Cuma günü. Sabah saat 9 sularında uçağımız Diyarbakır Havaalanı'na iniyor. Bir dava takibi için Diyarbakır'dayız. Ömrümüz adliyelerde geçiyor malum.
24 Nisan 2011'de, Ermeni Soykırımı Anma Günü'nde ve Paskalya bayramında, Batman Kozluk'ta, zorunlu askerlik yaparken devre arkadaşı tarafından öldürülen Ermeni genç Sevag Balıkçı'nın ölümüyle ilgili davanın 12. duruşması için Diyarbakır'dayız bu kez...
Davayı takip edecek, toplam 10 kadar kişiyiz. Bir kısmımız bir önceki gün gelmiş. Uçaktan inen altı kişi, saat 09.30'daki basın açıklaması için Diyarbakır 2. Hava Kuvveti Komutanlığı'nın önüne gidiyoruz hemen.
Fotoğrafın açısı
Biz altı kişiyiz, bizi bekleyen sivil polisler ve askerler toplamda 60'tan fazla. Kışlanın önünde içeri mi girsek, basın açıklaması yapacak olan Nor Zartonk üyelerini mi beklesek diye düşünürken sivil polisler yanımıza geliyorlar, hemen durabileceğimiz (ve tabi aslen duramayacağımız) yerlerle ilgili koordinat bilgileri veriyorlar. Metre hesapları, fotoğraf açıları havada uçuşuyor.
Henüz basın da gelmemiş olduğundan, daha fazla uzatmadan, kendimizi bir çay ocağına atıyoruz. Diyarbakır çayhanesi, altı İstanbullu, belli ki normalde orada işimiz yok, oturanların meraklı bakışlarına cevap verme ihtiyacıyla 'mahkemeye geldik' diyoruz, Sevag'ın hikayesini anlatıyoruz.
Çayhanede
Gençten bir Diyarbakırlı alıyor sözü, 1915'e getiriyor: "Aslına bakarsanız Ermenileri en çok biz öldürdük. Çünkü burası onların vatanıydı. Hiç kalmadılar. Azıcık kaldılar, gizleniyorlar. Rant meselesidir aslında bu. Bizim doğacak çocuğumuz borçlu doğar."
Sözünü bitiriyor, çaylar geliyor, çayhanedeki yaşını biraz almış biri alıyor bu kez sözü. Önce doğruluyor gençten olanı, sonra 1980'lerde Diyarbakır'da nasıl yaşadıklarını anlatıyor, ne acılar çektiklerini... Bize de oldu der gibi... Çaylar bitiyor, misafirimizsiniz diyor, para ödetmiyor bize.
Çıkıyoruz, polisle pazarlık alanına geri gidiyoruz.
Polis iyi polis bu kez! Bizi askerle zor duruma düşürmeyin diyor. Aklınıza gelecek her türlü polis-asker esprisini yapıyoruz, 'hala mı gücünüz yetmiyor' bile diyoruz. Yer konusunda santim hesabında anlaşamayınca 'e İstanbul'da yapalım isterseniz eylemi' diyorum, 'olur' diyor sivil polis...
Komutanlığın Tersinde
Sonuç olarak, Nor Zartonk'un basın açıklaması 2. Hava Kuvveti Komutanlığı'nın karşısında ama Komutanlığın tersi bir yerde yapılıyor ki kameralar, makineler komutanlığı görmüyor.
Sevag için Adalet Girişimi, Diyarbakır İnsan Hakları Derneği, Halkın Demokratik Kongresi, Hebun LGBT, Barış ve Demokrasi Partisi milletvekili Nursel Aydoğan basın açıklamasına katılanlar arasında. (Elbet gelenler arasında bilemediklerim de vardır, şimdiden özür...)
Nizamiyede
Açıklamadan sonra 'bize yardımcı olmak için isimlerimizi almak isteyen' polisleri geçip, komutanlığa giriyoruz. Telefonlar, ipad'ler, her türlü elektronik araç-gereç nizamiyeye teslim...
Çeşitli kartlar alıp, çeşitli güvenlik alanlarından geçip mahkeme salonunda buluyoruz kendimizi sonunda.
Mahkeme salonunda
Küçük bir bina, içeri girer girmez başlıyoruz deniyor, salona gidiyoruz.
Salon dediğime bakmayın, yaklaşık 20 metrekarelik bir oda. Üç hakim, bir savcı, bir kürsü, salonun çeyreği. Avukat masası, iki sanık avukatı, altı müdahil avukatı, salonun diğer çeyreği sanık sandalyesi.
Kalan çeyrekte de, biz davayı izlemeye gelenler, Sevag Balıkçı'nın annesi Ani Balıkçı ve babası Garabet Balıkçı, yazar Jaklin Çelik, milletvekili Aydoğan, sanık Kıvanç Ağaoğlu'nun babası ve dayısı. Toplam 16 kişiyiz, dört kişi ayakta...
Spor salonu?
Mahkeme başkanı bir yüzbaşı. Oldukça nüktedan ve konuşkan olduğunu söylemeliyim. Ayakta kalanlardan özür diliyor, avukatları isimleriyle selamlıyor. Bugün kalabalık diyor ve ilk sözü 'daha büyük bir yere alabiliriz mahkemeyi sizin rahat etmeniz için, spor salonumuz var mesela' oluyor.
Müdahil avukatlardan, Diyarbakır Barosu üyesi bir avukat 'aman hakim bey, bizim spor salonlarıyla hatıratımız iyi değil' deyince, pot kırmış olma hissiyle, 'açık alanlarımız da var, piknik yaptığımız, mangal yaptığımız' diyor, gülüşmeler gelince, rahatlıyor sanki...
