Bersun Kılınç’ın Empoword Journalism için kaleme aldığı bu yazı, Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi ve Eylül 2024 bianet stajyeri Ege Tonga tarafından Türkçeye çevrildi.
Uyarı: Bu makale, kadınlara yönelik şiddet, kadın cinayeti ve cinsel saldırı gibi hassas konuları ele almaktadır.
Son zamanlarda, filmlerin ve televizyonun insanların davranışlarını ne ölçüde etkilediği, dünya genelinde tartışmalı bir konu. Filmlerin ve televizyonun birçok açıdan insanlar üzerinde bir etkisi olduğuna tamamen katılıyorum; ancak televizyonun etkisinin sinemaya göre daha fazla olduğunu düşünüyorum.
Bu yazıda, Türkiye’deki drama dizileri ile yüksek kadın cinayeti oranı, kadınlara yönelik şiddet ve cinsiyet ayrımcılığı arasındaki ilişkiyi göstermek istiyorum. Ayrıca, televizyon dizilerinin toplumları nasıl dönüştürdüğünü ve toplumsal alanda nasıl gözle görülür değişiklikler yarattığını da ele alacağım. Bununla birlikte, Türkiye’nin yayın düzenleyici kuruluşu olan RTÜK'ün faaliyetlerini de eleştirel bir bakış açısıyla inceleyeceğim.
Televizyon, günümüz dünyasında kitle iletişim aracı olarak kilit bir rol oynuyor. Bu cihazlar, 21. yüzyılın iletişim teknolojilerinin bir sonucu olarak karşımızda duruyor. Bu teknolojiler, 20. yüzyıla kıyasla yeni sosyal normların oluşumu üzerinde tartışmasız etkiler yarattı. İletişim cihazlarının günlük kullanımı, medya üreticileri tarafından yayılan mesajların etkisini genişletti. Bu nedenle, televizyon programlarının içerik üreticileri, manipülatif ve normatif fikirlerin belirleyicilerinden biri haline geldi.
Dizilerin verdiği zararın tespiti
“Dizilerin Şiddet Karnesi 2", Türkiye’deki dram dizilerinin olumsuz sonuçlarını gösteriyor. Rapor, Türkiye dizilerindeki cinsiyet ayrımcılığı, kadınlara yönelik şiddet, kadın cinayeti ve ilgili konuların izleyicileri benzer davranışlar sergilemeye teşvik ettiğini ortaya koyuyor.
Raporda, 2019 yılında yayınlanan Türkiye dizileri incelenmiş ve araştırmada analiz edilen dizilerin farklı yönlerden zararlı olduğu tespit edilmiştir. “Sen Anlat Karadeniz” adlı televizyon dizisinin 56. bölümünde, kadına karşı şiddet sahneleri şu şekilde: “Erkek, kadını kolundan çekiyor”, “erkek, kadını kafasından yakalayarak yere atıyor”, “erkek, kadına tokat atıyor”, “erkek, kadını yatak odasına kilitliyor”, “erkek, kadını kolundan yakalayarak evden atıyor”, “erkek, kadını saçından çekerek arabadan silah zoruyla çıkarıyor ve rehin alıyor”, “erkek, kadını silah zoruyla arabaya bindiriyor”, “erkek, kadını saçından tutup çekiyor ve sonrasında tokat atıyor”, “erkek, zor kullanarak kadına ilaç veriyor.”
Televizyon dizilerindeki yüksek şiddet temsili, bu tür eylemleri normalleştirirken izleyiciler için cazip hale getiriyor (Türkoğlu, 2014). Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2020 raporuna göre, Türkiye'de 2020'nin ilk yedi ayında erkekler tarafından 182 kadın öldürüldü. Platformun verilerine göre, kadınlar öldürülürken sıklıkla ateşli silahlar kullanıldı. Öte yandan, 100 kadının ölüm nedeni şüpheli olarak kayıtlara geçti. Aynı platform, 2019 yılında erkekler tarafından 474 kadının öldürüldüğünü rapor etti. Raporda ayrıca, sekiz dizide silah temsili ve silah söylemini de analiz edildi. Sonuç, izleyicilerin silahları ve benzeri nesneleri kullanmaya teşvik edildiğini gösteriyor. Raporda belirtildiği gibi, tabancalar, bombalar, tüfekler, el bombaları, bıçaklar, pompalı tüfekler ve uzun namlulu silahlar, sekiz farklı dizinin toplam sekiz bölümünde 300 sahnede gösterildi ve bahsedildi. Sonuç olarak, televizyon programlarındaki silah temsili ile cinayet aleti olarak silah kullanımı arasındaki ilişki oldukça açık.
