*İlk olarak BirGün'de yayınlanan bu yazıyı İbrahim Kabaoğlu'nun web sayfasından aldık.
Yasa, toplum yararı ve kamu yararı için çıkarılır. Seçim yasaları, bu gerekliliği öncelikle yansıtmalı. Zira, kamu yararı adına yasa yapıcıları belirleyen en temel norm. Bu nedenle, seçmen iradesinin en özgür, en düzgün ve güvenli biçimde temsili organa yansıtılması ana amaç.
TBMM’de çoğunluk sahibi siyasal parti veya partilerin seçimler yaklaştığında sayı üstünlüğünden yararlanarak kendilerine avantaj sağlayıcı düzenleme yapmasının önüne geçmeyi amaçlayan Anayasa maddesi şöyle:
“Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz” (md.67; 3/10/2001).
Ne var ki, sorunlu 2017 Anayasa değişikliği, bu konuda da istisna öngördü:
“Anayasanın 67. Maddesinin son fıkrası hükmü, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra birlikte ilk milletvekili genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi bakımından uygulanmaz” (md.17/H).
Nitekim 13 Mart 2018 günlü ve 7102 sayılı yasa ile seçimlere ilişkin düzenleme yapıldı. Anayasa’da 3 Kasım 2019’da yapılması öngörülen seçimler, 24 Haziran’a alınarak bir yıllık yasak delinmiş oldu.
Anayasa’ya uyum yasaları yerine, 2018’de seçim yasasına odaklanan AKP-MHP ikilisi, şimdi de 2/4284 sy.lı yasa önerisi ile, ülkenin bunca sorunu varken, TBMM’yi seçim düzenlemeleri ile meşgul ediyor.
Seçimlere ilişkin düzenleme, şu üç sorunu öncelikle ve birlikte ele almadığı sürece, demokratik hukuk devletinin asgari gerekleri sağlanamaz:
– Demokratik siyaset alanını daraltan ve demokratik toplumu sürekli baskılayan Parti başkanı Cumhurbaşkanı (CB):
-Temsilde adalet ilkesini sürekli zedeleyen seçim barajı.
-Siyasal partiler arasında fırsat ve olanak eşitsizliği yaratan hazine yardımı.
CB’nin konumu, seçim barajı ve hazine yardımını gölgede bırakıyor. Nasıl?
Devleti ve yürütmeyi tek başına temsil eden ve şirket statüsündeki Varlık Fonu başkanlığını da yapan kişi, parti genel başkanıdır. Cumhurbaşkanı, CB yardımcısı ve bakanlar başta, atanmış kişilerin de –Anayasaya aykırı olduğu halde- katıldığı Parti faaliyetlerinde genel başkan değil, Cumhurbaşkanı unvanını kullanmakta.
Bu nedenle, TBMM’de temsil edilen partiler, eşit koşullarda yarışamamakta.
-Eşitsizlik, “seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları” açısından da geçerli. Düzenleme nasıl yapılırsa yapılsın, seçim öncesi/esnası ve sonrası bütün faaliyetlerinde, Cumhur ittifakı partileri ve özellikle AKP’nin çok unvanlı genel başkanı, Devlet olanaklarını parti lehine seferber etti/etmekte ve edecek.
–Medya, Kişi-Parti-Devlet’in propaganda aygıtı olarak kullanıldığından, demokratik siyaset alanı, haliyle, Cumhur İttifakı dışında kalan partiler aleyhine daraltılmış bulunuyor.
–Yurttaşlar, “siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma” yönünden eşit değil; zira, demokratik toplumun asgari gereklerini bile ortadan kaldıran bir mevzuat ve uygulama ayrışması var. Düşünce ve ifade özgürlükleri ile barışçıl toplanma ve gösteri özgürlükleri, hukuk dışı ve şiddet kullanılarak bastırılmakta ve ölçüsüz yaptırımlara tabi tutulmakta.
-Bu nedenlerle, seçimlere giden yol, “eşit” ortam ve olanaklar sunmamakta.
Gerçekten ana sorun; “kişi-parti-devlet” birleşmesine yol açan Anayasal yapının düzeltilmesidir.
2017’de hükümet kaldırıldığı için seçim baraj bahanesi de sona erdiği halde, AKP-MHP, %7 baraj yanısıra, ‘Parti başkanı’ Cumhurbaşkanı’nın seçim yasaklarından bağışık tutulması öneriyor.
Anayasa’nın yasa için öngördüğü bir yıllık uygulama yasağına iki ay kala, Cumhur İttifakı’nın gelecek seçimleri kazanma ereğine yönelik torba yasa önerisi, kamu yararı veya seçim güvenliğini sağlamak bir yana, seçim hukukun genel ilkelerine, demokratik hukuk devletinin gereklerine, Anayasa’nın amir hükümlerine çok yönlü olarak aykırı olup, siyasal etik ve ahlak ilkeleri ile de çelişmekte.
CHP olarak görevimiz, yalnızca Anayasaya ve kamu yararına aykırı düzenlemelere karşı çıkmak değil, seçim güvenliği ve temsilde adalet ilkesine ilişkin somut önerileri de, komisyon aşamasında olduğu gibi genel kurul sırasında sunmaktır.
Bu yasa önerisi, demokratik hukuk devleti ereğinde yürütülen anayasa çalışmalarının ne denli meşru, haklı ve ivedi olduğunu bir kez daha doğruladı.
Tek kişi yönetimi, özgür ve eşit oy güvencesini sağlayacak adil seçme ve seçilme hakları üzerinde en ciddi tehdit. Demokratik cumhuriyetçiler daha uyanık olmalı.
(İK/EMK)