26. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası, seçimin ertesi günü başlıyor.
Bu sene haftanın teması “Sınır”. Bir hafta boyunca sürecek etkinlikler, 1 Temmuz’da Taksim’de düzenlenecek Onur Yürüyüşü’yle sonlanacak.
Onur Yürüyüşleri, 2015’ten bu yana engellemeler, yasaklar ve polis şiddetiyle karşılaşıyor. Ankara’da LGBTİ etkinlerine yönelik süresiz yasak kararı ve diğer şehirlerdeki etkinliklere yönelik engellemeler de son bir senenin gündemlerinden biri.
Ancak Onur Haftası Komitesi’nden Yunus Emre Demir, “LGBTİ etkinliklerine yönelik yasak süreci bir taraftan umudumuzu kırsa da, bir yandan da mücadeleye dair azmimizi güçlendiriyor. Yasak kararı gelirse alternatif planlarımız mevcut” diyor.
Onur Haftası etkinliklerinin herkese açık olduğunu belirten Demir, 1 Temmuz’da herkesi Taksim’e beklediklerini söylüyor:
“Elbette insanların gözaltına alınmak, dayak yemek, saldırıya uğramak konusunda kaygıları vardır, bundan biz de kaygılanıyoruz. Ama en azından o gün Taksim’de olsunlar ve baktılar yürüyoruz, gelsinler. Ya da baktılar çok dayak yiyoruz, destek olsunlar.”
Onur Haftası Komitesi'nden Emre Demir, bianet'in sorularını yanıtladı.
"Yasaklar karşısında alternatif planlarımız var"
2015’ten beri Onur Yürüyüşü’ne yönelik engellemeler devam ediyor. Ama son bir senenin LGBTİ hareketi için biraz ağır bir yükü var, özellikle Ankara’daki süresiz yasak ve 2017’nin ikinci yarısı diğer illerde de başlayan engellemelerden bahsediyorum. Tüm bunlar İstanbul Onur Haftası’nı nasıl etkileyecek?
Onur Haftası'nı yaparken her sene A-B-C planları da yapıyoruz çünkü ülkenin siyaseti de dengesiz ve her türlü önlemi almak istiyoruz. Yasak süreci bir taraftan umudumuzu kırsa da, bir yandan da mücadeleye dair azmimizi güçlendiriyor.
Tabii Hafta’nın başladığı Pazartesi günü birden bire tüm etkinlikleri yasakladıklarını söyleyebilirler. Ama Hafta'yı planlarken, alternatif planlar da yaptık. Ya da tam tersine seçim sürecinin etkisiyle yürüyüşe bile izin verebilirler. Ama izin vermezlerse de alternatif planlarımız var.
Onur Haftası toplantıları zaten kaygılarımızı, korkularımızı da konuştuğumuz ve buna karşı örgütlendiğimiz bir yer. İlk iki ay 'acaba’larla birbirimizin korkularını deştiğimiz bir noktadaydık belki, ama konuştukça daha umut dolu bir noktaya geldik. En azından bir şeyleri dönüştürmeye çalışıyoruz.
"Sınır" teması
2016’da “Örgütleniyoruz”, 2017’de “Aramızda Ne Var” temalarıyla düzenlenen Onur Haftası’nın bu seneki teması “Sınır”. Bu üçünü ardarda okuyunca, bir hikaye anlatıyor aslında. “Sınır” temasına nasıl karar kıldınız? 2018 için başka hangi temalar önerildi?
Temayı toplantılarda belirliyoruz, tema önerileri tahtada 6 hafta kadar kalıyor ve üzerine tartışıyoruz. Bu sene önerilerden biri “Ter”di. Hem emek üzerinden “ter”, hem cinselliği çağrıştırdığı için “ter”, hem de yürüyeceğiz, koşacağız, belki polisten kaçacağız, o açıdan “ter”.
Diğer bir öneri “Bulanık”tı. Bu, bize takılan sıfatlardan biridir. Bunun yanı sıra “bulanık”ın kuir bir çağrışımı da var, bir şeylerin belirsizliğine dair. Bizim de bu “bulanık”lığı normalleştirmemiz gerekiyor aslında.
