"Düşünün; bir insanın, 20 günden fazla hücrede kaldığı zaman sağlığını koruyamayacağı düşünülmüş ya da kanıtlanmış olmalı ki, mahpuslara verilen hücre cezaları yasa olarak 20 günü geçmiyor. Ama ağırlaştırılmış müebbetlikler, aynı şartlarda, adlilerde 30, siyasilerde ölene kadar tek kişilik hücrelerde tutuluyorlar."
Ağırlaştırılmış müebbet demek; Kaldırılan idam cezasının yerine getirilmiş; bir insana verebilecek en büyük, en ağır hapsi cezası demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek; Siyasi tutsaklar için, ağırlaştırılmışın ağırlaştırılmışı müebbet bir hapis cezası demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek; 8m²'lik bir hücrede ölene kadar tek başına kalmak demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek; bir avuç toprağın bir tek ağacın, bir tek çiçeğin, bir tek yeşilliğin, bir tek insanın bile bulunmadığı; hepsi hepsi 36m²'lik, tepeden tırnağa beton bir havalandırmaya bile, gün içinde, temiz hava almak ve güneş ışınından faydalanmak için 3 saatten fazla çıkarılmamak demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek; Ziyaret hakkının 15 günde bir, 1 saatle sınırlandırılmış olması demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek; bir saatlik zaman dilimi içinde/aynı anda birden fazla kişi ile görüşememek demektir. Yani ağırlaştırılmış müebbet demek; annene babanı, kardeşlerini, çocuklarını yani aileni bir daha asla yan yana göremeyecek olman demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek; diğer insanlar bir yana; yeğenlerini, kuzenlerini, amcalarını, dayılarını, halalarını, teyzelerini, eniştelerini görmekten, onlarla konuşmaktan bile ömür boyunca men edilmiş olman demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek; hapishane şartlarında tedavisi mümkün olmayan, her an ölümüne sebebiyet verebilecek bir hastalığa yakalanmış olsan bile, asla hapishane dışına çıkarılmayacak, asla tahliye edilmeyecek olman demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek; hapishanedeki diğer tutuklu ve hükümlülerle bile görüşüp sohbet etmekten mahrum bırakılmış olman demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek, bir insana; bir kitaplığın, bir sehpanın, birkaç tabağını koyacağı küçük bir rafın, üzerinde bulaşıklarını yıkayabileceği küçük bir tezgâhın, bir kuru boya kaleminin bile çok görülmüş olması demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek; hiç kimseyi öldürmemiş olsan bile, mahkemenin, örneğin, "mevcut düzeni/sistemi zorla değiştirmeye kalkıştığına..." kanaat getirmesi halinde, bu ceza ile cezalandırabilecek olman demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek; devletin; varlığına ve zulmüne itiraz edenlerden; daha iyi bir düzen, daha iyi bir hayat talep edip bunun için çabalayanlardan; kendi hukuksuzluğuna ve terörüne boyun eğmeyenlerden intikam almaya kalkışması demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek; evrensel hukuk kurallarının, temek insan hak ve özgürlüklerinin yok edilmesi; ayaklar altına alınıp çiğnenmesi demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek; İmralı Adası'nda Abdullah Öcalan, F Tipi Hapishanelerde yüzlerce tutsak demektir. Ağırlaştırılmış müebbet demek; bir hücrede, tek başına ölüm demektir. |
İsmim Hasan Şahingöz. 1971 doğumluyum. Yozgat’ın Şefaatli ilçesindenim. “Anayasal Düzeni Zorla Değiştirmeye kalkışma…” iddiasıyla suçlanıp, Dev Sol davasında yargılandım, bu suçtan ceza aldım. Bu ceza nedeniyle de 20 yıldır hapisteyim. İdam cezası almıştım. Dosyam onaylanmak üzere, diğer idam cezaları ile birlikte mecliste bekliyordu. Ancak 2002 yılında idam cezası kaldırılınca cezam, yargılanıp ceza aldığım Ankara 2 Nolu DGM tarafından otomatik olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrildi.
Bana daha önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmemişti çünkü Türkiye’nin ceza yasalarında, daha önceden, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası diye bir ceza yoktu. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, mevcut cezalar içinde en ağır ceza olarak, 2002 yılında, kaldırılan idam cezasının yerine getirildi. Böylelikle, kaldırılan idam cezasının yeri, idamı pek de aratmayacak yeni bir ceza ile doldurulmuş oldu.
