Türkiye olarak belirtirken, dosyada yer alan nakil belgeleri ve ayrıntılı raporlar iddia edilen herhangi bir suç fiilinin Suriye'de gerçekleştiğini ortaya koyuyor. Tutukluların savcılığa verdiği ifadelerin de yer aldığı kayıtlar, onların Suriye'de gözaltına alındıklarını ve daha sonra Türkiye'ye nakledildiklerini gösteriyor.
İddianameler, yakalananların tamamının YPG'li savaşçılar olduğunu iddia ederken, çoğu vakada belgeler bu iddiayı destekleyecek hiçbir delil sunmuyor. Delil yer alan birkaç dosyada ise, tutukluların birinin telefonunda YPG'nin desteklendiği bir video kaydı ile diğer iki vakada YPG üniformaları yer alıyor.
Aile üyeleri, tutukluların bir kısmının PYD üyesi olduğunu ancak idari görevlerde bulunduklarını, silahlı YPG ile beraber savaşmadıklarını veya silah taşımadıklarını söylüyor.
Akrabalardan dördü, gözaltından kısa süre sonra Suriye Milli Ordusu'nun kendileri ile iletişime geçtiğini ve alıkonan yakınlarını geri getirmek karşılığında para istediklerini de ifade etmiş. Alıkonanlardan yalnız birinin ailesi, yakınlarının serbest bırakılması için 10 bin ABD doları tutarında bir ücret ödeyebilmiş. O kişi de Türkiye'ye gönderilmemiş.
“Türkiye işgalci güç konumunda”
Açıklamada şunlar söyleniyor:
“Türkiye, Ekim 2019'da işgal ettiği Kuzeydoğu Suriye'nin bazı bölgelerinde işgalci bir güç konumundadır. Çünkü Şam'daki Suriye hükümetinin rızası olmadan bölgede etkili bir kontrole sahiptir.
“Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nin 49. maddesi, ‘himaye gören şahısların işgal altındaki topraklardan işgalci gücün topraklarına zorla götürülmelerinin ya da bireysel veya kitlesel olarak zorunlu göç ettirilmelerinin her koşulda yasak’ olduğunu öngörmektedir. Bu yasak, zorla nakil veya zorla göç ettirilenlerin sivil veya savaşçı olup olmadığına bakılmaksızın geçerlidir.”
Kötü muamele
Açıklamaya göre, belgeler arasında tutuklulara ait fotoğraflarda kötü muamele ile uyumlu çürük, yarık dudak ve diğer izler bulunuyor. Tutuklulardan birinin kardeşi, kardeşinin kendisine telefonda, gözaltına alındığında Suriye Milli Ordusu tarafından dövüldüğünü ve daha sonra Türkiye güvenlik güçleri tarafından da dövüldüğünü söylediğini aktarıyor:
HRW Türkiye’ye uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukukuna uyma çağrısı yapıyor:
“Hem Türkiye güçleri hem de Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu, tutuklulara insanca davranma ve onlara tüm haklarından faydalanmalarını sağlamayı da mecbur kılan uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukukuna uymak zorundadır.
“Uluslararası hukuk keyfi gözaltıları yasaklamakta ve yetkililerin tüm gözaltıları düzgün bir şekilde kayda almasını, gözaltına alınan bir kişi hakkında bilgi almak isteyen herkese onların durumlarının ve nerede olduklarının bilgisini vermelerini gerektirmektedir. Tutukluların aileleriyle iletişim kurmalarına izin verilmelidir.”
5’ine müebbet hapis verildi
Ekim 2020'de Şanlıurfa Ağır Ceza Mahkemeleri, 63 Suriyeliden beşini müebbet hapse mahkum etti.
Birinin babası "oğlum 36 yıl hapis cezası aldı, cezayı azaltmak için [istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesine] Gaziantep'e gönderdiler, ancak aynı şekilde geri döndü. Yargıcın cezası kara bir ceza ... bu cezalarda merhamet yok” dedi.
Tutukluların avukatları bazı davaların temyiz incelemesinde olduğunu ifade etti.
Page: Türkiye haklara saygı göstermekle yükümlü
Açıklamada sözlerine yer verilen HRW Orta Doğu Direktör Yardımcısı Michael Page, “Türkiye yetkilileri, işgalci bir güç olarak, Kuzeydoğu Suriye'de işgal kuralları uyarınca keyfi gözaltı ve kişileri kendi topraklarına nakletme yasağı da dahil olmak üzere halkların haklarına saygı göstermekle yükümlüdür" dedi ve şöyle devam etti:
“Bunun yerine yetkililer, Suriyelileri gözaltına alarak Suriye'de gerçekleştiği iddia edilen faaliyetlerle ilgili kuşkulu ve belirsiz suçlamalardan yargılanmak üzere onları Türkiye'ye götürerek yükümlülüklerini ihlal ediyorlar.
