Kısa bir süre önce Lübnanlı Akademisyen ve yazar Gilbert Achcar’ın Gazze Felaketi: Soykırımı Tarihsel Perspektiften Okumak kitabı Türkçeye çevrildi[1]. Siyonizmin köklerinden İsrail’in bir ‘Yahudi Devleti’ olarak tasarlanışına, Holokost anlatısından ABD, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerce sağlanan dokunulmazlık kalkanına kitap, ismindeki ‘tarihsel perspektife’ denk düşen değerli bilgiler içeriyor.
Gelgelelim yazar, kitabın başında uzunca bir yazı ile başta Hamas olmak üzere Filistinli örgütlerin mücadele yöntemlerini eleştiriyor, talep ettikleri haklara ancak ‘şiddet içermeyen yöntemlerle ulaşabileceklerini’ ısrarla vurguluyor. Aktarılmak istenen kısaca şu: ‘Hamas Gazze’ye ve Filistin’e felaket getirdi, İsrail’in radikalleşmesine sebep oldu, şiddet içermeyen eylemlerle daha başarılı olabilirdi’. Achcar’a göre: “Bu hareketin Filistin ve Arap çevrelerinde yükselişi, İsrailli Yahudilerin en gerici liderlerin arkasında toplanmasına ve bölge tarihinin önceki aşamalarında hiç görülmemiş bir düzeyde birleşmesine yol açmaktadır”.
Fakat bugün 60 bine yakın insanın hayatını kaybettiği, yerleşim yerlerinden eser kalmadığı, savaş suçlarının her türlüsünün birbiri ardına işlendiği Gazze’deki soykırımın tarihselliğini konuşmadan önce, en başa böyle iddialı ifadeleri koymak ne kadar tutarlı? Ya da madem Hamas’ın tercihleri ile söze başladık, denklemin tam tersinin de geçerli olamaz mı? Yani İsrail’deki kronikleşen radikalleşmenin ve Gazze’ye yönelik onlarca yıldır uygulanan ablukanın mücadele biçimlerini belli şekillerde belirlediği de en az Achcar’ın olasılıklar üzerinden giden eleştirileri kadar konuşulmaya değer değil mi?
Mesela Achcar, Filistinli grupların şiddet kullanımını eleştirmek için Hamas’ın 2024 yılında çatışmada ölen lideri Yahya Sinvar’a ait “Kim dört sapanla nükleer güce sahip bir devlete karşı koymak ister?” sözünü hatırlatıyor. Fakat 2018 yılında sarf ettiği bu sözlerinin devamında Sinvar, "Savaş ile hiçbir şey elde edilemez. Ben, İsrail ile asla savaşmam demiyorum ancak daha fazla savaş istemiyorum diyorum. Tek isteğim ablukanın kaldırılması. (...) Gazze'deki ablukanın devam etmesi halinde bir patlamadan kaçış yoktur" şeklinde konuşmuştu – ki yaşananlar düşünüldüğünde sözlerin tam hali kulağa daha anlamlı geliyor.

Hamas’ın 7 Ekim tercihi
İşin ilginci başta karşımıza çıkan fikirlerin-eleştirilerin tarihsel tutarsızlığı, kitabın devamında aktarılan tarihsellik içerisinde de görmemiz mümkün. Achcar, önce Hamas’ın 7 Ekim tercihi hakkında şunları söylüyor:
“Hamas’ın yanlış hesaplamasındaki en kötü kusurlardan biri İsrail’in tarihinde gördüğü en sağcı hükümet ile yönetiliyor olma, içlerindeki Filistinlilerin tarihi topraklarından sürülmelerini açık açık savunan insanların bulunma ve Şerit üzerinde soykırımcı bir savaş başlatıp onu yeniden kalıcı bir şekilde işgal etmek için tüm uygun fırsatları kullanmaktan tereddüt etmeyecek Filistin karşıtı ırkçılarla dolu olma gerçeğini dikkate almamasıydı.”
