Önce Tanışalım!
4 Eylül,1962'de Erzincan'da doğdum. Üniversiteye başlayacağım 1979 yaz sonunda; devam mecburiyeti olmadığı gerekçesiyle çalışmak da istedim.
Öğrenim durumum üniversite terk. İki defa üniversite macerası yaşadım. İlkin İstanbul Anadolu Hisarı Spor Akademisi'ni bıraktım, ikincisinde de Rotterdam Erasmus Üniversitesi Politigologie (Siyasal Bilimler) bölümünün hazırlık sınıfındayken terk ettim.
Evliyim ve şu anda üniversite son sınıfta okuyan bir oğlumuz var.
17 yaşında gazetecilik
Gazeteciliğe 1979'da İstanbul'da başladım. AKA Ajans'ta çalıştım.
1982'de yurtdışında yaşamaya başlayınca, gazetecilik mesleğine uzunca bir süre ara vermek zorunda kaldım. Hollanda'da önce dil okuluna, sonra da üniversitede hazırlık okudum.
1989 yazında İstanbul'da yerleşmek üzere dönüş yaptım. Aylık Emeğin Bayrağı Dergisi'nde yeniden gazeteciliğe başladım. Aynı süreçte Yeni Kadın ve Emekçi Kadınlar Bülteni, 1995'den sonra da Sosyalist Kadın dergilerinde editörlük yaptım.
1995 yılında Özgür Radyo'nun kuruluşu, yönetim kurulu üyeliği de dahil olmak üzere Genel Yayın Koordinatörlüğü'nü 8 Eylül, 2006'da gözaltına alındığım tarihe kadar yürüttüm.
Hapishanedeyken yeniden ve teorik-politik dergi olarak yayın hayatına başlayan Sosyalist Kadın Dergisi'nin Yayın Kurulu'nda yer aldım. Bu da 2009 yazına kadar sürdü.
Gazetecilik ve İlk Gözaltı!
1980'nin 1 Mayısı idi. Günlerce önce 1 Mayıs'ta sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini duyurmuştu İstanbul Valisi.
1 Mayıs sabahı Vosvos'un ön camına astığımız damgalı "Basın" ibaresiyle İstanbul'un polis ve asker aracı dışında boş sokaklarını o semt senin, bu semt benim turlayıp, haber peşinde koşmuştuk.
Behice Boran'ın bir grup partiliyle sokağa çıkmaları gözaltıyla sonuçlanmıştı. İrili ufaklı denemelerin büyük çoğunluğunun adresi o zamanların 1. Şubesi'nin olduğu Gayrettepe olmuştu.
1996 Nisanı
İkinci gözaltı ve tutuklanmam 1996 Nisan'ında oldu. O zaman radyoyu kuralı yedi sekiz ay olmuştu. Teknik sorunlarımızı gidermekle meşguldüm.
Akşam radyodan çıktım. Eve gideceğim Sıraselviler Caddesi'nin Taksim'le birleştiği noktada arabadan inmemle, birkaç sivil adamın üzerime atlaması bir oldu.
Zorla beni araca sokup arka koltuğun önüne uzatıp, başıma bereyi geçirdiklerinde; doğrusu adamların beni neden bu şekilde gözaltına aldıklarını ve bu yolculuğun nerede biteceği konusunda bir sürü soruyla dolmuştu kafam.
İlk duruşmada savcının da talebiyle tahliye oldum. Tabi yok yere 15 günlük işkenceli sorgunun üzerine altı ay da tutuklu kalmıştım.
2000'de yapılan bir düzenleme ile dava düştü. İşkence davası ise elimizdeki adli tıp raporlarına rağmen; bu tür davalardaki klasik zaman aşımıyla, işkenceciler ceza almaktan kurtuldu. 2009'da AİHM'de Türkiye mahkum oldu.
Son Tutsaklık Uzun Sürdü!
8 Eylül 2006'da gözaltına alındığımızda, üç kişilik çekirdek ailemizi deyimi yerindeyse; hallaç pamuğu gibi attılar. Beni Gebze M Tipi Hapishanesi'ne, eşim İbrahim Çiçek'i Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Hapishanesi'ne gönderdiler.
