Başlık: Özdemir Asaf*
Son bir buçuk senedir içinde bulunduğumuz pandemi sürecinin en çok etkilediği meslek gruplarından biri de müzisyenler oldu. Sosyal güvencesi olmadan, yaşamını sahneye çıkarak idame ettirmeye çalışan müzik emekçilerinin bu süreçte uzun süre yalnız bırakıldıklarını gördük.
Kimisi ailesini geçindiremediği, kimisi temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamadığı için alternatif yollar aramaya koyuldu. Enstrümanını satmak durumunda olanından yaşam hakkından vazgeçenine kadar uzanan çaresizlik dolu acı haberleri duymaya başladık. Devletten yeterli destek alamayan müzisyenler kendi içlerinde dayanışma ağı kurarak online ev konserleri gibi alternatif yollar aradılar.
Can suyu
2020 yılı sonlarına doğru ise artık çözümün toplumsal dayanışmada saklı olduğunu düşünen çeşitli sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler harekete geçerek dayanışma kampanyaları örgütlemeye giriştiler. Bunlardan biri, geçtiğimiz günlerde “Dayanışma Yaşatır” sloganı ile müzik emekçilerine destek amaçlı yapılan online konserdi. Birçoğumuz yaşamımız boyunca hiç değilse bir kez olsun duymuştur bu cümleyi. Evet, “Dayanışma yaşatır”. Çünkü dayanışma aramızda can bulduğunda, can suyu olur bize.
Halk arasında dayanışma denince çoğumuzun aklına, köy yaşamının vazgeçilmez bir parçası olan, işlerin döngüsel olarak el birliğiyle yapıldığı imece usulü gelir. Böylece her evin işgücü açığı kapatılır. Bütün yapılacak işler, adeta yazısız bir hukuk sistemi, isimsiz bir sivil toplum örgütü varlığıyla yoluna koyulur. Bu toplumsal döngü, küçük ya da büyük ölçekli olsun, muhakkak birilerinin yaşamına dokunacak, bazısının yaralarını sağaltacak, çoğumuzun ise yarınlarına umut taşıyacaktır.
"Bahar gelecek"
Anadolu Müzik Kültürleri Derneği ve Ankara Kent Konseyi’nin müzisyenlere destek amaçlı düzenlediği ilk online konser geçtiğimiz yılın Aralık ayında gerçekleşmişti. “Müzik Üreticileri İçin Dayanışma Gecesi” başlığıyla, “Bahar Gelecek” sloganıyla düzenlenen gecede toplanan gelir yüzün üzerinde ihtiyaç sahibi müzisyene ulaştırılmıştı.
Sanat ve konser etkinliklerinin hala ötelendiği günlerde, yine Anadolu Müzik Kültürleri Derneği’nin müzisyenlere destek amacıyla düzenlediği ikinci konser, 19 Haziran günü gerçekleşti. Bu defa konsere Açık Radyo, İklimler ve Atölye Shiraz gibi farklı kurumların katkı sunduğunu ve ev sahipliğini paylaştığını gördük.
Haftalar öncesinde pek çok katılımcı sanatçı tarafından müzik emekçileri için videolu dayanışma çağrıları yapıldı. Konser bileti satışları Biletix üzerinden gerçekleşti ve konser derneğin YouTube hesabı üzerinden canlı olarak izlenebildi. Ercüment Gürçay’ın koordine ettiği, Cenk Güray’ın moderatörlüğünü yaptığı gecenin sanat yönetmenliğini Muammer Ketencoğlu üstlendi.
Toplumun sahip çıkması
Cenk Güray derneğin varoluş amacını kısa cümlelerle ifade ettikten sonra, “kamunun ve özel sektörün desteği ne kadar önemli olsa da, toplumun ve sanatçıların müzisyen dayanışmasına sahip çıkmasının da ayrı bir öneme sahip olduğunu” vurguladı. Bu ifadesi öyle sanıyorum ki, dayanışma ağının toplumun kendi öz bilinciyle yaratılması ve toplumsal farkındalığın bir katalizörü olacağı vurgusu taşıyordu. Güray’ın ilk dayanışma konserinden bu yana altını çizerek ifade ettiği bir başka husus ise, sanatı ve müzisyeni destekleyen bu tarz etkinliklerin kalıcı çözüm sunmasa da uzun vadede elde edilecek sanatçı haklarının kazanımı konusunda yol açıcı etki yaratacağını inancıydı.
Cenk Güray’ın giriş konuşmasından sonra söz alan Ketencoğlu, katkı sunan kurumlara teşekkürünü sunarak, İBB TV’den yayın alamadıklarını ve büyük engellerle karşılaştığını belirtti. “Güvenlik kaygısı yapılacak işin önüne geçti. Bu tür küçük ve büyük krizlerde kültür ve sanat ilk harcanan, dışlanan alan oluyor” cümlesi ile eleştirisini açık bir dille sunmuş oldu.
“Dünyanın her yerinde tek bir dil ve toplum yok. Türkiye’de konuşulan birçok dilde şarkılar duyacaksınız. Bu çeşitliliği sunmak benim için önemliydi.” M. Ketencoğlu
Çeşitlilik
Ketencioğlu, gece için 47 müzisyen ile bağlantı kurulduğunu, öncesinde yapılmış olan video kayıtlarının akustik olarak hazırlandığını vurguladı. Halk müziği geleneğinden beslenen Ketencoğlu, bu sebeple taraflı bir liste oluşturduğunu da gülümseyerek ifade etti. Repertuvarın, halk müziği ve Osmanlı-Türk müziğinin hem geleneksel hem de bugünün arayışlarını yansıtan eserler içermesi, Türkiye’de konuşulan birçok dilden şarkılardan oluşması çeşitlilik anlamında önemliydi. Böylece bir arada yaşayan birçok kültür müzik diliyle yan yana gelmiş oldu.
