Kıbrıs'ta verdiğim seminerden dönerken, uçaktan inip taksiye bindiğimde, yeni bir hastalık adını öğreneceğimi bilmiyordum. Bu hastalığın ne olduğunu daha sonra söyleyeceğim ama bu yazım taksi şoförleriyle ilgili.
Taksi şoförüne 'Kadıköye gidiyoruz' cümlesinden sonra 'Oh' çektiğini farkettim ve sohbet etmeye başladığımızda, bir cümle dikkatimi çekti. 'Abi bizler, havaalanı taksicileri aşırı stres altındayız.'Yaşadığımız bu günlerde aşırı stres altında olmayan yok gibi ama, nedenini öğrenmek istedim doğal olarak.
'Neden' diye sordum. Açıkladığında ise anladım ki, bu, krizle ilgili olmayan ilave bir stres kaynağı. Anlatmaya başladı şöför;
"Abi, havaalanında 500 taksi çalışıyor, günde (12 saat) içinde yaklaşık beş veya altı kere bize sıra geliyor. Sıra geldiğinde duraktan çıkıp perona gelene kadar çektiklerimizi kimse bilemez."
Bu tür bir söylem daha da dikkatimi çekmişti. Şöför devam etti:
"Durak ile peron arası bize çok uzun geliyor ve en gergin olduğumuz nokta ise, taksiye binen yolcunun ağzından çıkacak, gideceği yer ile ilgili ismi duymayı beklemek ."
Bu nokta daha da dikkatli dinlememi sağlıyordu. Gerçekten de günde 5-6 defa sıra gelen bir durumda 'Kadıköy' kelimesi ile 'Bakırköy' kelimesi arasındaki fark, şöförün kazancı açısından oniki milyon liralık bir farkı ifade ediyor.
"İşte böyle" dedi şöför. "Yolcu eğer Kadıköy derse rahatlıyoruz, Bakırköy derse ise üzülüyoruz. Biz bunun adını 'peron stresi' koyduk. Uzun mesafeli yolcu çıkması için dua ediyoruz."
Bir meslek hastalığı
'Peron Stresi' bir meslek hastalığı ve durakta beklerken şöförler hep bunun üzerinde konuşuyorlarmış. Sebebi ise doğrudan kazanacakları para ile ilgili olması. Aynı gün içinde 6 kez Kadıköy'e gittiklerinde kazanacakları para 90.000.000 TL iken, 8 kez Bakırköy yolculuğu için 24.000.000 TL kazanıyorlar.
Aradaki fark büyük ve eve götürecekleri para ile ilgili. Bunda biraz daha detay var: Taksi şöförünün bana anlattığı ve taksi sahibine ödenecek olan para, yakıt parası, otogaz fiyatlarındaki artış, 120.000.000.000 TL olan taksi plakası, 500 adet plaka sahibi olan insanlar gibi ilave detaylar...
Tehlikeli meslek ama, tehlike nerede?
Taksi şöförlüğü konusundaki düşüncelerimi anlattım ben de taksi şöförüne. Mesleği bıraktı mı bırakmadı mı bilmiyorum. İnşallah bırakmıştır.
Dünyanın en tehlikeli mesleği ne diye sorsalar, hemen 'taksi şöförlüğü' cevabını veririm. Gerçekten birkaç yıl taksi söförlüğü yapan bir kişinin başka bir işi yapması mümkün değil gibi geliyor bana.
Bu kolay bir meslek, araba kullanmayı biliyorsanız hemen koltuğa oturup, direksiyonu bir elinizle tutup, marşa bastıktan sonra, arabanıza binen kişinin söylediği yere gitmeniz para kazanmanızı sağlıyor. Taksimetrede ne kadar para yazıyorsa yolcu size o parayı ödüyor. Böylece siz yeni bir yolcu aramaya başlıyorsunuz ya da duraktaki bir taksi iseniz yeni bir telefon bekliyorsunuz.
İyi de tehlikesi nerede?
Diyelim ki:
Bir taksiye bindiniz ve "Beni Şişli'ye götür" dediniz. Taksi şöförü de size yanıt verdi: "Hayır, Ben Sizi Unkapanı'na götüreceğim."
Böyle bir durumla ben hiç karşılaşmadım. Ancak taksiye binmeden gideceğim yeri söyledikten sonra, taksicinin önerimi reddettiği durumlar oldu ya da boş olduğu halde durmadığı...
Yukarıdaki durumun altında yatan derin yapı anlamları çok önemli. Üzerinde çalıştığım ve sürekli yeni bilgiler üretmeye gayreti içinde olduğum Kişisel Değişim Modeli NLP çerçevesinde ortaya çıkacak sonuçlar sizi de şaşırtabilir.
Dış önermeler ve Biz
Yaşadığımız dünyayı yönetirken, çok çeşitli seviyelerde dış önermelerle karşı karşıya kalmaktayız. Bu önermeleri farkında olarak ya da farkında olmadan kabul etmekte, reddetmekte ya da önerilen önermelere yeni önermeler üreterek karşı tarafa bunu aktarmakta ve hayatımıza devam etmekteyiz.
Bu, yaptığımız işe bağlı veya yaşadığımız dünya ile ilgili olarak belirli özgürlük alanlarımız olmasından kaynaklanıyor.