O zaman oğlumuz Kocaeli Üniversitesi Müzik Toplulukları Bölümü ikinci sınıf öğrencisiydi.
Çocuk babasıyla soyadı tutmadığı, benim soyadımı taşıdığı için ve memurların cehaletinden kaynaklı üç dört ay boyunca babasıyla bir türlü görüşemedi.
Ta ki, ablam yurtdışından gelip, oğlumun benim soyadımı taşıdığını ve benim de çifte vatandaş olduğum için kendi soyadımı kullanmayı tercih ettiğimi belgeleriyle ilgililer kavratıncaya kadar çilesi sürdü oğlumun.
Dört Duvar Arasında "Keşke"ler Biter mi Hiç?
Tutuklanmasaydım ne tür planlarım vardı? En azından çok somut üç planımın aksamış olduğunu çok net hatırlıyorum.
Bunlardan biri Bağımsız İletişim Ağı'nın 3-05 Kasım 2006'da İstanbul'da düzenlediği Uluslararası Bağımsız Medya Formu... Tutuklanmasaydım Forum'a katılacaktım.
İkinci yarım kalmış iş Özgür Radyo'nun uydudan yayın yapmasıydı. Bunun için Radyo Televizyon Üst Kurulu'na (RTÜK) başvurmuş, gerekli ödemeleri yapmıştım.
Geriye uydu yayınıyla ilgili yerine getirilmesi gereken teknik ve idari düzenlemelerin halledilmesi kalmıştı.
Üçüncü yarım kalmış işim de; hem radyonun uydu yayınına başlaması hem de radyonun 11. Kuruluş Yıldönümü vesilesiyle, görkemli bir gece yapmayı planlamıştık. Bunun için Maydonoz Showland'de rezervasyon yaptırmıştım.
Dayanışma
Tutuklanmamın ardından 21 Eylül 2006'da radyo polis tarafından basıldı. Reklam ve haber müdürlerimiz, bilgisayarlarımız gözaltına alındı. .
Daima yanı başımızdaydılar...
Tutuklandıktan sonra bizim de, oğlumuzun da bütün ihtiyaçlarını ailemiz karşıladı. Oğlum üniversitedeydi, fakat herhangi bir kredi, burs almıyordu.
O yıl kendini bir başına bulunca, okulu da durdurdu. 2007'nin sonunda da eğitimine Hollanda'da devam etme kararı aldı. Ve bu süreçte de, halen de ailem oğlumun bütün ihtiyaçlarını karşıladı karşılıyor.
Avukatlığımı ablam yapıyor, eşime de abisi avukat tuttu.
Söz dayanışmadan açılmışken, bu süreçte Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu ve Gazetecilere Özgürlük Platformu'nun yürüttükleri kampanya ve dayanışmayı... Yine kurumların çağrısıyla meslektaşlarımın ve bu çağrıya yanıt olan güzel insanların dayanışma kartlarını. Bazı özel dostlarımın her daim yanımda olmasını. BİA'dan en başından itibaren dayanışmak ve dostluk adına aldığım postaları burada kaydetmek istiyorum.
İzmir'de gözaltı
Mızrak Çuvala Sığmasa da, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) Hapsediyor! ...
8 Eylül, 2006 tarihinde İzmir'de gözaltına alındım. İzmir'de yayın yapmakta olan Demokrat Radyo ile yayıncılığı ortak sürdürme kararımız olduğu için. Demokrat Radyo'nun da bütün işleriyle ilgileniyordum.
Bu nedenle her ay İzmir'e gidiyor ve birkaç günümü orada geçiriyordum. Eşim de gazetenin İzmir bürosuyla ilgili bazı işleri olduğu için o gün İzmir'e birlikte gitmiştik.
Işıklarda beklerken bir sivil araç yanında durdu. Kendilerinin polis olduklarını ve birlikte gitmemiz gerektiğini söylediler. Güç kullanıp beni ön ve arka koltuklar arasındaki boşluğa koydular. O sırada birilerinin "ne oluyor" türünden sorularını da "polis" diyerek yanıtladılar.
