* Bu yazı 8 Ağustos tarihli Yeni Yaşam gazetesinden alınmıştır.
Jandarma Genel Komutanlığı 16 Temmuz’da 136 internet yayınına erişimin engellenmesi için talepte bulunmuş. Sebep? 5651 sayılı “internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesine ilişkin” yasaya aykırı faaliyet iddiası.
Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi yargıcı Hasan Demirtaş aynı gün “dilekçe ve ekleri”ni incelemiş. “Ekleri” dediği 136 ayrı yayın ve sosyal medya hesabıyla ilgili iddialar.
Sadece “bianet.org ” haber sitesinin arşivinde 20 yıl boyunca üretilmiş 200 bini aşkın içerik var ama Hasan Bey, aynı gün ışık hızıyla kararını vermiş: “Erişimin engellenmesine”!
Karara göz atınca Hasan Bey’in bir gerekçe bulmaya uğraşmış bile olmadığı anlaşılıyor: Önce “5651 sayılı kanunun 8/A maddesinin 1.fikrası”nı yazdırmış, o arada “Benim yerimde Jandarma Genel Komutanı olsaydı…” diye kafasının içinde evirip çevirmeye kalmadan bir milisaniye içinde bin yılın genetik mirasınca dürtülüvermiş:
“Yaz kızım,” demiş; “erişimin engellenmesine!”
Sonrası bir kara komedi. Mahkeme, kararı muhataplara tebliğ etmemiş. bianet’in vekili durumu tesadüfen mahkeme kaleminden öğrenince bütün dünyanın da rezaletten haberi oldu.
“Erişimin engellenmesi” kararları ne zaman infaz edilecek, bilen yok. “Kalem”in bianet’in vekiline dediğine göre, “sırası gelince”…
Yürütülüşündeki gülünçlük ve sakillik yanıltmasın, sosyal medya ve internet haberciliğine yönelen darbenin gerisinde bu müptezelliğin görmeyi zorlaştırdığı canice bir kasıt var: Bağımsız haber odaklarını kriminalize etmek, toplumsal muhalefetin iletişim ve bilgiye erişim hakkını herhangi bir kayıt, kuyut ve ve şarta aldırmaksızın, elindeki bütün yıkıcı kuvvet ve imkanlarla tırpanlamak.
Uluslararası Af Örgütü’nün tepkisinin alışılmamış sertliği de bununla ilgili: “Bu skandal karar Türkiye’de ifade özgürlüğüne cepheden yeni bir saldırı ve zaten baskıcı bir hal almış olan sansür düzeninin derinleşmekte olduğuna dair bir işarettir!”
Geçtiğimiz hafta yayınlanan “yönetmeliği” ile RTÜK, “internet polisliği”ni üstlenip gereğini yapıncaya kadar işlerin OHAL usulünde devam edeceği anlaşılıyor. Jandarma bu telaş içinde yargıç cübbesini sırtına geçirirken kasaturayı gösterince doğan vodvil havası rejimin yaşadığı ciddi sıkıntının gülünç bir yansısı: Diktatörlüğün, neredeyse tamamını çekip çevirdiği ve muhalefeti dışladığı yaygın medya rejimin aşınan inandırıcılığını onarmaya yetmiyor.
Oysa baskı koşullarında sosyal ve alternatif medyanın artan kapasitesi ve mukabil yaygınlığı toplumsal muhalefetin söylem ve direnişine güç katıyor. Bu henüz doğmamış olanın doğmakta, henüz ölmemiş olanın ölmekte olmasından doğan bir çırpınış. Bu krizi savaş ve zor ile aşma hırsı kabardıkça, rejimin gözüne "bağımsız medya" her gün daha çok büyüyen bir tehdit olarak görünüyor.
Kadir Has Üniversitesi’nin “2018 Türkiye Sosyal ve Siyasal Eğilimler Araştırması”na göre yüzde 80’i “yandaşların” elindeki yaygın medyaya güven yüzde 30’larda sürünüyor, haberleri internetten izleme oranı yüzde 57 ve nüfusun yüzde 70’ten fazlası günde 1 ilâ 5 saati sosyal medyada geçiriyor.
Oxford Üniversitesi Reuters Enstitüsü’nün 2019 Dijital Medya Raporu’na göre de “yandaş medya”ya yandaşlar dışında güvenen yok. Buna karşılık kentsel nüfusun yüzde 87’sinin haber kaynağı, içeriğine rejimin hükmedemediği çevrimiçi -sosyal medya dahil- yayınlar; dijital haber izleyicilerinin yüzde 71’i habere akıllı telefonlarla erişiyor.
Bu koşullar, her yurttaşı, “kendi medyasının habercisi-patronu” haline getirirken rejimin toplumun tamamından kuşkuya kapılmasına, “bağımsız medya”dan pireler üşüşmüş bir yırtıcı gibi rahatsız olmasına yol açıyor.
20 yıl önce yaygın medyayı piyasa ve şov dünyasıyla bir “uğursuz evliliğe” götüren koşullar kurumsal gazeteciliğin mezarını kazarken kendi karşıtını, “bağımsız medya”ya hayat verecek insan malzemesiyle yeni iletişim teknolojilerini de bir araya getiriyordu.
Bu imkanların gerçekliğe dönüşmesinin somut bir özeti olan bianet’in 20 yıl sonra, tam da olgunluk çağına girerken hedef alınmasına şaşmamalı: Savaşa hazırlanan bir hükümeti, barış haberciliği yapmakla kalmayıp barış habercileri yetiştirmek için kaynak yaratan piyasa dışı bir gazetecilik pratiği kadar rahatsız edecek başka ne olabilir?