RTÜK’ün “Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması (2018)” raporuna göre, Türkiyeli izleyiciler 2018 yılında ortalama günde 3 saat 34 dakika televizyon izledi. Aynı rapor, yerli dizilerin Türkiye'de haberlerden sonra en çok izlenen programlar olduğunu gösteriyor. Diğer bir deyişle, Türkiyeli izleyiciler haberlerin ardından en çok eğlence programlarını izliyor. Televizyon dramaları, Türkiye’de kritik bir yer tutuyor. Ayrıca, Türkiye dizilerinin çoğunun izleyicisinin eğitim seviyesi düşük olan kişiler olması endişe verici bir durum. Bu nedenle, eğlence programlarının eleştirel analizi ve bu programların Türkiye toplumunu nasıl yeniden şekillendirdiğini anlamak, toplum psikolojisinde önemli bir rol oynuyor.
Kurallar ve düzenlemeler
Türkiye’deki dram dizilerinde şiddetin varlığı endişe verici, çünkü televizyon senaryoları bu tür içerikleri yansıtmaktadır. BBC Türkçe’nin bir haberine göre, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü, 2011 yılında birçok Türkiyeli kadının federasyonu arayarak, bir Türkiye dizisinde tecavüze uğrayan kadın karakterle benzer şekilde tecavüze uğradıklarını bildirdiğini belirtmiştir. Bu durum, bir televizyon dizisinde hangi konunun ele alındığı kadar, o konunun nasıl işlendiğinin de önemli olduğunu gösterir. İzleyiciler, televizyon karakterlerinin davranışlarını içselleştirmeye yatkındır.
Gelişmiş her ülkede bir yayın düzenleyici bulunur. Birleşik Krallık’ta OFCOM, yayınları düzenlerken, Türkiye’de bu görev RTÜK’e ait. Ancak düzenlemelerin, medyanın özgürlüğünü kısıtlamak yerine kamu sağlığını korumayı hedeflemesi gerekir. RTÜK, günümüzde Türkiye televizyon sektöründe tam tersi bir yaklaşım sergilemekte. “Dizilerin Şiddet Karnesi 2” adlı araştırma, dikkat çekici bulgular sunmaktadır. “Buzlu ve ses kesintili sahne” kategorisinde alkol, kanama, küfür, argo ve kan lekeleri gibi unsurlar, RTÜK tarafından sekiz televizyon dizisinde uygunsuz olarak sınıflandırılmıştır. Ancak, bu dizilere şiddet içeren senaryolar nedeniyle herhangi bir ceza verilmemesi, RTÜK’ün kendi düzenlemeleriyle çelişki gösterdiğini ortaya koyuyor.
Yukarıdaki göstergeler, mevcut Türkiye drama endüstrisinin ve yayın düzenlemelerinin değişmesi gerektiğini anlamak için yeterli neden sunuyor. Eğitim, gelişmiş bir ülke yaratmanın temel bir bileşeni ve televizyon endüstrileri, gelişmiş nesiller ve toplumlar oluşturma konusunda kritik bir rol oynuyor. Özellikle Türkiye gibi gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde, medyanın çoğu aracı, insanları olumsuzluk ve şiddetle beslemek yerine eğitmek için kullanılmalı. Bu nedenle, yayın düzenlemelerinin uygunluğunu sağlamak hayati öneme sahip; çünkü kurallar ve düzenlemeler mantıklı ve net olduğunda, kimse toplum sağlığına zarar veremez. (BK/TY)