Geçenlerde Ermenistan Başbakanı Paşinyan geleceği inşa ederken “tarih, en iyi referansımız değildir” minvalinde bir söz söyledi. Kendi başına bu laflar çok "doğru" gibi gözükse de hangi bağlamda kime söylendiği elbette sonucu değiştiriyor. Nitekim Ermeni toplumundan hemen itirazlar geldi. Kimin ki değil, ama Ermeni kimliği çokça "tarih" üzerine kurulu. Onu diasporasıyla birlikte şekillendiren şeylerden biri soykırım, diğeri ise Dağlık Karabağ’dı. Kolayca sözlerle kurtulunamayacak denli güçlü bağlar.
Zira aynı günlerde “oralar eskiden hep bizimdi” lafları ve "şirin" afişler eşliğinde Aliyev hanedanlığı, Ermenistan'ı fetih şenlikleri yapıyordu.
Bir zamanlar küreselleşmenin tarihi, fetiş olmaktan çıkaracağı varsayılıyordu. Aksine bugün gele gele Tevrat'tan alıntılar eşliğinde insan kıyımı yapmaya ulaştık. Çoğumuz tarihin, insanların kendi hayatlarını üretirken yaptıklarının dışında bir şey olmadığının farkında. Fakat bu içine düştüğümüz vahşetten bizi azade kılmaya yetmiyor. Tarih politikacılar için çok kullanışlı bir kurgu. Nice ulus bu yalanların yeniden ve yeniden üretildiği gelişmiş birer torna tezgahı. 3. Dünya Savaşı'nın giderek tırmandığı şu günlerde özellikle neo-faşizmi düstur edinmiş politikacılar başta olmak üzere pastadan pay kapmak isteyen herkes tarihin olanaklarını "iyi" kullanarak bunu geniş topluluklar için kalın birer zihinsel prangaya dönüştürüp farklı biçimlerde cephelere sürüyorlar.
Bunun karşısında barış ve yeni bir dünya yaratma talepleri de yükseliyor. Ancak özellikle ideolojik karmaşa tarafından şekillendirilen bütün gayretlere rağmen bir umut olamama hali bugünün maalesef baskın durumu.
Petrol-doğalgaz kimin olacak?
Venezuela'da da son günlerde tazyiki artan ölçüde bir "tarih" olayı yaşıyoruz. Erdoğan'la kol kola olmaktan yüksünmeyen Latin milliyetçisi Maduro(1) yönetimi, kökeni 1700'lere kadar uzanan kendince bir haksızlığı gidermek için kolları sıvadı.
Hikâyenin düğümlendiği yer Guyana'nın İngiliz sömürgesi olduğu dönemde, 1899 tarihli sınır tahkimi kararına göre Esequibo Nehri'nin batı sınırı olarak belirlenmesi. Venezuela yönetimi bu tarihte ABD ve İngiltere arasında Venezuela aleyhine gizli bir anlaşma yapıldığını ve bu anlaşmanın 1966'da Guyana'nın bağımsızlığını kazanmasının ardından bu sınırı tanımamasında belirleyici olduğunu iddia ediyor. Bu durum iki ülke arasında anlaşmazlığın bugünkü kaynağı olarak görülüyor.
Chavez'in başkanlığının ilk yıllarında bu sorun gündeme gelmişti. Çünkü Chavez yönetimine karşı ABD Esequibo'da askeri faaliyetlerini artırmıştı. Chavez buna karşı çıktı ancak olay büyümedi.
Ancak en son Eylül ayında BM 78. Genel Kurulu'nda konuşan Venezuela Dışişleri Bakanı Yvan Gil, Guyana hükümetiyle yaşadıkları Esequibo bölgesi anlaşmazlığıyla ilgili "ABD hükümeti, Exxon Mobil şirketini kullanarak Venezuela'nın petrol kaynaklarına el koymaya çalışıyor. ABD bizi doğal kaynaklar üzerinden Guyana ile bir savaşa sürüklemek istiyor, bölgede askeri faaliyetler artıyor" demişti. BM sorunu Uluslararası Adalet Divanı'na taşıdı ve taraflara gerilimi artırmayın çağrısı yaptı.
Aslında bu hikâyenin kaynağı elbette "tarih" falan değil, bugünün sorunları. Birçoğunuza indirgemecilik gibi gelebilir ama işin özeti bölgede bulunan petrol ve doğalgazın nasıl paylaşılacağı, kimin sonuçta servetine servet katacağı.