İdamdan daha iyi değil mi?
Hiçbir ceza idamdan daha ağır olmayacağına göre, bu durum benim ve benim durumumda olanlar için olumlu bir gelişme gibi görünebilir ama değildi.
Çünkü 1984’ten beri Türkiye’de idam cezası uygulanamıyordu zaten. Üstelik idam cezalarının infazı ile ilgili son karar TBMM’de idi. Yani mahkemeler sizi idam cezasına mahkûm etti diye, kesinkes idam edileceksiniz diye bir durum söz konusu değildi. Dolayısıyla Meclisin kendisine ulaşan idam cezalarını onaylamadığı hallerde, idam cezasına çarptırılmış mahkûmlar, ceza yasasında bulunan idam cezasından sonraki en ağır cezayı çıkıyorlardı. Bu da karşılığı 36 yıl hapis olan, normal müebbet hapis cezası anlamına geliyordu. Ama idam cezası kaldırılıp, yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirilince, bizler açısından her şey değişti.
Meclis dosyalarımızı onaylamadığı takdirde (ki onaylamıyordu), diğer tutuklu ve hükümlülerle aynı haklara sahip olarak 36 yılı yatıp tahliye olma imkânımız vardı. Ama cezalarımız idam cezasından ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilince, tahliye imkânımız tamamen ortadan kaldırıldı ve cezamızın infazı, “Tek kişilik hücrede ölene kadar hapis”e dönüştürüldü.
Siyasi mahkumlara “özel”
Bu “ölene kadar hapis”lik, sadece siyasi nedenlerle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış mahpuslar için geçerli. Adli davalarda, ağırlaştırılmış müebbet hapisliğin karşılığı, “tek kişilik hücrede ölene kadar” değil, “Tek kişilik hücrede 30 yıl hapis.”
Anlaşılan, vatandaşların birbirine karşı yaptıkları devleti pek rahatsız etmiyor. Ama kendisine karşı bir itiraz, bir başkaldırı olursa, bu kelimenin tam anlamı ile devleti çıldırtıyor. Ve tüm gücü ile kendisine itiraz edenlere, başkaldıranlara yönelik saldırıya geçmesine sebep oluyor. Tabi bu ülkede devletin yönetim biçimini ve anlayışını beğenmeyip itiraz edenler, genelde solcular, devrimciler, sosyalistler/komünistler ve yurtseverler olduğu için, haliyle devletin hışmının ilk hedefinde de her zaman onlar oluyor.
Örneğin hiç kimseyi öldürmemiş olsanız bile, savcılık ve mahkeme kimi delilere dayanarak, sizin “mevcut düzeni zorla değiştirip komünist bir sistem kurmaya kalkıştığınıza” kanaat getirdiği takdirde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alıp, tek kişilik bir hücrede ölene kadar hapis yatmanız mümkündür bu ülkede. Ama aynı ülkede, diyelim ki bir kadını öldüren birinin, ağırlaştırılmış müebbet aldığı takdirde, 30 yıl yatıp çıkması mümkündür.
Ağırlaştırılmış müebbetin farkı ne?
Ağırlaştırılmış müebbet asıl olarak çekilecek cezanın süresini belirliyor. Bir de verilen cezaların hangi şartlar içerisinde, nasıl çekileceğini/çektirileceğini belirleyen bir yasal düzenleme var ki, buna “infaz rejimi” deniyor. Bu “infaz rejimleri”de, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da yer alıyor.
2002’de idam cezası kaldırılıp, yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirildiğinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezanın infaz rejimi henüz belirlenmemişti. İki yıl sonra belirlendi ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirleri’nin İnfazı Hakkında Kanun’un 25. maddesi ile birlikte de 1 Haziran 2005’te yürürlüğe girdi.
Ne değişti?
Bu tarihten sonra yaşamımızda çok şey değişti.
5275 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2005’e kadar bizler, diğer tutuklu ve hükümlülerle aynı haklara sahiptik ve onlarla aynı şartlar içerisinde hapis yatıyorduk. Aynı gün bulunduğum üçlü hücreden zorla alınıp tek kişilik hücreye konuldum. Elbette ki ölene kadar olmak üzere…
Akabinde sırasıyla,
* Tam gün olan havalandırma saatim bir saate;
* Ayda dört kez olan aile ziyaret hakkım ikiye;
* Yine ayda dört kez olan telefon hakkım yine ikiye düşürüldü;
* 1. dereceden yakınlarım dışındaki akrabalarımla ziyaret yapma/ görüşme hakkım elimden alındı.