Sonunda “sınır”a karar verildi. Sınır iki bağlamda konuşuldu: Öncelikle göç ve mültecilerle bağlantılı olarak sınır temasını tartıştık. Çekilen sınırların kimin sınırı olduğunu ve bize neyi dayattığını tartışmaya açmak istedik.
Ayrıca beden sınırlarımızı, kişisel sınırlarımızı, psikolojik sınırlarımızı konuşmak istedik. Sınır, insan hakları savunucuları için politik olarak olumsuz bir kavram ama bir yandan da doğru yerde kullanıldığında, özellikle beden hakları ve kişilik hakları üzerinden ihtiyacımız olan bir kavram.
Evet, sınırsız bir dünya ama aynı zamanda kendi sınırlarımızı da bilip, bunun üzerine konuşabildiğimiz bir dünya tahayyülümüz var. Biraz bunu anlatmak, konuşmak istedik.
Temaları seçerken, birden fazla şey konuşturmayı önemsiyoruz. Mesela “Aramızda Ne Var” bize çok şey konuşturdu ve konuşturmaya devam edebilir. "Bellek", "Direniş", "Örgütleniyoruz", tüm temalar böyle.
Mülteci LGBTİ'ler
Onur Haftası’nda mülteci LGBTİ’lere dair etkinlikler de var. LGBTİ mülteciler, Türkiye’deki hareketin içinde yer alabiliyor mu? Nasıl örgütleniyorlar? Sizlere ulaşabiliyorlar mı?
Dernekler üzerinden ulaşabiliyorlar. Dernekler mültecilerin yoğun yaşadığı illerde eğitimler veriyor. İstanbul ve Ankara’da dayanışma ağları kurulmaya çalışılıyor. Ama dil önümüzde bir engel.
Örneğin Onur Haftası toplantılarına Türkçe bilmeyen biri gelemiyor. Mülteciler de ya Türkçe bilmiyorlar ya da yeni öğreniyorlar, ki öğrenmek zorunda da değiller. Maalesef bu açıdan kapsayıcı olamıyoruz.
Onur Haftası etkinliklerinde de böyle bir sorun var. İki saatlik bir etkinliğin Arapça-İngilizce çevirisi 5 bin lira. 50 etkinliğimiz var. Dolayısıyla kampanyalarla, partilerle oluşturduğumuz bütçede, bu bizim için ucu bucağı olmayan bir döngü.
Onur Haftası kapsamında SPoD LGBTİ+’nin mülteci projesinin koordinatörü, sahada gördüklerini ve mülteci LGBTİ+’ların yaşadığı sorunları aktaracak.
Geçen seneki yürüyüşte gözaltına alınanların duruşması önümüzdeki hafta
Onur Haftası’nda ilginç bir tesadüf de var, geçen sene Trans Onur Yürüyüşü’nde gözaltına alınanların karar duruşması 26. Onur Haftası’nda gerçekleşecek. Aynı gün aynı saate homofobik nefret cinayetinde öldürülen Ahmet Yıldız davası da var.
Ve biri Kartal, biri Çağlayan Adliyesinde! Geçen sene de Onur Haftası’nda bir önceki senenin davası vardı ve hatta 25. Onur Haftası’nın açılış etkinliği de bu duruşma olmuştu.
Temennimiz seneye dava olmaması yönünde. Ama olursa da, olur çünkü bu yürüyüşler hakkında açılan her dava, demokrasi umudunda emsal karar olarak sonuçlanıyor. Çünkü hiçbirinden ceza çıkmıyor.
Ve çok uzun sürüyor. Bir öncekinin davası da bir sene sürmüştü ve sonunda beraat etmişlerdi.
Çünkü yürüyüşlere birçok yerden insanlar geliyor ve ifadeleri alınamadığı için dava uzuyor. Örneğin geçen sene Danimarka’dan gelen bir aktivisti gözaltına almışlardı. Şimdi bu aktivist neden ifade vermek için Danimarka’dan Türkiye’ye gelsin? Bunu biliyorlar ama yine de uzatıyorlar.