Guyana halkları İngiliz sömürgeciliğine karşı bağımsızlık için mücadele etmiş, nihayet 1960'larda bunu elde etmiş, kooperatif sosyalizmi diye yola çıkmış 80'li yıllardan itibaren ABD sömürgesine dönüşmüş küçük bir ülke. Ağırlığı kıyı bölgelerde yaşayan yaklaşık 800 bin nüfusu var. Zengin yeraltı ve doğal kaynaklara sahip. Son yıllarda anlaşmazlık konusu olan Esequibo'da gaz ve petrol olduğu açığa çıktı. Uranyum olduğu da varsayılıyor. Guyana 2019'da petrol çıkarmaya başladı. Üretim 2023'te günde yaklaşık 400 bin varile çıktı ve bunun 2024'ün sonunda yaklaşık 600 bin varile ulaşması bekleniyor. Özellikle Ukrayna savaşı sonrası başlayan "enerji krizi" nedeniyle Guyana petrolleri bütün uluslararası tekellerin ilgisini çekiyor. Çıkan petrolden bu güçlerin fayda sağladığı, savaş nedeniyle oluşan açığı kapatmak için özellikle ABD'nin Guyana'ya her açıdan desteğini artırdığı görülüyor.
#EnVivo| Encuentro con la Juventud en Defensa del Esequibo. https://t.co/DuwxY0jKAu
— Nicolás Maduro (@NicolasMaduro) November 30, 2023
Esequibo'yu savunma adı altında Maduro'nun gençlikle buluşması.
Dünyanın geleceği yok ediliyor
Genelde dünya basını Guyana'yı anlatırken ülke, petrol sayesinde şöyle zengin olacak böyle zengin olacak propagandasının arkasına sığınarak aslında dünyanın geleceğini çalıyorlar. Gerçekte petrol ya da diğer madenlerin çıkarılması meselesinden bölge halklarının payına doğanın yağması, artan iklim yıkımı ve savaş tehdidi düşüyor. Şu an petrolün bulunduğu yer, kuzeyde ve Atlantik Okyanusu'na açılan Parika nehri üzerinde ancak Esequibo'nun iç bölgelerinde de petrol olduğu varsayılıyor. Bu, çok daha kapsamlı bir yıkımın yolunu açabilir. Bu olmadan da yüzde 87'nin üzerinde orman örtüsüyle Güney Amerika'nın en yoğun ormanlık ülkelerinden biri olan Guyana son yıllarda orman kaybı yaşıyor. Bu oran yalnız 2019'da 22 bin 300 hektar olarak gerçekleşmiş. Bölgede yaşayan yerli halklar giderek orman kaybının artması nedeniyle gelecek için endişelerini dile getiriyorlar. Ancak buna karşı yeterince mücadele yok. Orman kaybının ana nedenlerinden biri kereste için ağaç kesimi, yeni tarım alanları açma, uyuşturucu ticaretiyle iç içe altın ve elmas madenciliği. Bunların hepsi elbette yasa dışı yapılıyor ancak kapitalizmin hukukuna uygun.
Maduro yönetimi ne yapıyor?
Ukrayna savaşının başlaması sonrası Biden yönetimi Arap ülkelerinden yeterli desteği bulamadı. Bunun üzerine petrol üretimiyle ilgili doğan açığı kapatmak üzere Venezuela'nın kapısını çaldı. "Adil bir seçim" karşılığında 2017'den bu yana uygulanan yaptırımlar hafifletildi. AB de yaptırımları sınırladı. Bunlar Maduro yönetimini rahatlattı. Günlük petrol üretiminin son dönemde 850 bin varile ulaştığı açıklandı. Bunun toplumun geneline henüz ciddi bir faydası yok. Ülkeden kaçış devam ediyor. Dünyanın sağına soluna dağılan Venezuelalı göçmenlerin sayısı 8 milyona yaklaştı.
Ancak önümüzdeki yıl devlet başkanlığı seçimleri yapılacak. Ciddi ekonomik ve sosyal sorunlar yaşayan toplumu Maduro'nun etrafında birleştirebilmesi için elbette bir "milli" meseleye ihtiyacı vardı. "Venezuela'nın güneşi Esequibo'dan doğuyor" türü sloganlar etrafında örülen kampanyanın bugün etkili olduğu görülüyor. Maduro karşıtı kesimler dahi bu "milli dava" için birleşmiş gibiler. 3 Aralık'ta Venezuelalıların Esequibo üzerindeki haklarını nasıl savunacaklarına dair 5 maddelik bir referandum yapılacak. Referandum maddelerinden birinde Esequibo'da yaşayanlara Venezuela kimlik kartı verilmesi türünden öneriler de var. Bu referandumdan "evet" çıkması halinde bu durumun askeri müdahaleye açık çek olacağı yönünde yorumlar yapılıyor.