Annem, babam ve kardeşlerim dışında şu an kimse ziyaretime gelemiyor. Amcalarımı ve dayılarımı görmem yasak; yeğenlerimi görmem yasak, eniştelerimi görmem yasak. Kuzenlerimi görmem yasak! Tıpkı diğer tüm ağırlaştırılmış müebbetliklerin durumunda olduğu gibi…
Dahası biz ağırlaştırılmış müebbetlikler, altı üstü bir saatlik görüş sırasında, aynı anda birden fazla kişi ile de görüşemiyoruz. Ziyaretinize iki kişi diyelim ki annenizle babanız aynı anda geldiğinde, aynı anda ikisiyle birden görüşemiyorsunuz. Önce biri geliyor, yarım saat onunla görüşüyorsunuz; sonra o çıkıyor diğeri (anneniz ya da babanız) geliyor. Yani anlayacağınız, ağırlaştırılmış müebbetliklere anneleri ile babalarını bir arada görmeleri, bir aile fotoğrafı çektirmeleri bile yasaklanmış durumda.
Hastalanırsam?
Hükümlüler, hapishane şartlarında tedavisi mümkün olmayan bir hastalığa yakalandıklarında, tedavi amaçlı, tahliye edilme/ cezalarının infazına ara verilmesi hakkına sahipler.
Ama hükümlü olmamıza rağmen, ağırlaştırılmış müebbetlik olunca bu hakkımızda elimizden alındı. Haliyle hapishane şartlarında tedavisi mümkün olmayan, ölümcül bir hastalığa yakalansalar bile ağırlaştırılmış müebbetlikler kesinlikle tahliye edilmiyorlar. Bundan sonra da edilmeyecekler.
Eğer ağırlaştırılmış müebbetseniz böyle bir durumda, yüksek güvenlikli bir hapishaneden, yüksek güvenlikli bir hastaneye götürülecek ve orada doktorların gözetiminde ölümü bekleyeceksiniz.
Tabii diğer tutuklu ve hükümlülerin sahip olduğu, haftada 10 saatlik sohbet hakkından vb. bahsetmeme filan hiç gerek yok. Çünkü ağırlaştırılmış müebbetliklerin elbette ki böyle bir hakkı yok. Onların diğer tutuklu ve hükümlülerle görüşmesi yasak…
Tek kişilik hücre
Ağırlaştırılmış müebbetliklerin kaldığı tek kişilik hücreler, ağırlaştırılmış müebbetlikler için özel olarak yapılmış hücreler değil. Zaten F tipi hapishaneler tek kişilik ve üç kişilik hücrelerden meydana geliyor. Tek kişilik hücrelere cezaevi yönetimleri hücre cezası alanları koyuyor.
Tabii üçlü hücrelerde birlikte kaldığı insanlarla sorun yaşayıp, kendi isteği ile tekli hücrelerde kalmak isteyenler de oluyor. Cezaevi yönetimleri de -isteğe bağlı olarak- bu kişileri geçici süreliğine tekli hücrelere getiriyor. Ama bu kişilere herhangi bir hak sınırlaması filan olmuyor. Havalandırmaya tam gün çıkıyor, ziyaret, telefon vb. haklarını da aynı şekilde kullanmaya devam ediyorlar.
Ağırlaştırılmış müebbetliklerin zorunlu ikametgâhları da işte F tipi hapishanelerdeki bu tekli hücreler. Bütün hapishanelerde tekli hücreler vardır. L, D, T…F tipi gibi hapishanelerde de ağırlaştırılmış müebbetlikler varsa onlar da bu hapishanelerin tekli hücrelerinde kalıyorlardır.
Hücre cezası
Hücre cezası alanlar da oluyorYasa gereği, cezaevi disiplin kurulları en fazla 20 günlük hücre cezası verebiliyorlar. Dahası, cezaevi disiplin kurulunun verdiği herhangi bir hücre cezasının cezaevi yönetiminin uygulayabilmesi için, infaz hâkimliğinin onaylaması, yani verilmiş kararı yerinde bulması gerekiyor.