Fakat ‘İsrail’in en sağ iktidarı’ 7 Ekim ile birlikte başa geçmedi. Achcar’ın da kitabın devamında söylediği üzere, “İsrail’in genetiğine işlemiş olan aşırı sağa kayış gerçekten de 1967 yılındaki işgalle ciddi şekilde artmıştı”. Hatta İsrail içinde konu ‘Filistin’ olduğu zaman siyasi kampın ‘güvercinler’ ile ‘şahinler’ olarak değil; ‘akbabalar’ ile ‘şahinler’ diye ayrıldığını, zira özü itibarıyla siyasal mutabakatın sarsılmaz olduğu, kitapta gayet güzel bir şekilde açıklanıyor. İsrail yetkilileri de dahil olmak üzere kullanılan alıntılardan bahsetmek gerekirse eğer şu iki ifadeyi örnek gösterebiliriz: “Gerçekte mesele ülkenin geleceği için en önemli konuları, yani Batı Şeria’nın kontrolü, Gazze’nin bloke edilmesi ve Yahudi olmayan yurttaşların statüsüne geldiğinde İsrailli Yahudiler hiç olmadığı kadar birleşmiş haldedirler”, “İsrail ideolojik açıdan derin bir şekilde kutuplaşmış halde değildir. Şimdiden bir etnokrasiye dönüşmüş haldedir ve hiçbir büyük siyasi parti bunu değiştirmek istemiyor.”
Tam da bu kronikleşen sağa kayış, Filistinli güçlerin elindeki stratejik-taktik kartların sayısını da epey azaltmış olamaz mı? Olasılıklar üzerinden tarihi okumak yerine İsrail içindeki sivrilmenin ya da Gazze’ye dayatılan ablukanın sürdürülememezliğinin etkilerini değerlendirmek gerekmiyor mu? Bütün devlet yapısı yerli Filistin nüfusunu bir şekilde gönderme/yok etme yoluyla ‘savunulabilir sınırlar içerisinde Yahudi çoğunluk sağlama’ üzerine dayanan İsrail’den söz ediyorsak, nasıl olur da ‘geri dönme hakkı’ için Tel Aviv’in iç siyasi bölünmelerine bel bağlayabiliriz?
Hamas’ın başlattığı hareketi sadece ‘İslami mistisizmin büyüsü’ olarak açıklamak, meseleye indirgemeci yaklaşmak demektir. Böylesi bir yaklaşım her şeyden öte onlarca yıllık bir vahşetin, insansızlaştırmanın, açlığın, susuzluğun ve işkencenin yarattığı Gazze’nin koşullarını önemsizleştirme demektir. Hiçbir siyasi ‘yanlış’ bugünkü gibi bir soykırımın gerekçesi olamaz. O sebeple başlığı ‘soykırımın tarihsel perspektifi’ olarak belirlenilen bir kitapta ilk olarak bu ‘yanlışlardan’ söz etmek, hatta soykırımın kısmi sorumluluğunu da Hamas’a yıkmak kitapta da geçen tarihselliğe aykırıdır. Aksi takdirde Nazilerin açık hava toplama kampına dönüştürdüğü Varşova Gettosu'nda silahlanıp ayaklanan Yahudiler için de mi aynı şeyi söyleyeceğiz? ‘Nazilerin ekmeğine yağ sürdüklerini, zira bu ayaklanmadan sonra çok kan döküldüğü; oysa Nazi Almanyası içerisindeki çözülmelerini beklemelerinin daha doğru olacağı’ gibi bir yaklaşım hiç sağlıklı olur mu?
Bu açıdan Gazze Felaketi kitabı için geniş bir dipnota ihtiyaç var.
Künye
Gazze Felaketi: Soykırımı Tarihsel Perspektiften Okumak
Gilbert Achcar
Dizi Editörü: Güven Gürkan Öztan
Çevirmen: Akın Emre Pilgir
Yayıma Hazırlayan: Masis Kürkçügil
(KA/TY)







