almanya’da stk’lardan birisinde gönüllü olarak çalışan bir arkadaşımdan, stk’nın faaliyet gösterdiği yerel yönetimlerin proje bazında kendilerini desteklediğini öğrenmiştim. sonra başkaları da doğruladığı için zaman zaman bunu farklı sivil örgütlenmelerinde savundum ve dile getirdim. aslında tam olarak orada olduğu gibi olmasa da türkiye’de de benzer tutumun olduğunu, devlet ve yerel yönetimlerin, belirli bir ölçüt ve kuralı olmaksızın, çeşitli örgütlenmeleri desteklediğini yakından biliyorum. şu anda merkezi ve yerel yönetimlerde olan akp de aynı biçimde davranıyor ve tıpkı toplumu kendisinden yana olanlar ve olmayanları kastederek yüzde 51-49 olarak ikiye böldüğü gibi kendi politikalarına koşut olan ve onları destekleyen toplum kesimleri ve onların kurdukları ve dahil oldukları örgütlerle, öyle olmayan ve davranmayanlara açık ve somut olarak farklı davranıyor. yer yer bunu açıktan ifade ettiklerine de tanık oldum.
kas hastalıkları derneği
bunun örneklerinden birisi daha hafta içinde yaşandı. istanbul büyükşehir belediyesi kas hastalıkları derneği’nin yeşilköy’deki kendi inşa ettirdiği, 22 yıldır içinde çalışmalarını sürdürdüğü üç katlı dernek binasının boşaltılmasını istedi.
bugün için tedavisi mümkün olmayan, çoğu kalıtımsal ve ilerleyici özellikte, bazı türlerinde erken ölümlere sebep olan genetik hastalıklarla mücadele eden ve tamamına yakını tekerlekli sandalyede yaşayan, çoğu kez evlerinden bile çıkmakta zorlanan, sahte ve yanıltıcı tedavilerle umutları ve hayalleri çalınan kas hastaları, olimpiyatlara ev sahipliği yapmak isteyen bir belediye tarafından kiracısı olduğu arsadan sokağa terk edilmek isteniyor.
üstelik de yanlış anımsamıyorsam son beş yılda sanırım üçüncü kez aynı olaylar yinelenerek kamuoyuna yansıdı. her defasında onlarla birlikte oldum ve elimden geldiğince duyurdum, düzenledikleri eylem ve etkinliklerde bir “aktivist” olarak yer aldım.
bu defa gelen çağrıdada aynı şeyler yineleniyordu. dernek yöneticisi ve gönüllüleri, kas hastaları ve yakınları öncekilerde olduğu gibi “derneklerini korumak ve direnmeye” çağırıyorlardı.
istanbul’da olmadığım için gitme olasılığım yoktu ama duyurabilirdim. duyarlı olduğunu bildiğim kişilere çağrıyı yönlendirdim ve haber verdim.
belediyenin tutumu
sonrasında konuyla ilgili bir bilgi daha ulaştı. buna göre büyükşehir belediye başkanlığı, boşaltma isteminden vazgeçtiklerine dair bir “not”u sosyal ağlardan birisinden kamuoyuna duyurmuşlar. dernek yetkililerinin yaptıkları ikinci açıklama aslında her şeyi çok iyi anlatıyor:
“ibb tarafından derneğin tahliyesi kararından ‘bu eğitim-öğretim yılı sonuna kadar’ vaz geçileceği bilgisi sözlü olarak alınmış, ardından bakırköy kaymakamlığı’ndan yapılan yazılı tebligatla ‘tahliye işleminin ikinci bir talimata kadar’ ertelendiği ifade edilmiştir.”
öncelikle ilişkinin kuruluş biçimine ve sonrasındaki “resmi ifade”ye dikkâtinizi çekmek istiyorum.