Dayanışma mesajları
Konser akışı Cenk Güray ve Muammer Ketencoğlu’nun karşılıklı diyaloğu ile sunulmuş, performanslarıyla takdim edilen müzisyenlerin müzikal kimlikleri ve çalışmalarından özenle bahsedilmişti. Müzikal videolar müzisyenlerin kendi imkanlarıyla önceden hazırlamış olduğu kayıtlar şeklinde sunuldu. Derneğin bir önceki konserinde olduğu gibi, yer yer canlı bağlantıya katılabilen sanatçılar olmasa da her bir videoda sanatçılar tarafından sosyal içerikli dayanışma mesajları yer aldı.
"Eşikte"
Ayşe Tütüncü, 27 yıl önce yazıp bestelediği ve hâlâ bugünü karşılayan “Eşikte” şarkısını söylemeye başladığında, Tütüncü’nün de dayanışma mesajında belirttiği gibi daha yapacak çok şeyimiz olduğuna tekrar inandım diyebilirim. Gördüm ki müzik ve müziğin dili ekrandan taşacak bir güce sahipti. Evet, bir konseri ekran başında izliyor olmak, müzisyenle ve mekanla fiziksel olarak aynı atmosferi solumanın yerini tutamaz. Fakat gerek yaşanılan salgın sürece ve gerek müziğin karşılaştığı başka engellere rağmen böylesine kenetli ve büyüyen çemberin olduğunu görmek insanı derinden etkiliyordu.
Sözleri Bülent Somay’a, bestesi Ayşe Tütüncü’ye ait “Eşikte” isimli şarkının ilk bölümü şöyle:
Az bir şey kaldı gündönümüne
Ağır akşamları gecelere bıraktık
Bir şehir çizdik gökyüzüne
Dokunmadığımız yüzler
Sürmediğimiz izler
Güle güle
Hepsinin adını tek tek saymak mümkün olmasa da gecede, birçok yaşayan dili temsil eden Janet& Jack Esim’dan Ayfer Düzdaş’a, farklı coğrafyalardan gelen Brenna Macrimmnon’dan Suren Asaduryan’a, çoksesli Ruhi Su Dostlar Korosu’ndan çok dilde şarkılar söyleyen Bahçeşehir Medeniyetler Korosu’na, geleneksel halk müziğinde Mehmet Erenler’den Ulaş Özdemir’e kadar uzanan değerli isimler yer aldı.
Dikkat çekici performanslar arasında bir a capella müzik grubu olan Vokaliz’in seslendirdiği “Gençlik Marşı”, Siya Siyabend grubunun (Murat Toktaş) “Hayyam”ı, kendilerini “sadeliğin izinde bir ikili” olarak tanımlayan SO Duo grubunun “Ey Dost”u adeta bugünün vahametini anlatan ve dayanışma ruhunu uyandıran bir seçki niteliğindeydi.
EY DOST
Ey dost, uyan da artık uyuma
Gece geldi de geçti
Gündüzünü de mi kaybedeceksin?
Kadın erkek eşitliği
Konser boyunca derneğin YouTube sayfasında gerek izleyiciler gerek katılımcı müzisyenler tarafından çevrimiçi olarak mesajlar yazılıyordu. Bu, gecenin motivasyonunu yükselten, akışını diri tutan bir etkileşimdi.
Dikkat çekici bir başka detay ise, kadın-erkek dağılımının da özenle düzenlenmiş olmasıydı. Kadınların müzikteki üretkenliğini göz ardı etmeyen, toplumsal cinsiyet sorununa karşın eşitlikçi bir anlayışın var olduğunu görmekse sevindiren ayrı bir detaydı.
Ne yazık ki gecenin ilerleyen kısmında yaşanan canlı yayın kesintileri için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Tekrar yayına bağlanıldığında bu kesintinin telifle ilgili olabileceği ifade edildi. Bu açıklama, müzisyenler için dayanışma konserinde, bir diğer müzisyen hakkı olan telif konusunun organizasyon tarafından yeterince düşünülmemiş olabileceği sorusunu uyandırdı.
Sosyal devlet lazım
Son bir senedir zorlayıcı koşullarda yaşam mücadelesi veren müzisyenler için düzenlenen bu tarz toplumsal dayanışma etkinlikleri, hepsine ulaşamasa da, kimisinin yaşamına ufak bir katkı sunması anlamında çok kıymetli. Fakat her şeyden evvel müzisyenlerin, sanat dünyasından tüm insanların yaşamını koruyacak, üretkenliğini artıracak, çalışma güvenliğini sağlayacak bir sosyal devlet modeline ihtiyacı var.
Bununla birlikte, sanatla uğraşmanın da bir meslek olarak kabul görmesi gerekiyor. Toplumsal bilincin bu noktada önemini vurgulamak gerekir. Bunun için sivil toplum örgütlerinin, meslek birliklerinin, sendikaların kamu sahasıyla daha çok etkileşime girmesi, daha kalıcı çözümlerin inşa edilmesini sağlayabilir. Yapılan dayanışma etkinliklerinin bu tarz bir açılım sürecinin destekleyicisi olduğunu unutmayalım.
(KY/NÖ)