“Bu Suriyeliler kötüye kullanılan yargılamalar için yasadışı olarak Türkiye'ye transfer edilmekle kalmadılar, aynı zamanda olağanüstü derecede acımasız şekilde mahkemeler bu kişilere Türkiye'de mümkün olan en yüksek cezayı, şartlı tahliye olmadan ömür boyu hapis cezasını verdi.”
HRW’den öneriler
HRW açıklamasında önerilerini de sıralayarak Türkiye’yi hukuka uymaya davet ediyor:
- Türkiye makamları, Suriye vatandaşlarını işgal altındaki bölgeden nakletmeyi, onları Türkiye'de tutuklamayı ve yargılamayı durdurmalıdır.
- Türkiye makamları, gözetimlerindeki mahpusların tamamının Türkiye'de olsun olmasın aileleriyle iletişim kurmalarına ve ailelerini durumları hakkında bilgilendirmelerine derhal izin vermelidir.
- Gözaltına alınıp Türkiye'ye nakledilen tüm Suriyeliler derhal Suriye'deki işgal altındaki topraklara geri gönderilmelidir.
- Nakledilen Suriye vatandaşlarının Türkiye mahkemelerinde yargılanmaya devam edilmeleri halinde mahkemeler, “etkin pişmanlık” gibi hükümlerin kapsamı ve uygulanabilirliğinin kötüye kullanılması sonucu ya da adil yargılanma güvenceleri dışında ya da zor kullanılarak elde edilen delilleri hariç tutmalıdır.
- Türkiye makamları, işgalci bir güç ve kontrol altındaki bölgelerde faaliyet gösteren yerel grupların bir destekçisi olarak, kendi yetkililerinin ve komutasındaki kişilerin keyfi olarak kimseyi gözaltına almamalarını, kötü muamele etmemelerini veya yetkilerini kötüye kullanmamalarını sağlamalıdır.
- Yetkililer, iddia edilen ihlalleri araştırmak ve sorumluların uygun şekilde cezalandırılmasını sağlamak zorundadır. Astları tarafından işlenen suçları bilen veya bilmesi gereken, ancak işlenen suçları önlemek veya cezalandırmak için herhangi bir işlem yapmayan komutanlar, komuta sorumluluğu kapsamında cezai olarak sorumlu tutulabilir.
Türkiye’nin Kuzeydoğu Suriye işgali
9 Ekim 2019'da Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu, Suriye'nin kuzeydoğusuna bir saldırı başlattı. 12 Ekim 2019'da bölgedeki Birleşmiş Milletler ajansları, Türkiye ve Suriye Milli Ordusu’nun Haseke ilindeki Ras el-Ayn (Serekaniye) ve çevresindeki alanların yanı sıra Rakka ilindeki Tal Abyad (Gire Spi) ve Ein Issa'nın kontrolünü ele geçirdiğini bildirdi.
Türkiye daha önce, “PKK ile bağlantılı bir terörist grup” olarak tanımladığı PYD'nin tehditlerine yanıt olarak Suriye'nin kuzeydoğusunda 32 kilometre genişliğinde bir güvenli bölge oluşturacağını açıklamıştı. Güvenli bölgenin açıklanan ikinci hedefi ise Türkiye'de bulunan bir milyon Suriyeli sığınmacının oraya yerleştirilmesiydi.
- NOT: Bir bölge yerel hükümetin rızası dışında kısmen ya da tamamen yabancı bir silahlı kuvvetin etkili kontrol alanı haline geldiğinde "işgal bölgesi" olarak tanımlanıyor. Bu verilere dayalı bir değerlendirme olup, bir bölge yabancı silahlı kuvvetin etkili kontrol alanı haline geldiğinde, işgal yasaları uygulanabilir olur.
İdari anlamda Türkiye, işgal ettiği alanları Türkiye'nin bir parçası gibi, bu vaka özelinde Urfa ili olarak değerlendirdi. Aralık 2020'ye kadar, Türkiye devletinin haber ajansından yapılan resmi açıklamalara göre, Şanlıurfa Valiliği'nin bir birimi olan Suriye Destek ve Koordinasyon Merkezi işgal altındaki bölgede su, çöp toplama, temizlik, sağlık hizmetleri ve insani yardım dahil olmak üzere kamu hizmetleri sunuyor.
Türkiye'nin devlet daireleri, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin desteği ve yardımı ile bu hizmetleri koordine ediyor. Türk Silahlı Kuvvetleri bu bölgelerde kaldı ve ana şehirlerden en az birinde, Tal Abyad 'da (Gire Spi) askeri üs kurdu.
Türkiye hükümeti ayrıca Suriye Milli Ordusu’na ve bölgedeki polis kuvvetlerine eğitim ve lojistik destek sağlıyor. Hükümet ayrıca üst seviye komutanlara yürütme emirleri vermek de dahil olmak üzere onlarla en üst düzeyde koordinasyon halinde.
(TP)