Ama hücre cezalarının uygulanabilmesi için, infaz hâkimliğinin onayı da yetmiyor, aynı zamanda, hücre cezası almış tutuklu ya da hükümlünün hücre cezasının çekmeye engel hiçbir sağlık probleminin bulunmadığını gösteren bir doktor raporunun olması gerekiyor. Haliyle cezaevi yönetimlerinin verdikleri, infaz hâkimliğinin onayından geçmiş hücre cezası, (bir günlük bile olsa) uygulamaya konmadan önce, hücre cezası çekecek olan tutuklu/ hükümlü rapor almak üzere doktora gönderiliyor.
Hücre cezası alan mahpuslar, bulundukları üçlü hücrelerden alınıp tekli hücrelere getiriliyorlar. Havalandırma saatleri bir saate düşürülüyor. Hücre cezasını çektikleri süre boyunca; ziyaret, telefon, sohbet, mektup alıp gönderme, televizyon gibi haklarından yararlanamıyorlar. Hücre cezaları bittiğinde bu hakları iade ediliyor ve getirildikleri üçlü hücrelere geri götürülüyorlar.
Ağırlaştırılmış müebbetliklerin sahip oldukları ve ancak sınırlı bir şekilde kullanabildikleri; ziyaret, telefon, mektup alıp gönderme, televizyon gibi kimi haklar dışında hücre cezası ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazı arasında hiçbir fark yok. Ama fazlası da var…
Düşünün; bir insanın, 20 günden fazla hücrede kaldığı zaman sağlığını koruyamayacağı düşünülmüş ya da kanıtlanmış olmalı ki, mahpuslara verilen hücre cezaları yasa olarak 20 günü geçmiyor. Ama ağırlaştırılmış müebbetlikler, aynı şartlarda, adlilerde 30, siyasilerde ölene kadar tek kişilik hücrelerde tutuluyorlar. Üstelik kendileri için bir doktor raporu şartı filan da aranmıyor.
Bir 5 günlük diğeri 1 günlük olmak üzere ben de 2 kez hücre cezası aldım. Tabi zaten tek kişilik hücrede olduğum için yerim değiştirilmedi. O günlerde havalandırma saatim zaten 1 saat olduğu için, havalandırma süremde de bir değişiklik olmadı. Kısacası, hücre cezası çektiğim günlerde mektup alamamak ve göndermek dışında (ziyaret günüme denk gelmemişti) durumumda hiçbir değişiklik olmadı.
Havalandırma
Havalandırma saatim şu an üç saat. Buradaki ağırlaştırılmış müebbetlikler olarak havalandırmaya üç saat çıkıyoruz. Yasalar, yine belirli yasalar/ kurallar çerçevesinde, ağırlaştırılmış müebbetliklerin havalandırma süresini cezaevi yönetimlerine bırakmış durumda.
Ağırlaştırılmış müebbetlikler, cezalarını çekmeye başladıkları anda, havalandırma hakkına da bir saatle başlıyorlar. Ama cezaevi yönetimleri “iyi hali” olduğunuza kanaat getirirlerse, diledikleri takdirde havalandırma sürenizi birkaç saat artırabiliyorlar (daha fazla değil), kanaatleri olumsuz yönde değiştiğinde de yeniden bir saate düşürüyorlar ya da istediklerinde düşürebiliyorlar. Yani 2-3 saatlik havalandırma, ağırlaştırılmış müebbetlikler için kazanılmış, kalıcı bir hak değil.
Diğer tutuklu ve hükümlüler havalandırmaya kışın en az 8 saat, yazın ise 12 saate kadar çıkabiliyorlar.
Toprak da ot da yok
Havalandırma, hücrelerin hemen arkasında bulunan 36 m²lik bir alan. Bu alanın tabanı beton. Yani havalandırma da ağaç bir yana bir gram toprak, tek bir ot bile yok ve elbette ki etrafı yüksek beton duvarlarla çevrili. Beton duvarların üzerinde dikenli tel örgülerle kaplı.
Bütün üçlü hücrelerin kendilerine ait havalandırmaları var. Tekli hücrelerde ise, bazı yerlerde 2, bazı yerlerde 3 mahpus aynı havalandırmayı birlikte kullanıyor. Havalandırma saatiniz geldiğinde gardiyanlar gelip hücre kapınızı açıyorlar; havalandırma saatiniz dolduğunda geliyorlar, sizi içeri koyup hücre kapısını üzerinizden kilitliyorlar. Bu durumda hücre pencerenizden havalandırmanızı görüyorsunuz, ama havalandırmaya çıkamıyorsunuz.
