Kötülük gücünü iyiliğin sessizliğinden alır.
Göz yumduğumuz, sessiz kaldığımız, itiraz etmediğimiz, “boş ver”, “ne haliniz varsa görün”, “müstahak(sın)ız”, “daha beter olun/olalım” dediğimiz için yaşadığımız bu günler için kurulacak fazlasıyla cümlemiz var!
Toplumsal kurallara uymayanlara yanıt vermedik. Hukuksuzluğa uğrayanlar için bir şeyler yapmadan önce kimliğine ve diline baktık. Bizden değilse göz yumduk, kulaklarımızı tıkadık. Her kimlik kendinden olmayanların çığlıklarına karşı sessizliği tercih etti.
Sessizlik arttıkça çığlıklar çoğaldı, açlık, işsizlik, talan, doğa katliamı, kadın ve işçi katliamları, çocuk taciz ve tecavüzleri, hukuksuzluk ve her türlü kötülük arttı.
Taciz ve tecavüz, “iyi hal indirimi” alarak arsızlaştı.
Hırsızlık meşrulaştı. Taahhütlü ihalelerle geleceğimiz ipotek altına alındı. Kıyılar, ormanlar, meralar, yaylalar yağmalandı. En küçük dereler bile para uğruna kurutuldu. 97 yıllık birikim satılarak yok edildi.
Öyle bir hale geldik ve getirildik ki satılacak bir şey kalmayınca, hastalar kurtulsun diye Kızılay’a bağışladığımız kanımız bile pazarlanmaya başladı. (1)
Sessizliğimizle kendimizi karanlıklara gömdük.
Sessizliğimizle bizlere vuranlara yardım ettik. Sessizliğimizle kendimize ceza verdik, geleceğimizi yok ettik, çocuklarımıza ihanet ettik!
Sessizliğimiz arttıkça kötülük kurumsallaştı.
Milli gelirdeki payı neredeyse yüzde 50 olan Ankara, İzmir ve İstanbul’da büyük şehir belediye başkanlığını kaybeden iktidar, bu yenilginin acısıyla, kurumsallaştırdıkları kötülüğü daha da arttırma peşindeler.
İstanbul’daki seçimi iptal ettirmek için onlarca yasa çiğnendi. Kişisel verilerin saklanması ve korunması yasası başta olmak üzere, anayasa dahil çiğnenmeyen yasa kalmadı. YSK’ya yapılan itiraz dilekçelerinde, hiç kimsenin ve hiçbir kurumun ulaşamayacağı kişisel veriler var! Bunlara nasıl ulaştıkları ise açık!
HDP’nin YSK’de ki temsilcisi olan Mehmet Rüştü Tiryaki, 15 Mayıs günü TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada AKP’nin bu verileri nasıl elde ettiğini tek tek açıkladı.
YSK ise, iptal ettiği İstanbul büyük şehir belediye başkanlığı seçiminin gerekçesini bu yazı kaleme alınana kadar yazamamıştı. İptal etti ama gerekçesiz yapılan iptale gerekçe aranıyor. Yapılan iptal işleminin hukuksuzluğunu görmek için anayasa profesörü olmaya gerek de yok.
Aynı zarfa koyulan dört ayrı oyun bir tanesini iptal etmek kadar saçma başka bir şeyin olamayacağını anlamak zor olmasa gerek.
İktidarın İstanbul’daki ısrarını anlamak zor değil. Gayri safi milli hasılanın yüzde 30’una sahip olan kenti elinde tutmak, ekonomik olarak çok zora giren iktidar için ölüm-kalım meselesi durumunda.
Seçimi kaybetmemek için yapamayacakları hiçbir şey yok.
Sekiz yıldır tecrit altında olan ve bu tecridin kaldırılması için cezaevlerinde ve dışarıda birçok insanın ölüme yattığı Abdullah Öcalan’ın avukatları ile görüşebileceği Adalet Bakanı tarafından açıklandı. (2) Tecridin kaldırılmasının seçimle ilgili manevra olduğunu anlamak zor değil.
İktidar için İstanbul seçiminin kaybedilmesine neden olan HDP oylarını yönlendirmeye veya kendisine doğru çekmeye çalışma gayretinin bir parçası olarak tecrit kalktı. Belki yakında cezaevlerinden çıkışlar da olabilir! Bunların HDP siyasetine etkisi olur mu bilemem ama olmaması gerektiğine inanırım.
Hukukun, sadece iktidara yaraması anlamında kullanıldığını da bilerek, hukuka uygun bir seçim beklemiyorum.
Seçmen listelerinde oynamalar yapılacağı, silinmeler yaşanacağı iddiaları ne derece doğru ve ciddi, şu an için bilinmiyor ama yapılamaz mı, yapılabilir…
Yapılan seçimde oy farkının çok az olduğu da düşünüldüğünde her ihtimal olasılık dahilinde! Seçim güvenliği için dışarıdan polis getirilmesi de ayrı bir gündem olarak bir tarafta duruyor. 39 binden fazla sandık için her sandığa bir polis görevlendirilebilir ki bu küçümsenecek bir rakam değildir.
Kısacası, kurumsallaşmış kötülüğün devam edip etmemesinin kararı anlamına gelebilecek olan İstanbul seçiminde, hangi polisin dışarıdan geldiğinin ve hangi kişilerin seçmen kütüğüne yeni eklendiğinin tespit edilemez oluşu, yaşanacak karmaşa ve hukuk dışılığının oldukça büyük olacağının belirtisi olarak karşımızda duruyor!
İktidar seçimi mutlak anlamda kazanmak istiyor. İktidarın gitmesini isteyenler de mutlak anlamda İstanbul’u kazanmak istiyor.
İçişleri bakanının söylediği, “İstanbul’u veren Türkiye’yi verir” cümlesi (3), seçimin kendileri için ne kadar önemli olduğunu anlattığı için de “seçimi kazanmak için yapamayacakları hiçbir şey yok” cümlesini yeniden tekrarlamak istiyorum.
İstanbul seçiminin yaratacağı rüzgar kötülüklerin sonunu getirebilir mi bilemem ama bu rüzgara sahip çıkılırsa güzel şeylerin olacağı kesindir.
Yeter ki iyi olan sessiz olmasın. (NT/HK)
* Fotoğraf: AKP YSK Temsilcisi Recep Özel, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Seçimi'nin iptal edildiğini açıklarken. (6 Mayıs 2019 - AA)