Daha sonra ne kadar dolaştık bilmiyorum. Beni arabadan indirip, bir binaya soktular.
Dubleks bir evdi. Üst kata çıkardılar. Gözlerimi açtıklarında yerde yüzükoyun yatan insanlar gördüm. Yere yatmamı istediler, İtiraz ettim. Zorla yatırdılar. Bu esnada dizlerim yaralandı ve Adli Tıp'ta bunlar tespit edilerek rapora yazıldı.
Orası neresiydi, beni neden oraya götürmüşlerdi? Neden kamerayla çekim yapıyorlardı? Bir sürü yanıtsız soruyla kafam dolmuştu.
Sabaha karşı İstanbul
Sabaha karşı İstanbul'a götürüleceğimi söyleyerek uyandırdılar.
İstanbul'da Vatan Caddesi'nde bulunan Emniyet Müdürlüğü'ne getirildiğimde avukatımla görüşme talebim ve aileme haber verilmesi istemimi yeniledim.
Eşimin de orada olduğunu söylediler. Gece yarısı avukatım geldi. Onun aracılığı ile aileme haber gönderebildim. Dosyaya gizlilik kararı konulduğunu söyleyen avukatım da neden gözaltına alındığımızı bilmiyordu.
12 Eylül sabahı savcılığa götürülmek üzere hücreden çıkarıldım. Savcılıkta işlemler uzun sürünce gün de 13 Eylül'e dönmüştü tutuklandığımı söylediklerinde...
Paşakapı - Gebze
Beni ve eşimi monte ettikleri dosya kapsamında tutuklanan bir grup kadınla tutsaklığımın ilk durağı Paşakapısı Kadın Kapalı Hapishanesi olmuştu.
Paşakapı Cezaevindeki iki gün kaldıktan sonra Gebze'ye götürecek ringle yola çıktık. O zaman A-8sakinleri dört kişiydi. Biz yeni gidenlerle birlikte sayı 10 oldu. Bir de daha altı aylıkken annesiyle birlikte tutuklanan Arda bebek vardı.
Ne Hazırlanmaz Bir İddianameymiş! ...
Kısa sürede mapusluğa alıştım. Ama eşim Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Hapishanesi'nde, bense Gebze'deydim.
İddianame
Yasalar çiftlere bazı hakları tanısa da, sevgilimle karşılıklı yaptığımız başvuruların tümüne olumsuz yanıt verilmişti. Birbirimizi görebilmek yasal bazı haklarımızı kullanabilmek için Adalet Bakanlığı hakkında dava açmaktan başka yol kalmamıştı.
İddianame 2007'nin yazında açıklandı. İlk duruşma tarihi de 26 Ekim, 2007 olarak açıklandı. İddianame elime ulaştığında hakkımda ağırlaştırılmış müebbet cezası istendiğini, MLKP örgütünün Merkez Komitesi üyesi iddiasıyla yargılandığımı öğrendim.
Eşimle monte edilerek yargılandığımız bu dosyanın iddianamesi 292 sayfa. İddianameyi İstanbul Cumhuriyet Savcısı; Ali Cengiz Hacıosmanoğlu hazırlamış.
28 Mayıs, 2007 tarihinde İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi (ACM) iddianameyi değerlendirerek kabul etmiş.
26 Ekim 2007'de de ilk duruşma tarihi verilmişti.
İddianamenin 217 ile 226 sayfaları arasında benimle ilgili iddialar yer alıyor. Hakkımızda dört iddia var:
Yer karmaşası
Birincisi, benim Aydın ili Nazilli ilçesi Ocaklar köyünde Naci Güner'e ait bir villada gözaltına alındığım iddiasıdır.
Bu iddiaya dair 50'ye yakın klasörde, üç bini aşkın sayfalarda maddi bir kanıt aradım.
N.G'nin evi değişik açılardan 24 saat kameralarla kaydedilmiş.