Venezuela yönetimi yakın zamanda Guyana sınırına yasa dışı madencilikle mücadele türünden gerekçelerle asker kaydırdı. Benzer bir hamle Guyana'dan da geldi. Geçen hafta ise bölgedeki ABD'nin askeri müttefiklerinden Brezilya ordusu da Guyana sınırına hareket etti. 3. Dünya Savaşı'nın önde gelen aktörlerinden Rusya genel olarak Venezuela'yı desteklerken Çin mevcut sınırların değiştirilmesine karşı çıkıyor. Uluslararası basında olası Venezuela saldırısının Arjantin cuntacılarının Malvinas harekâtında uğradığı gibi bir hezimetle sonuçlanabileceği, bunun da Maduro'nun sonunu getirebileceği türünden spekülasyonlar yapılıyor. Böyle bir savaşta ABD'nin bütün gücüyle Guyana'nın yanında duracağı varsayılıyor. Guyana ordusu Venezuela'ya göre çok zayıf. ABD ve Brezilya Guyana'yı desteklerse elbette sonuç Caracas açısından hezimet olabilir. Kesin olansa bir savaş olursa asıl kaybedeceklerin bölge halkları ve doğa olacağı.
Sorular...
“Esequibo kimindir” sorusuna verilen yanıtlar büyük yalanlarla dolu. Örneğin binlerce yıldır burada yaşayan yerlilere kimsenin “ne yapmak istersiniz?” diye sorduğu yok. (Guyana'nın dokuz yerli halkı, çoğu ülkenin iç kesimlerinde yaşıyor ve yaklaşık 80 bin kişiler.) Bölgede yaşayan insanlar medyaya yansıdığı kadarıyla korku içinde. Savaş halinde Guyana devletinin kendilerini koruyabileceğini ve öyle bir kaygısı olduğunu da düşünmüyorlar. Umutlarını Uluslararası Adalet Divanı’nın Cuma günü vereceği karara bağlamışlar (Yazıyı hazırlarken henüz karar açıklanmamıştı). Barış içinde yaşamak istediklerini söylüyorlar.
Burada mesele asıl olarak "tarih" değil, ancak sömürgecilerin tahakküm hukuku ve ahlakına dayalı bir gelecek tarifi yapmak mümkün müdür? Yine sömürgecilerin belirlediği sınırları veri alarak ne derece yeni bir dünya tasavvur edilebilir? Tabii bu söylediğim en azından kendini "sol"da konumlandıranlar için geçerli bir soru. Maduro yönetimi artık Chavez'i bile pek sık anmaz oldu. Maalesef 21. yüzyıl sosyalizmi iddiası da çok gerilerde kaldı. Ancak Maduro'da "ilginçlik"ler de eksik olmuyor. Geçenlerde Troçki'nin 144. doğum gününü sosyal medyada kutladığını görünce şaşırdım. Fakat bu Google’a göre ilk değilmiş, meğer 2019'da da Troçki'yi övgülerle ölüm yıl dönümünde anmış. Hayat bu, hep yeni bir şeyler öğrenme imkânı sunuyor...
Bugünlerde haritalar serip tarihe yapılan atıflar artık sıradanlaştı. Özellikle Türkiye'de yaşayan insanlar neo-Osmanlıcı emperyalist politikaları içselleştirip, normalleştirdiler. Maduro, Erdoğan, Putin, Netanyahu, Aliyev türünden liderlerin yaklaşımlarının birbirine çok benzemesi ve bu karakterlerin "dost" olması da tesadüf değil. Hepsinin dayandığı büyük yalan "ulusal çıkar."
Zamanı geri döndüremeyiz ancak bu günümüzü ve geleceğimizi uluslar ve onların uydurma "tarih"inden kurtarabiliriz. Dünyayı tüm varlıklarıyla ve her açıdan bir bütün olarak düşündüğümüz takdirde ancak bir ütopyamız ve kurtuluş umudumuz olabilir. Gerisi büyük yalan... (AS/AÖ)
(1) Latin milliyetçiliğinin seyriyle ilgili merak duyanlara bu yazıyı önerebilirim