Sevgili Recep Tayyip Erdoğan,
Buraya yani yaşadığımız ülke olan Almanya'ya gelişiniz oldukça güzel ve sevindirici, İnsanlara "sizin yanınızdayız" hissini vermek istemeniz hoş ve saygıyla karşılanması gereken bir davranış.
Eminim siz de burada binlerce insanı karşınızda sizi alkışlarken gördüğünüzde epeyi sevinmiş olmalısınız. İnsanın benlik duygusunu sıvazlayan bir durum olsa gerek binlerce insana yurtdışında seslenmek. Onlarca insan da "anavatanlarından gelen gerçek başbakanlarını" görmek için bulunduğunuz yerlere akın etti.
Başbakan: Asimilasyon insanlığa karşı en büyük suçtur
Sizi kimileri sevgiyle kimileri hayranlıkla kimileri gözleri yaşararak kimileri ise hayretle izledi. Kendimi o "sizi hayretle izleyen guruba" katarak neden hayretle ve biraz da öfke ile izlediğimi aktarmak istiyorum.
Konuşmalarınızın belkemiğini oluşturan "Asimilasyon insanlığa karşı en büyük suçtur" cümlesi beni bayağı düşündürdü.
Alkışlar arasında söylediğiniz bu cümle belli ki daha çok ezberden söylenmiş bir laftan ibaretti.
Lakin Türkiye'de yaşayan milyonlarca Kürde karşı 80 yıla yakındır acımasız bir asimilasyon politikası yürütülmekte ve bu yakın zamanda devletin gizli resmi belgeleri ile gün ışığına çıkıyorken siz böylesi bir nutuk atmaya hakkınız olduğunu sahiden düşünüyor musunuz?
Bir diğer nokta ise; sizin buradaki entegrasyon politikası konusunda bilgiye sahip olmayışınız. Anlaşılan o ki size birilerince verilen taraflı bilgiler ışığında ucu her tarafa çıkabilecek değerlendirmeler yaptınız ve bir şekilde bir çuval inciri berbat etmiş oldunuz.
Almanya Devleti nezdinde yürütülen entegrasyon politikası kendi içinde ciddi eksiklikler taşısa da hiç bir şekilde kimilerinin ve sizin iddia ettiğiniz gibi bir asimilasyondan öte normal yaşama entegre etme çabasından ibarettir.
Ama burada yaşayan on binlerce Türkiyeli insan Almanya iç politikasından, dilinden, kültüründen, yaşamından habersizce yaşarken Türkiye'de yaşayan insanlardan sosyal ve kültürel olarak çok daha gerilerde seyreder hale gelmiştir. Bu vahim bir durum. Yani Avrupa'da yaşayıp Avrupa'nın kültürel ve sosyal yaşamından hiç bir şey almamak.
Oysa bilmelisiniz ki burada yaşayan insanlar üç kuşaktır buradalar ve burada yaşamaya da devam edecekler. Onlara aklın ve bilimin önerdiği yaşama entegre olmalarını önermeniz yerine onların milliyetçi ve dinsel duygularını okşayıp kendinizce Avrupa'nın göbeğinde kasaba politikacılığına soyunmanız oldukca amatörce bir duruştu.
Ve böylelikle yabancı düşmanlığı temelinde burada prim yapmaya çalışan politikacılardan çok da farklı bir mentaliteye sahip olmadığınızı kendi cümlelerinizle ifşa etmiş oldunuz.
Soruyorum
Bir taraftan ülkenizde basit bir Kürtçe kursuna dahi izin vermezken buraya gelip Avrupa'ya ders verircesine asimilasyondan bahsetmeniz sizce de oldukça gülünç bir durum değil midir?
“Sizin sorunlarla yakından ilgileneceğiz“, “Bir insan Türk doğarsa nereye giderse gitsin o Türk kalmalıdır” gibi milliyetçilik kokan değerlendirmelerinizin sizce de sahi ne kadar anlamı var?
Kendi ülkesinde Kürtleri karşısına almış bir politikacının burada bu tür şeylerden bahsetmesi ne kadar hakka ve hukuka sığar?
İnanın ki bu politik anlayışınız sadece toplumlararası uçurumları daha fazla açmaktan başka hiç bir şeye yaramayacaktır.
Eğer toplumlararası diyaloğa ve barışa bir katkı sunmak istiyorsanız buradaki insanları daha fazla yaşama katılmaya çağırıp diğer yandan da ülkenizde yaşayan diğer milliyetlerden insanlara kendilerini ifade etmenin yollarını açmalısınız. Tabi bu konuda gerçekten ciddiyseniz.
Eğer gelip milliyetçiliği burada da insanlara angaje etmeye çalışırsanız buradaki Türkiyeliler belki yutar ama Avrupalılar kolay hazmetmez. Ve sizi zora sokacak sorular sorarlar.
Kısacası ülkenizdeki yaraya bir merhem olursanız bu bizi yeteri kadar sevindirir. Gerisini siz bize bırakın.
Tırısa kalkıp buralara kadar gelmenize gerçekten hiç mi hiç gerek yok.
* Kenan Engin, Heidelberg Üniversitesi, Siyasal Bilimler