N.G o evde 10 yıldır ikamet ediyormuş. Çiftçiymiş... Üç aydan fazla savcılık izniyle yapılan kamera kayıtlarında da; N.G'nin bahçesinde çalışmasından, eşiyle pekmez yapmalarına, tavuklarını yemlemelerine v.s varıncaya kadar her şey var.
Ancak benim 24 saat boyunca evin girişi değişik açıklamalardan kaydedilen bu eve geldiğime dair hiçbir görüntü yoktur.
Polis son üç gün kayıt yapılmadığı yanıtını gönderdi mahkemeye. Çok ilginç değil mi? Oysa emniyetten basına yapılan açıklamada operasyona dair şöyle bir açıklama yer almıştı basında:
Bu iddia ile ilgili o köyün muhtarı N.G'nin komşuları mahkeme huzurunda dinlendi. Evde kan, kıl, doku, parmak izi de dahil bütün kriminal sonuçlar/raporlar mahkemeye geldi. Bana dair polisin bu mizansenini/komplosunu, savcılığın bu iddiasını doğrulayabilecek en küçük bir ifade ya da maddi kanıt sunulamadı. O evde tuvalet ihtiyacımı karşıladığımı ilk sorgumda da ifade etmiştim.
Ancak, ellerim arkadan kelepçeli olduğu için bu fiilin gerçekleştirdiği her şeyin kadın polis yapmıştı. Küçük bir ayrıntı da olsa belirtmiş olayım.
21. sıradaki isim
İddianamede hakkımdaki ikinci iddia da; söz konusu evde yaptıkları arama esnasında ele geçirildiği söylenen "40 sayfalık doküman içerisinde 11 numaralı belge olarak isimlendirilen ve örgütün genel sekreteri dahil bir çok örgüt yöneticisi ve örgüt üyesi'nin isimlerinin alfabetik sıraya göre yer aldığı 62 kişilik isim listesinde 21. sırada "ismi"min yer aldığı iddiasıdır. (iddianameden sf.217)
Bu iddia ile 21 Eylül, 2006 tarihinde bir dizi ilde yaptıkları operasyonla yüzün üzerinde kişi gözaltına alınarak tutuklanmış. Ancak 1. duruşmada çoğunluğu serbest bırakılırken 2. duruşmada tutuklu sanık kalmamıştır hatırladığım kadarıyla.
Polisin hazırladığı bir çok bakımdan açık olan " 40 sayfalık döküman" dedikleri ve hangi bilgisayarda hazırlandığı "bilinmeyen" bu bilgisayar çıktıları dahil edildiğim Gaye operasyonuyla hazırlanan dosyanın da temel taşı.
Parti-üye
İşte o çıktıya göre iddianamede benimle ilgili bir diğer iddiada şu:
Tamı tamına 7 satırlık bir çıktı. " Örgütün Mallarına El Koyan Hacı Çiçek Sorgusu" başlıklı içinde birkaç rakamın olduğu ve altına "Füsun Erdoğan-parti üye" yazdıkları bu çıktıyla beni MLKP örgütünün mali sorumlusu ilan etmişler.
İstanbul 9.ACM'de 2009/80 sayılı dava dosyasında, eşimin yeğeni, radyonun ve Atılım Gazetesi'nin muhasebecileri, yine radyonun eski sekreteri, reklam müdürü, söz konusu ettikleri Hacı Çiçek'le ilgili açılan davada hepsi beraat etti. O dosya benim üzerimden kurulmuştu. Ancak ben 10 ACM'de yargılandığım gerekçesiyle, benimle ilgili ayrıca dava açmamışlardı. Açılsaydı kesinlikle ben de beraat etmiş olacaktım. Dolayısıyla da, polisin komplosu, savcının MLKP örgütünün mali sorulusu olduğum iddiası ortandan kalkacaktı.
Gerçekler mahkeme nezdinde de onaylanacaktı. Özel olarak Maliye Baş Müfettişi'nin hazırladığı rapor benimle ilgili iddiayı tümüyle boşa çıkarmış olduğunu belirtmek istiyorum.