Sevag Balıkçı bildiğiz gibi, 24 Nisan 2011'de, Ermeni soykırımı anma gününde, 96 yıl sonra ilk kez Paskalya'ya gelen o 24 Nisan'da askerde öldürüldü, devre arkadaşı Kıvanç Ağaoğlu tarafından. Ağaoğlu ilk mahkemede tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı, hala tutuksuz, her mahkemeye geliyormuş, bir kez hasta olduğu için gelememiş.
Sevag Balıkçı'nın ailesini Avukat İsmail Cem Halavurt temsil ediyor. Ayrıca Diyarbakır Barosu'ndan da, eski baro başkanı Mehmet Emin Aktar, Nihat Eren, Barış Yavuz ve Mahsuni Karaman aileyi temsilen salondalar.
Bizim katıldığımız duruşma adli tıptan otopsi raporunun geleceği, bilirkişi raporlarının sunulduğu duruşmaydı.
Bilirkişi raporu
Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı, Olay Yeri İnceleme biriminden iki askerin hazırladığı 36 sayfalık bilirkişi raporu mahkemeye ve taraflara sunuldu, detayları bir sonraki mahkemeye kaldı.
Rutin bir duruşmaydı aslında katıldığımız, müdahil avukatların hemen hemen tüm ifadelerinde çelişki olan olayın tanıklarının huzurda yeniden dinlenmesini talep ettiği, savcının ve sanık avukatlarının anında 'yargılamayı uzatır' diyerek reddettiği, savcının uyuklamakla önündeki kağıda şekiller çiziktirmek arasında gidip geldiği, sıradan, her zamanki gibi haklı olanın hakkını alamadığı duruşmalardan biri.
Gençten Hulusi Kentmen sayılabilecek mahkeme başkanının herkese söz vermesi ve gerçekten dinleme çabası çok alışık olmadıklarımızdan ama, olumlu.
Basın yasağı talebi
Ne zamanki söz sanık avukatına geliyor, işte o zaman tam alışık olduğumuz davalara dönüyor iş.
Beş yıl boyunca takip ettiğim Hrant Dink cinayeti davası geliyor aklıma hemen. Avukat Fuat Turgut'u anımsıyorum nedense...
Avukatın takıntısı sürekli basın yasağı istemesi. Kıvanç Ağaoğlu'nun hedef gösterildiğini düşünüyor, davanın siyasileştirildiğini, oysa Kıvanç'la Sevag'ın en yakın arkadaş olduğunu, birbirlerini çok sevdiklerini söyleyip duruyor.
Takdir edersiniz ki, bu arkadaşlığı doğrulayacak ya da yalanlayacak bir Sevag yok artık...
Avukatın "haber"i
Avukat bir de Erzurum IHA mahreçli bir haber getirmiş yanında.
Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMED) Başkanı Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez'in verdiği bir röportaj... Derneğin Kars temsilciliğini İstanbul'daki Ermeni okul, vakıf ve hastanelerinin adlarını Twitter'dan yayınlaması ve tepki alınca koruma talep etmesiyle tanıyoruz.
Bu kez Eğilmez, Lübnan'da Nor Asala kurulduğunu, amaçları arasında da Qurgen Markaryan'ı öldüren Ramil Seferova'yı, Hrant Dink'i öldüren Yasin Hayal'i, Sevag Balıkçı'yı öldüren Kıvanç Ağaoğlu'nu ölümle cezalandırmak olduğunu söylüyor.
Sanığa Koruma talebi
Balıkçı'nın katil zanlısı Ağaoğlu'nun avukatı da bu haberden yola çıkarak hem Ağaoğlu'na koruma talep ettiklerini söylüyor, hem de artık mahkemelere gelmesin diyor!
Yok artık nidaları yükseltiyoruz. Balıkçı'nın avukatları söz konusu haberin mahkemede konu bile edilmesinin ayıp olduğundan bahsediyorlar, bence gereken her şeyi gerektiğince söylüyorlar.
Bu kadar tesadüf?
Mahkemede durum net, açık ortada: Sevag Balıkçı, Kıvanç Ağaoğlu'na ait bir silahla öldürüldü. Bu bir maddi gerçek. Mahkemenin karar vermesi gereken olayın kazayla mı yoksa kasten mi olduğu...
Bu yazıda üçüncü kez tekrarlamış olacağım, özellikle tekrarlıyorum: Sevag Balıkçı, 24 Nisan 2011'de, Ermeni Soykırımı Anma Günü'nde ve Paskalya bayramında, Batman Kozluk'ta, zorunlu askerlik görevini yaparken devre arkadaşı Kıvanç Ağaoğlu tarafından öldürüldü.
Takdir ve tahmin edersiniz ki bu kadar tesadüfün bir arada, bir tesadüf olması ancak ikinci sınıf Amerikan filmlerinde olur...
O yüzden arkadaşını vurmuş, üzgün en yakın arkadaş masalları pek inandırıcı değil...
Tutuklama talebine ret
Mahkeme, Balıkçı ailesinin avukatlarının tutuklama talebini reddetti, tanıkların huzurda dinlenmesi talebini ise erteledi.
Bir sonraki duruşma 28 Şubat Perşembe, saat 13.30'da, Diyarbakır'da.
Cinayet Batman Kozluk'ta işlendiği için mahkeme Diyarbakır'da sürüyor.
Daha büyük salon
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir Balıkçı ailesine 'misafirimizsiniz' demiş, davayı sahiplenmiş.
Diyarbakır halkının da süreçten haberdar olunca, Sevag Balıkçı'nın katillerinin yargılandığı davada, Balıkçı ailesinin yanında duracağına eminim.
28 Şubat'taki duruşma eminim, Diyarbakır halkının katılımıyla çok daha büyük bir salonda görülecek. (ÇM/BA)