Zorunlu askerlik yaparken, Ermeni soykırımının 96. yıldönümünde, 24 Nisan 2011'de er Kıvanç Ağaoğlu'nun silahından çıkan kurşunla hayatını kaybeden Sevag Balıkçı'yla ilgili Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde görülen davanın onuncu duruşmasından da tutuklama kararı çıkmadı.
Bir sonraki duruşma 28 Şubat 2013'e saat 13.00'e ertelendi.
Diyarbakır'da duruşmayı takip eden "Sevag İçin Adalet Girişimi"nden Ermeni okulları yöneticisi Garo Paylan, Adli Tıp Kurumu'ndan olaya ilişkin raporun geldiğini ve raporda Kıvanç Ağaoğlu'nun silahının Sevag Balıkçı'ya paralelken ateşlendiğinin anlaşıldığını söyledi.
"Balıkçı ailesinin avukatları tanık ifadelerindeki çelişkileri ortaya koydular. Yeni verilen ifadelerde de çelişkili anlatımlar devam etti. Tanıkların tamamının mahkeme huzurunda tekrar dinlenmesine ve bu çelişkilerin bir kez daha incelenmesini talep ettiler.
"Tanıklar hep farklı illerde ifade veriyorlar ve bu aşamalarda da tanıklar hep baskı altına alındı. Hatta bir tanık 'Başıma bir şey gelirse Ağaoğlu'nun ailesi sorumludur' dedi.
"Avukatlar bu gerekçeyle tanıkların Diyarbakır'da mahkeme huzurunda dinlenmesini ve sanığın tutuklu yargılanmasını talep etti.
"Ağaoğlu'nun tutuklu yargılanması talebi reddedilirken bir sonraki duruşmada bilirkişi raporundaki görüşlere göre tanıkların tamamının dinlenip dinlenmeyeceğine karar verilecek."
"Nefret söylemleri nefret suçlarını yaratıyor"
Nor Zartonk ve Sevag İçin Adalet Girişimi, duruşma öncesi yaptıkları basın açıklamasında Türkiye'deki tek tipleştirme politikalarının nefret söylemlerini körüklediğini ve bu söylemlerin de Türk ve Sünni olmayanlara karşı işlenen nefret suçlarına dönüştüğüne dikkat çektiler.
"Suçunun ne olduğunu dahi bilmeyen öğrenciler, basın emekçileri, akademisyenler, Kürt siyasetçiler ve devrimciler; sırf düşündükleri, sorguladıkları ve eleştirdikleri için tutsak edilirken, Balıkçı'nın katil zanlısı daha ilk duruşmada serbest bırakıldı. Kışlalarda işlenen cinayetler 'şaka', 'intihar' gibi bahanelerle daha önce de örtbas edilmeye çalışıldı.
"Devletin bu kanlı ve kirli sisteminde yer almayı, onlardan emir almayı, ölmeyi ve öldürmeyi reddedenler, savaş karşıtları ve vicdani retçiler, uzun hapis cezalarıyla karşı karşıya bırakılıyor.
"Farklı etnik kimliklere karşı duyulan kin ve düşmanlık, ülkede her daim canlı tutuluyor. Türk ve Sünni olmayanlara karşı üretilen bu nefret söyleminin kaçınılmaz sonucu ise nefret suçları oluyor; taksi de dövülen Ermeni kadın, tehditlere maruz kalıp ülkeyi terk eden Ermeni kadın, tehdit mailleri alan Ermeni kadın, şantaj sonucu intihar eden Ermeninistan'lı kadın ve son olarak da Samatya'da yaşlı Ermeni kadınlara yönelik sistematik saldırılar. 84 yaşındaki bir kadın vahşice öldürüldü, bir kadın kaçırılmaya çalışıldı, iki kadın ise öldüresiye dövüldü. Bunların hepsi birer suçtur fakat Ermenilere yönelik işlenen bütün bu suçlarda failler ya yakalanmadı ya serbest bırakıldı.
"Son 150 yıldır iktidarlar, tek tipleştiremediklerini kurban etmeye doymadı. 1915′te olduğu gibi, bir Ermeni'yi öldürmek ülkede meşruluğunu hâlâ koruyor ve katiller hiçbir şekilde cezalandırılmıyor. Ülkede ırkçılık ve şovenizm, devlet yetkilileri tarafından, farklı etnik gruplara karşı her daim tetikleniyor. Tüm bunların sonucunda nefret söylemi ve nefret cinayetleri sıradanlaşıyor.
"Rakel Dink'in, Hrant Dink'in cenazesinde söylediği gibi: 'Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz.'" (EKN)