Haftanın etkinlikleri: Hasta mısın Aşkım
Son senelerde Onur Haftası etkinliklerinde dikkat çeken bir şey de, ruh sağlığı çalışanlarının düzenlediği etkinlikler. Bu önemli bir şey çünkü bu alanda önemli gelişmeler de oluyor. Türkiye’de trans geçiş operasyonlarında kısırlaştırma zorunluluğu yeni kalktı. Ayrıca daha geçtiğimiz günlerde Dünya Sağlık Örgütü, trans kimlikleri “ruhsal bozukluk” kategorisinden çıkartıldı. Ruh sağlığı çalışanları ve LGBTİ hareketi nasıl ilişkilendi?
İki kanaldan ilişkilenme var. Biri LGBTİ+ derneklerinin içindeki ruh sağlığı çalışanları; bir de ruh sağlığı çalışanlarının kurdukları oluşumlar var. Örneğin TODAP bu konuda çok gelişkin bir ağı var.
Mesela 27 Haziran Çarşamba günü gerçekleşecek “Hasta mısın Aşkım” başlıklı etkinliği www.lgbtisagligi.org düzenliyor. Bir de olumlama terapisiyle ilgili bir etkinlik olacak.
Geçen sene, ruh sağlığı alanında çalışan LGBTİ’lere dair bir etkinlik olmuştu. Çok değerli bir etkinlikti, kendi iş kollarında örgütleniyor olmaları da çok değerli.
Ruh sağlığı alanı çok kritik, çünkü herkes için önemli bir otorite. Bu otorite bilimsel olarak zaten bizden yana, ama bu otoritenin temsilcilerinin de bizden yana olması kritik bir mesele.
Aileler çocuklarının heteroseksüellik dışında bir cinsel yönelime sahip olduğunu öğrenince psikoloğa gidiyor.
Bu psikolog homofobik bir psikolog olabiliyor ve türlü zihinsel ve bedensel işkencelerle o kişiyi “onarmaya” çalışıyor.
Bir diğer seçenek de, aileye terapi yapmak ve çocuğun bu süreci rahat geçirmesini sağlayacak destekleyici bir hizmet sunmak.
Dernekler psikoloji öğrencilerine bu konuda eğitimler veriyorlar. Bu bakışın güçlenmesi, ailesine yeni açılan ya da açılamayan insanlar için çok önemli.
LGBTİ hareketinde geyler daha mı baskın?
Bu sene Onur Haftası’nın örgütlenmesiyle ilgili karşılıklı açıklamalar, eleştiriler oldu. Geçtiğimiz hafta iki kuir kadın aktivist Onur Haftası Komitesi’nden bir metin yayınlayarak ayrıldı. Komite, bundan bir hafta sonra bir açıklama yaptı. Açıklamalardaki karşılıklı tartışmaları, kişisel çatışmaları bir kenara koyarsak; tüm dünyada LGBTİ hareketinde erkek eşcinsellerin daha görünür olduğu gerçeği var. Belki transların da belli bir görünürlüğü olduğunu söyleyebiliriz ancak onların da karar mekanizmalarında eşit oranda yer almadıklarını da görüyoruz. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Bu tespit doğru, çok yoruma açık değil. Özellikle eşcinsel erkekler görünürlük olarak daha baskınlar. Türkiye özelinde konuşacağım.
Bu noktada, mizojininin ve lezfobinin varlığını inkar edemeyiz. Tüm fobilerin düzeyleri olur, ama düzeyinden bağımsız olarak fobi, fobidir ve açığa çıkarılması gerekir.
İki lezbiyen arkadaşımızın yaptığı ifşa, bize bu tartışma alanını açtığı için değerli.
Bunu nasıl aşabileceğimizi konuşmamız gerekiyor. Elbette yaşananlar, toplumsal değişkenlerden bağımsız değil. Erkeklerin toplumda zaten baskın olmasından kaynaklanan nedenleri var.
Peki bu tartışma Türkiye’deki LGBTİ hareketinde nasıl ele alınıyor?