Özgürlük alanlarımız var ise , dış önermelere karşı yeni önermeler üretebilmekte,özgürlük alanımız daraldığında ise, dış önermeleri kolayca kabul etmekteyiz.
Disiplin dediğimiz şey, dış önermelerin hiç düşünülmeden kabul edilmesini anlatıyor bana.
Bireysel özgürlükleri daraltılmış biri..
Zaten dikkat ederseniz, bireysel özgürlükleri daraltılmış ve kendini baskı altında hisseden kişiler için tek kurtuluş yolu arabanın direksiyonuna oturmak.
Gençlerde bu durum, sürat yapma isteği olarak ortaya çıkıyor ve sonra trafik kazaları sonunda ölen kişileri basından izliyoruz. Ancak biz direksiyonu çevirdiğimizde, araba aslında arka tekerlekleri etrafında dönmeye başlıyor.
Geri geri park ederken zorlanmamız da bunu bilmediğimiz için.
Taksi şoförleri her yere gidebilecek kadar özgür oldukları halde , sadece yolcuların söyledikleri yerlere gitmek mecburiyetindeler. Çünkü gelen dış önermelerin hepsini kabul etmek zorundalar ve bunu sürekli olarak çok kısa aralıklarla tekrar ediyorlar. Bu önermelerin herhangi birini reddetmek veya yeni önerme üretebilmek durumu ise mümkün değil.
Dış önermelere açıklık ve yaratıcılık
Dış önermelere bu kadar açık olan taksi şöförlerinin yeni bir şeyler üretebilmesi veya bir müddet bu işle uğraştıktan sonra başka bir iş yapabilmesi mümkün değil.
Dış önermeleri kabul etmeye başladıktan sonra hayat basitleşiyor , ancak dış önermeleri kolayca kabul eden kişinin beyin ve düşünme fonksiyonları yavaşlıyor .
Hayat, o içerik içinde daha kolay hale geliyorsa da, arabayı süren kişi; araba ile bütünleşerek mekanik bir araç haline dönüşüyor. Sadece dertler ve sorunlarla ilgili konularda konuşmalar yapabiliyor.
Bu konuşmalar, bugün ya da geçmişle ilgili sorunlar üzerine oluyor, gelecek hakkında herhangi yeni bir istek, hayaller çoğunlukla içine dahil edilemiyor. Gelecekle ilgili tek hayal, taksi plakası olan bir araca sahip olmaktır, diye düşünüyorum. Bunu ben araştıracağım ama, sizin de katkılarınız önemli. Normal koşullarda taksi şöförlüğü yapan bir kişinin besteci, yazar, ressam olabilmesi, yaratıcılıkla ilgili bir işle uğraşabilmesi, bu mesleği yaparken mümkün gibi görünmüyor bana.
Peki bizler hangi içeriklerde taksi şöförleri gibi davranıyoruz ve bu davranışlarımızın ortaya çıkardığı tehlikeler neler? Bunların farkında mıyız?
Daha kolay yönetilebilir hale geldik
Adapazarı depreminden sonra, bir deprem uzmanının bir cümlesi (Bu gece deprem olabilir) ile geceyi dışarda geçirdiğimizde, taksi şöförleri gibi davranıp daha kolay yönetilebilir hale geldik. Depremin bize verdiği zarardan çok daha fazla zarar gördük.
O cümleyi söyleyen kişi zevkten dört köşe olurken, bizler korkudan dışarıda geçirdiğimiz o gecede paramparça olduk. Daha sonra yaşadıklarımız ne kadar kolay yönetilebilir olduğumuzu gösterdi, gösteriyor ve gösterecek. Kendi işinizde, evinizde, sosyal hayatınızda dış önermelere açık hale gelip bunları kabul ettikçe, ne büyük tehlikeler altında olduğunuzu farketmeniz gerek.
Ünvan stresi: Yaratıcılığımızı önlüyor
Peron stresi gibi, koltuk stresi, gazetede köşe stresi , meşhur olma stresi, kaset çıkarma stresi , unvan stresi, ve buna benzer bütün stresler yaratıcılığımızı önlüyor ve bizde korkular yaratıyor.
Farkedilmesi gereken, 'Korkularımız, korktuğumuz oranda gerçekleşiyor' cümlesinin altında yatan anlam.
Aslında bütün içeriklere bakıldığında, gelişmemizi önlemeye çalışan nedenler zinciri ile karşı karşı karşıyayız ve bunların hepsi bizim bireysel ve sosyal gelişmemizi önleyip daha kolay yönetilebilir olmamızı sağlıyor. Bunda, dış önermeler, farkında olarak veya farkında olmadan kabul ettiğimiz dış önermeler en önemli etkenlerden biri.
Bağımlılıklarımız ve sorumluluklarımız arttıkça dış önermeleri daha kolay kabul eder hale geliyor ya da dış önermeleri kabul ettikçe bağımlılıklarımız artıyor ve taksi şöförlerine dönüşüyoruz . Herhangi bir içerikte kabul ettiğimiz dış önerme, benzer bütün içeriklerdeki önermeleri kabul etmemizi sağlıyor ve böylece kabul ettiğimiz önermelerin sayısı giderek fazlalaşıyor.
Dış önermeler açısından; siz kendi hayatınızda hangi içeriklerde, ne kadar taksi şöförüsünüz,ne kadar peron stresi yaşıyorsunuz? Bunu çok merak ediyorum. (CE)