Bu "gerekçe"lerle yargılanmanın abesliği bir yana; yaşattıkları gözaltı süreci ve altıncıyılına girdiğim tutsaklığım başlı başına bir sorun. Ancak, TMK'ye göre savcı beni ve eşimi önce örgüt yöneticisi -Merkez Komite üyesi ilan etmiş! Zira onlara göre Özgür Radyo örgüte ait bir yayın kuruluştu. Ben de resmen ve fiilen radyonun yöneticisi olduğuma göre MLKP'nin de yöneticisi olarak ilan edildim.
Komite?
Bu iddianame kapsamında, şahsımla ilgili bir başka iddia da; yine söz konusu "40 sayfalık doküman"da olduğu söylenen ve "Yoldaşlar" başlıklı 2005 ve 2006 yılında değişik illerde yapılan mitinglere ilişkin haber ve değerlendirmeler ile kıyaslamalardan oluşan yedi sayfalık bir bilgisayar çıktısının altına "Füsun Erdoğan- komite" ibaresini yazmak suretiyle; benim MLKP örgütünün açık alanlar sorumlusu olarak yargılanmam için bir kanıt olarak iddianameye konulmuş.
Dava müebbetle açıldı
Ve sonuç olarak savcı iddianamede:
" ...Anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs, örgütün yöneticisi olmak suçlarından ve ayrıca örgütün merkez komite üyesi olması ve örgütün mali işler ve legal alanda faaliyetlerinden sorumlu olması sıfatıyla örgütün yöneticisi konumunda bulunduğu, bu sebeple 1 Haziran 2005 tarihi itibariyle örgüt üyelerinin işlediği tüm suçlardan TCK'nun 314/3 maddesi yollamasıyla TCK'nun 220/5 maddesi uyarınca asli fail gibi sorumlu olduğu "(iddianameden, sf.226) belirtilerek hakkımda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile dava açılmıştı.
Eşim tahliye oldu
Ve senede ortalama üç duruşmayla bugüne kadar geldik. 17 Mayıs 2011 tarihli duruşmada, savcı eşimle birlikte benim de tahliyemi istemişti. Eşim tahliye oldu. Ben kaldım...
Benim ve ailemin, avukatlarımın 13 Ekim duruşmasından çıkacak tahliye beklentimiz, duruşmanın öngününde sona ermişti. Zira önce savcı ardından da heyet üyeleri değişti.
Nitekim duruşmada da, savcının ve heyetin dosyayı inceleyemedikleri ortaya çıktı. Umutlarımız, beklentilerimiz bu defa da 23 Şubat 2012 duruşmasına kaldı.
Ringde bekleyiş
Beşiktaş ACM'de duruşma salonuna alınıncaya kadar kadın tutsaklar yazın sıcağında, kışın soğuğunda ringte beklemek zorunda.
Gerekçe olarak da, erkekler kalabalık olduğu için hücrelere onları koyduklarını, kadınlara da yer kalmadığını ileri sürüyorlar. Pislik içindeki tuvaletlerde bir çöp tenekesi bile yok. Ped değiştirmek zorunda kaldığımızda kirli olanı atacak bir çöp yok...
Bir diğer sorun ise, kendi paramızla bile bilgisayar aldırma hakkımızın elimizden alınması. Yasada böyle bir hak var.
Kullanmak istediğinizde idare Gözlem Kurulu "güvenlik" gerekçesiyle olumsuz yanıt verdi. İnfaz Hekimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi de bu kararı onaylayınca davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AHİM) taşıdım bekliyorum...
Sonuç olarak, mapusluk zor zanaat!
Ama ben Nazım ustayı dinliyorum en başından beri... Okuyorum, yazıyorum... Ha bir de sevdiklerimle beklediğim özgür günlerde neler yapacağıma dair sevinçli, güzel düşler kuruyorum. (FE/BA)
* Füsun Erdoğan'ın mektubunun tam metni için tıklayın.
** Hapis Gazeteciler "Suç"larını Anlatıyor yazı dizisinde yer alan diğer mektupları okumak için tıklayın.