Aslında burada çok büyük bir hareketten bahsetmiyoruz. Herkes birbirini tanıyor. Sokağa çıkan büyük bir kitle var ama sene boyunca çalışıp, bir şeyler örgütleyenler küçük bir grup, her harekette olduğu gibi.
LGBTİ+ hareketi içinde de eskiden bir kadın-erkek netliği vardı. Artık o netlik yok. Trans şemsiyesi genişledi, kuirler var, gender kuirler var, kendini tanımlamayanlar var…
Kadın ve erkek dışında kalan ve yeni görünür olmaya başlayan bu kimliklerin varlığını kabul ederken, hali hazırda görünür olan ve varolan kimlikleri, örneğin kadınların yaşadığı sorunları, ara ara atlıyoruz ve görünmez kılıyoruz.
Bahsettiğimiz iki kadının eleştirileri de buydu aslında.
Aynen öyle. Haklı bir eleştiriydi. Biraz daha derli toplu yapılması gereken bir tartışma olduğunu düşünüyorum. Yani sadece politik bir süreç ortaya çıktığında değil de, teorik altyapısı oluşturulup yapılması gereken bir tartışma.
Feminizmle de ancak böyle bir dayanışma kurabileceğini düşünüyorum çünkü teorik altyapısı olmadan pratikte karşılaştığımız sorunları çözmeye çalıştığımızda, süreçler elimizde patlıyor.
Bu sebeple Dılşa ve Deniz’in, iki lezbiyen arkadaşımızın dile getirdiği sorun, gerçek bir sorun. Komite’nin açıklaması da ortada. Bu iki açıklamada örtüşen şeyleri görebiliyoruz.
Belki de erkekler, buna ben de dahilim, bazı noktalarda belki biraz daha geride durmayı öğrenebilirse, daha iyi olabiliriz.
Hareketin içinde bu konunun yeterince tartışıldığını düşünüyor musun? Deniz ve Dılşa, bunun bu senenin sorunu ya da bu seneye özel bir sorun olmadığını ve sorunun tartışmaya açılması için bu metinle çıktıklarını belirtiyor. Böyle bir faydası oldu mu? Yoksa bu konu “evet böyle de bir sorun var” denip, çok da irdelenmeyen bir konu mu?
Çok irdelenmeyen bir konu açıkçası. Bunun birçok nedeni var. Birincisi zor bir konu. Ben kendimi biseksüel bir erkek olarak tanımlıyorum ve böyle açılıyorum.
Ama politik olarak kapladığım alanla yüzleşmem uzun zaman aldı. Çok geniş bir alan kaplıyorum. Kapladığım alanla, birilerinin alanını daraltıyorum. Çok konuşarak birilerinin alanını daraltıyorum ve bununla yüzleşmem zaman aldı. Bu konu biraz da bu yüzden öteleniyor.
Bir yandan da şu var: gündem genellikle çok yakıcı oluyor ve LGBTİ hareketi de genellikle sorunlar olduğunda ya da Onur Haftası ya da yasaklar gibi gündemler olduğunda biraraya geliyor.
Bu alanlar da, bu sorunları çözmek için yeterli olmuyor. Şu ana kadar bu konuda çok da ileride olduğumuzu söyleyemem.
Tabii konu hala çok sıcak. Önümüzdeki sene Onur Haftası’na kadar bu konuda tartışmalar olmasını temenni ediyorum.
Sergideki işlerin sanatsal değeri kuir kriterlerle nasıl belirlenebilir?
26. Onur Haftası’na yönelik bir diğer eleştiri de Sınırsız sergisi ile ilgiliydi. Aktivist Ömer Tevfik Erten, trans görünürlüğü ve serginin dışında bırakılmasıyla ilgili bir eleştiri getirdi. Bu konuda Komite ne düşünüyor?
Bahsedilen sergi, Onur Haftası’nın sergisi değil; LGBTİ+ sanatçıların oluşturduğu, tarihleri hafta ile kesişen, ismi de haftanın temasına benzerlik gösteren bir sergi. Ancak Onur Haftası toplantılarında gündeme bile gelmemiş bir sergi.