Havalandırmalar sadece betondan ibaret olduğu için havalandırma saatlerinde, betonun üzerinde volta atmaktan ve sandalyenizi çekip oturmaktan başka bir şey yapamıyorsunuz.
12 metrekare, 4,5 adım
Bulunduğumuz tekli hücreler -sanırım- kâğıt üzerinde 12m² ama bunun 3m² si tuvalet-banyo. Banyo-tuvaletin işgal ettiği yerin karşısında da bizim kullanamadığımız kalorifer peteğinin bulunduğu 2m²lik bir alan var yani yaşamımızı sürdürebilmek için bizler/geriye 7m²lik bir alan kalıyor.
Fakat bu alanda da; sabit bir ranza, sabit bir çelik dolap, plastik bir masa, plastik bir sandalye ve üzerinde televizyonun bulunduğu plastik bir sehpa var. Haliyle, hücre içinde rahat gezip dolaşmanızın, volta atmanızın imkânı kesinlikle yok. Ancak oturabilir ve yatabiliriz. Kalkıp dolaşmak, biraz yürümek istediğimizde, enlemesine hiçbir yere gidemezsiniz. Boylamasına da masaya, televizyona, ranzaya filan çarpmamak için, ancak eğilip bükülerek, en fazla, küçük adımlarla 8, büyük adımlarla 4,5 adım gidebilirsiniz.
Kitaplık yasak
Hücremde kitaplık yok, yasak. Yasak olmasa bile, kitaplık filan koyabilecek herhangi bir yer/boşluk yok zaten. Bu nedenle kitaplarımız masaların, yataklarımızın, çelik dolapların üzerinde duruyor. Tabii ki üst üste yığılmış olarak…
Bu üst üste yığma işini de fazla yapamadığınızdan isteseniz de çok fazla ihtiyaç duysanız da belli bir miktarın üzerinde kitap ve diğer yayınları (dergi vb.) hücrenizde tutamıyor, dışarı göndermek zorunda kalıyorsunuz.
Sadece kitaplığımız değil, bulaşık yıkmak için lavabomuz, tabaklarımızı koymak için bir rafımız, ekmeğimizi, çayımızı vb. koymak için bir dolabımız da yok. Bulaşıklarımızı tuvalette (kendisi aynı zamanda banyodur) yıkıyoruz. Tabaklarımızı kalorifer peteğinin üzerine koyuyoruz. Ekmeğimizi de, ranzamızın altına sürdüğümüz çamaşır leğenlerinin içinde tutuyoruz…
AİHM’in Öcalan kararı
Basından öğrendiğim kadarıyla Abdullah Öcalan’ın itirazı/ yaptığı başvuru üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ağrılaştırılmış müebbet hapis cezasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı buldu ve Türkiye’yi bu sözlşemeye aykırı davranmaktan mahkum etti.
Bu kararın ardından durumumuzda bir değişiklik olması, şartlarımızın iyileştirilmesi gerekiyordu. Çünkü Anayasanın 90. maddesi gereğince, Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı yasa yapamaz, yapsa da uygulayamaz.
Haliyle AİHM, “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, ‘hiç kimseye işkence yapılamaz; zalimce, insanlık dışı aşağılayıcı’ işlem yada ceza uygulayamaz’ diyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır” dedikten sonra, Türkiye’nin/AKP hükümetinin, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazını derhal durdurması ve yasa açıdan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun yeni bir düzenlemeye gitmesi gerekiyordu ama gitmedi…
Çünkü Türkiye bir hukuk devleti olmayı bir türlü başaramıyor. Hukuk devleti olmayı başaramadığından, haliyle Türkiye bağımsız ve tarafsız bir yargı sisteminden de yoksun. Türkiye’de iktidarı ele geçirenler, diğer devlet kurumlarını olduğu gibi, yargı sistemini de ele geçiriyorlar ve muhaliflerini sindirmek için bir sopa olarak kullanıyorlar. Tıpkı (dün diğerlerinin), bugün AKP’nin yaptığı gibi.
Tabii bu sopanın mağdurları da, her zaman değişmez bir şekilde devletin “terörist”, “bölücü” ilan ettiği solcular, sosyalistler/komünistler, yurtseverler oluyor.
Ve şimdi ben ve diğer ağırlaştırılmış müebbetlikler hukuka aykırı bir şekilde, ömür boyu olmak üzere, tek kişilik hücrelerde tutuluyoruz. (HŞ/AS)
* Hasan Şahingöz adres: Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevi, Tekirdağ