öncelikle belediye arsasının kiracısı olan dernekle doğrudan bir ilişki kurmuyor. ikincisi bundan daha da önemli aslında. bölgenin mülki amiri sıfatıyla bakırköy kaymakamlığı konuyla ilgili aracılık ediyor ve “ikinci bir talimata kadar tahliye işlemini erteliyor.”
böyle bir olayda bir kamu yöneticisinden beklenen tutum “kamu yararı”na hizmet sunan bir derneğin tarafını tutarak, derneğin faaliyetlerinin sürdüğü müddetçe böyle bir talebin söz konusu olamayacağını, kamu adına sahip çıkılacağını bildirmesi, ya da eğer derneğin faaliyetlerinin “kamu yararı”na olmadığı saptamasını yapmışsa bunun gereğini yapmasıdır. oysa o “erteleme” diyerek derneğin üzerinde belediyeye koşut bir tutumu almış oluyor. her iki nokta da ortada bir “koşutluğun” olduğunu net olarak ortaya koyuyor.
aslında bu tarz ve üslup bana yadırgatıcı gelmiyor. çünkü dün medyada yer alan ve başta engelliler olmak üzere, insan haklarına duyarlı ve bilinçli kesimin tepki gösterdiği bir haberin spotu şöyleydi:
“ak parti tekirdağ milletvekili ziyaeddin akbulut, hükümetinin engelliler için çıkardığı yasaları hatırlatarak, ‘2005 yılında çıkardığımız yasa ile biz engellileri insan yerine koyduk, adam yerine koyduk’”
buradan çıkarılacak tek sonuç ise aslında haberin içinde yer alıyor:
buna verilecek tek karşılık ozanın söylediği: “tut ki ölem!”
sivil toplum örgütlerine yönelik tutum
demokrasinin ve sivil toplumun geliştiği ülkelerde yönetimlerin kamu yararına faaliyetlerde hiçbir ayrım göstermeksizin tüm yurttaşları ve onların kurduğu örgütlere aynı biçimde davrandığı görülür. hükümetlerin kendi yandaşlarına “ayrıcalıklı”, karşıtlarına ise “ayrımcı” davrandığı yerlerde, toplumun kutuplaşması, giderek çatışması ve bunun da başta toplumsal barış olmak üzere bir arada yaşama iklimini, ortamını ve kültürünü yok etmesi kaçınılmazdır.
çok belli ki belediyenin ve mülki yönetimin bu tavrının “iki önemli” nedeni vardır.
ilki derneğin başkanı sevgili prof. dr. coşkun özdemir’in iktidara ve yaptığı yanlışlara tepki göstermesi ve bunu her fırsatta dile getirmesidir. çağdaş demoksilerde böyle bir nedenin kabul edilebilir bir yanı yoktur.
ikinci neden ise ondan daha vahimdir: akp açısından her konu sağlanan “rant” ve “çıkar”a göre belirlenmektedir. gezi parkı ve benzer binlerce örnekte görülen bu gerçek, 200 metrekarelik bir arsanın sağlayacağı “rant”a kadar inmiştir. aslında geçmişine bakılsa belediyenin şöyle ya da böyle “el koyduğu” ya da “mülkiyetine geçirdiği” yerlerden azami rantı elde etmeye çalıştığını da başka somut örnekleriyle her gün yaşıyoruz.
“geri adım” mı?
bu noktada atılan geçici “geri adım”ın da bir tek gerekçesi olduğu çok belli. şimdi ülke bir yerel seçim dönemine girdi ve akp iktidarı kamuoyunun verdiği ya da vereceği tepkiden çekiniyor!
kamuoyunun bu noktada bu örnektekine benzer tüm yanlışlara, aynı biçimde tepki vermesi umuduyla kasder’in çağrısını bir kez daha anımsatayım:
otuz beş yıldır kas hastalıklarıyla mücadele eden bu derneği (ve benzerlerini) korumak; hasta, engelli ve temel insan haklarını savunmak; kas hastalarının tek sığınağı, umudu, doğru bilgilenme kaynağı olarak ona sahip çıkmak; on yılların emeği, birikimi ve değerlerini yaşatmak ve kollamak amacıyla tüm hasta ve yakınları ile dernekler, aktivistler, aklı ve yüreği insandan, toplumdan, doğadan yana olan tüm duyarlı insanlar ve gönüllüler; hak temelli mücadele eden engelli ve engelsiz sivil toplum örgütleri, sendikalar, dernekler ve meslek örgütleri ve demokrasi ve özgürlüklerden yana olanlar kasder’in yanında olmalıdırlar. (ms/hk)