İfşayı yapan arkadaşın da bundan haberi yokmuş ve daha sonra bir düzeltme yolladı.
Onur Haftası bu sene bir sergi yapmıyor, bu da bizim açımızdan önemli bir tartışma konusuydu aslında.
Bu sene sergi düzenlenmemesinin özel bir sebebi mi var?
Var. Mesela geçen seneki sergiyi açık çağrıyla yaptık, insanlar işlerini yolladı ve Seçici Kurul vardı. 60 kadar iş yollandı ve bunlardan dokuzu kabul edildi.
Ancak kuir sanata alan açacağız, diyorsak, işin sanatsal değeri bir kriter olmamalı. Çünkü bunun ölçütü, sanat tarihinin, mevcut sanat ekollerinin etkileşimleriyle ortaya çıkıyor ve bunun içinde ne yazık ki heteroseksizm, homofobi gibi belirleyenler de var.
Bu belirleyenlerle, birinin işine güzel, birininkine kötü deyip, sergi oluşturduğumuzda bunun kuir olmadığını düşünüyoruz. Peki nasıl yapacağız?
Herkesin işini mi koyacağız? Bu kadar işi nereye sığdıracağız? İllerin güvenliğini nasıl sağlayacağız? Sanki İstanbul Modern bize öyle bir alan mı açacak? Aynı zamanda baskı masrafı kalemiyle ilgili de sıkıntılarımız var.
Geçen sene sergiye katılan sanatçılar bunu kendileri ya da sponsorlarıyla halletti. Bu imkanı olmayan sanatçılara nasıl alan açmış olacağız? Tüm bu tartışmalar sonucunda, bu sene sergi yapmamaya ve önümüzdeki sene sanat etkinlikleri için daha kapsayıcı bir format bulmaya karar verdik. Başka arkadaşlar, bizden bağımsız sergi yapıyor.
Ama Onur Haftasında LGBTİ görünürlüğü için yapılan her etkinliğin de Onur Haftası’nın bir parçası olduğuna dair bir algı ya da kabul de var, değil mi?
Mutlaka. Bir sürü kurum birçok etkinlik yapıyor, iyi ki yapıyorlar. Bu sergi de iyi ki oluyor. Onur Haftası kimsenin tekelinde değil. Biz sadece tarihleri ve temayı belirleyen bir komiteyiz. İstanbullu ve Türkiyeli LGBTİ+’ların en görünür olduğu tarih.
Dolayısıyla bu şekilde kapsanıp benimseniyor olması bizim için önemli bir şey.
1 Temmuz'da Taksim'de
Onur Haftası’na ve Onur Yürüyüşü’ne katılımın nasıl olmasını bekliyorsunuz? Katılmayı düşünenlere bir çağrınız var mı?
Hafta etkinlikleri geçtiğimiz senelerde de dopdolu geçti. Bu sene de böyle olacağını umuyoruz.
Yürüyüşün etkinlik sayfasını Facebook’ta açtıktan bir gün sonra 1500 kişi gideceğini bildirdi ve bu sayı artıyor. Bu bizim için tatlı bir heyecan.
Şu an için bir yasak kararı yok, olmayacağını umuyoruz. Yasaklanması için bir neden yok. Ama yasaklansa bile biz o gün Taksim’de olacağız, birarada olacağız.
O gün Taksim’de, Taksim’e çıkan ara sokaklarda bizi göreceklerdir mutlaka. Elbette gözaltına alınmak, dayak yemek, saldırıya uğramak konusunda kaygılar vardır, bundan biz de kaygılanıyoruz. Ama en azından o gün Taksim’de olsunlar ve baktılar yürüyoruz, gelsinler. Ya da baktılar çok dayak yiyoruz, destek olsunlar.
