Yazdan kalma sıcak bir gün.
Havalandırmada kargaların o kaba seslerine karışan serçe cıvıltıları değişik bir senfoni kıvamında, haftasonu sessizliğini kuşanmış hapishaneye meydan okuyor.
Bunu eski hapishaneler ile yeni inşa edilenler arasındaki önemli bir fark olarak kaydediyorum.
Hapishane tam bir ölüm sessizliğine bürünmüş!
Üst kat penceresinden içeriye dolan güneş ışıkları yerdeki gri karo taşlarını aydınlatıyor.
Karşımdaki duvara yapıştırdığım fotoğrafları seyrediyorum.
Aramıza giren bir tutam ışık demetinin aydınlattığı fotoğrafta bana gülümseyen ömrümün bakışları canlanıyor gözümde...
Yeni çıkmış ön dişleriyle etrafa gülücükler dağıtan Akocan'ın bebek hallerinden dolaşan bakışlarıma anılarım eşlik ediyor.
Üstteki bir kareden şirinem Yağmur beni atlama dercesine gülümsüyor.
Irmak ablasına nispet yaparcasına muzır bakışlarıyla "Buradayım" diye sesleniyor.
Öykücük babasının şiirine sırtını yaslamış olmanın güveniyle bakmış objektife.
Açık görüşlerde Ako'nun benimle ve babasıyla çektirdiği bol kahkahalı, gülümseyen karelere gizlenmiş hüzün yüreğime dokunuyor.
Fotoğrafların tam ortasına yerleştirdiğim Tesa ve Akocan'ın gözlerindeki aşk hali ömrümle ilk gençlik günlerimize alıp götürüyor beni.
Bakışlarım her bir fotoğraf karesinde sevdiklerimi okşuyor; sessiz ama sevgi dolu, özlem yüklü busecikler konduruyor yanaklarına.
Ömrüm, Akocan, annem, Yağmur, Irmak, Şenom, Tesa, Belgin, ...
Siz bakmayın duvardaki fotoğrafların sınırlılığına.
Nerede olursak olalım, her koşulda, kimsenin elimizde almaya gücünün yetmediği iki şey: Düşlerimiz ve anılarımız!
Sessiz, sakin bir hafta sonundan her ikisi de yanı başımda.
Gözlerime eşlik eden aklım ve yüreğim en güzel anılarım da sakladığım sevdiklerimin, dostlarımın yüzlerini anımda tabederek fotoğraflarını, karşımdaki duvara asıyor.
Ve her karede özlemlerimin bir başka ayaklansa da, yürek duvarıma çarpan o küçücük sevgi dalgacıklarıyla yüzüm aydınlanıyor!
Her biriyle kısa sohbetler yapıyorum.
6 Eylül günü yapılan duruşmada mahkeme heyetinin yine bildik o şablon cümleleriyle tutukluluğumun devamına diyip sevgili Sedat'ı sokaklara göndermesinin sevincini kuşanmalarını öğütleyip Karacaoğlan'ın "Gidelim" dizelerindeki "Bu ayda olmazsa gelecek ayda / On bir ayın birisinde..." mısralarını fısıldıyorum kulaklarına!
Bugün 8 Eylül...
Gözaltına alınışımın 7. yılı...
Tutsaklığımın da!
Ne yazık ki, yıldönümleri her zaman güzel günleri anmanın bir vesilesi olmuyor!
Tutsaklığımın yedinci yılında da adalet ve özgürlük talebimi, taleplerimizi yükseltmeye...
Umutlarımızı büyütmeye devam!
Umutla, sevgiyle kalın... (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, 8 Eylül 2012, Gebze Kadın Kapalı Hapishanesi