Onur Haftası nasıl örgütleniyor?Onur Haftası’nın her sene gönüllüler tarafından düzenlendiğini biliyoruz. Biraz organizasyondan bahseder misiniz? Hafta nasıl gerçekleşiyor? Genellikle Aralık ayında, bir önceki senenin Onur Haftası Komitesi çağrı yapıyor ve toplantılar başlıyor. Öncelikle iki haftada bir yapılan toplantılarda insanlar bir araya geliyor, birbirini tanıyor. Sonra haftada bir toplanmaya başlıyoruz. Nisan ayı sonuna kadar düzenlenen tüm toplantılar için açık çağrı yapılıyor. Nisan’dan sonra açık çağrıyı kapatıyoruz, ama tabii ki toplantılara gelmek isteyen gelebiliyor. Komite böyle oluşuyor. Ardından Komite alt gruplara, çalışma gruplarına bölünüyor. Ne gibi çalışma grupları oluşturuluyor? Medya, sosyal medya, hukuk, dış lobi, iç lobi, panel, eylem, parti, bütçe gibi 10-12 komisyon oluşturuluyor. Bunların tamamında yatay örgütlenme modeli tercih ediyoruz. Toplantılarda da kuir feminist modellerle ilerliyoruz. Moderatör oluyor, söz alma sırasına göre ilerliyoruz, daha az söz almış olanlara öncelik veriliyor. Oy çokluğunu tercih etmiyoruz, kararlarımızı oy birliğine, konsensüse vararak almaya çalışıyoruz. Birinin şerhi varsa, ya o şerh konulan konu çekiliyor ya da başka bir yol bulunuyor. Her sene Indiegogo kampanyası da yürütülüyor. Orada kurulan dayanışma, size yeterli bütçeyi sağlıyor mu? Tek kaynağımız Indiegogo değil, asıl olarak düzenlediğimiz dayanışma partilerinden bütçeyi oluşturuyoruz. Bu sene Ocak ayından beri dokuz parti düzenledik. Ayrıca önceki seneden kalan bütçe de oluyor, bir sonraki seneye bütçe aktarmayı önemsiyoruz. Indiegogo kampanyası 21 Haziran’da bitti. 1300 dolar civarında bir şey topladık. Indiegogo’da daha çok yurtdışından mı bağış yapılıyor, Türkiye’den mi? Yurtdışından gelen katkılar sayı olarak az, miktar olarak fazla. Tabii yurtdışından olduklarına dair kanıya isimlerinden dolayı varıyoruz, lokasyon bilmiyoruz. İstanbul Onur Haftası’na diğer illerden de birçok aktivist geliyor. Buna Komite mi destek oluyor? Hafta kapsamında diğer şehirlerden gelen aktivistlerle bir buluşma gerçekleştiriyoruz. Bunun için genellikle fon almaya çalışıyoruz. Bu sene fon alamadık, Kaos GL yol masrafının bir kısmını karşılayacak. Geri kalanını da kendimiz karşılayacağız. Kaç ilden aktivistler geliyor? Geçen sene 19 ilden 40 kişi geldi. Bu sene 12-13 ilden 20-25 kişi gelecek. Örgütlerin ve aktivistlerin bir araya geldiği buluşmada, insanlar birbirini tanıyor ve birbirinin neler yaptığını öğreniyorlar. Onur Haftası’nda çok sayıda atölye var ve katılım sınırlı sayıda olacak. LGBTİ hareketinin öznesi olmayanlar da bu atölyelere katılmak için başvuru yapabilir mi? Biz etkinliklerde cinsel yönelim, cinsiyet kimliği sormuyoruz. Sadece feminist savunma yöntemleri etkinliği erkeklere kapalı gerçekleşecek. Orada da kimseye cinsiyet kimliği sorulmayacak, sadece etkinliğin başında erkeklere kapalı olduğu duyurulacak ve devam edilecek. Dolayısıyla etkinliklere herkes başvurabilir. Gelenler de orada kalkıp “ben heteroseksüelim” demeyecektir, diye düşünüyoruz; bu da homofobinin bir çeşit yansıması olur. Aynı açıklıkta oraya gelip, alabileceğini alıp, aldığıyla yetinip, belki üzerine bir şeyler katabilirler. LGBTİ+fobik bir davranış ya da şiddet içeren bir davranış olmadığı sürece, kimseye kapımız kapalı değil. Bununla birlikte, açıklandığı gün etkinliklerin çoğunun kapasitesi doldu. |
(ÇT)