Bu ülke, toplumsal samimiyetini büyük ölçüde kaybetmiştir. Bu kaybedişin asli sorumlusu iktidardır. Samimiyet gerçekten varsa kaybolması kolay bir duygu değildir.
AKP iktidara geldiğinde kullandığı bu toplumsal samimiyeti kendisi için bir iktidar olma projesinde kullanmış ve başarılı olmuştur. Bu başarı da toplumsal samimiyetin sonunu getirmiş ve iktidarın samimiyetinin toplumsal kutuplaştırma anlamına geldiğini görünür hale getirmiştir.
İktidar tarafında durum bu. Peki muhalif siyasetin bu sürece samimi cevabı ne? Muhalefet elbette parçalı bir yapı. Sağ muhalefetin itirazları da önemli elbette. Ancak bu yazının konusu dışında.
Bu anlamda sosyal demokrat ve sosyalistlerin yaşanan sürece samimi cevabı karşı koymaktır. Tüm taraflar zaten bunu açıklamış durumda. Esasen samimiyet, sosyalist aklın kendisidir ve böyle kalması için çaba gösterilmelidir.
Bu anlamda kendini nasıl tanımlıyorsa, var olan bütün sosyalist yapılanmaların kendi önceliklerini akılda tutup samimi olarak iktidar karşısında mümkün karşı çıkışın yürütücüsü olarak CHP'nin duruşunu desteklemeleri gerekir.
Malum olduğu üzere AKP'nin siyaseten zayıfladığı ancak devlet olanaklarını kullandığı bir ortamda genel olarak sol ve sosyal demokrat siyasetin adı konmasa da sürece müdahalesi yaşanan süreci önemli ölçüde etkilemektedir.
Sosyal demokrasinin yükü ağır. Ancak tarihsel sorumluluğu var. Bu sorumluluğu yerine getirebilme kabiliyeti ve samimiyeti de görünür durumda. Bu durumun altından kalkınılması samimiyet üzerinden gerçek bir siyasi tavır ile mümkün olacaktır.
CHP’de bu potansiyel oluştu, karar vericilerin de oluşan potansiyele uygun bir irade kullanacakları yapılan açıklamalardan anlaşılıyor. Umalım ki süreç böyle işlesin. CHP eski siyaset yapma tarzını terk ettiğini de öncelikle gençlerin başlattığı itiraz süreci sonrası bir parti politikası haline getirdi. Bu anlamda gençlerin tetiklediği ve CHP'nin yüklendiği süreç AKP açısından bir tehdit olarak algılandı. Bu durum yeni bir süreçle karşı karşıya kalınacağı anlamına gelmektedir.
Faşizim hayata sirayet eder
Dolayısıyla iktidar, muhalefete dönük müdahalelerini arttırmıştır ve arttıracaktır. Burada önemli olan, muhalefetin en geniş haliyle saf tutmasıdır. Çünkü, özellikle Abdullah Öcalan üzerinden yürütülen iktidar politikası muhalefeti denetlemeye dairdir.
Ancak hiç kimse ne konuşuldu, ne yapılacak bilmiyor. CHP mitingleri, sosyal demokrat tabana ve sosyalist muhalefete harekete geçmeye dair bir güç vermiştir ancak önemli olan bunun devam ettirilmesidir.
İktidar Türkiye'yi bir kırılma noktasına taşımak istiyor. Siyaseten en zayıf durumlarında bunu düşünmelerinin tek izahı olabilir, devletin bütün kurumlarını denetliyor olmalarıdır. Bu aslında akıllarında olan toplumsal projeyi kendileri açısından hayata geçirmenin tek ve son olanağı olarak görüyor olmalarıdır. Faşizm hayata böyle sirayet eder.
İktidarın gelinen aşamada inandırıcı olmasa da kabul gördüğü bazı çevreler var. Onlara dair söyleyecek bir şey yok. Çünkü kimlik kitlenmesi onları tutuyor.
Bu elbette beklenmeyen bir durum değil. CHP özelinde muhalefetin kendi diliyle bu insanlara ulaşması ayrı bir önem arz ediyor. Kaybedilen samimiyetin yeniden kazanılması gerekiyor. Ancak CHP'nin bu yöndeki yönelişi iktidar tarafından şiddet yöntemleriyle engellenmeye çalışıyor. Çalışılıyor ancak halkın büyük bir çoğunluğu tarafından haklı ve samimi bulunmuyor. Bulunmuyor çünkü AKP yönetiminde toplumun içine sürüklendiği durumun ortaya çıkardığı tablo bir toplumsal yıkım sürecini gösteriyor.
Gelinen aşamada AKP, iktidarını koruyabilmek adına elindeki şiddet olanaklarını daha fazla kullanmaya başlayacak. Böyle bir durumda CHP'nin daha radikal karşı çıkışları önem kazanmaktadır. Çünkü AKP, baştan beri Türkiye'de radikal bir İslami dönüşüm sürecinin hayata geçmesini amaçlamakta ve bunun için her koşulu kullanmaktadır.
Bu şartlarda CHP'nin öncülük ettiği toplumsal muhalefetin aynı radikalliği göstermesi siyasi bir sorumluluktur. Bakalım göreceğiz. Ancak bu durum sadece CHP'ye bırakılacak bir mesele değil. Güçleri oranında bütün sosyalist tarafların ve DEM Parti’nin destek vermesi ve katılmasıyla hayata geçebilir.
Türkiye, bu kadar saçma, fütursuz ve sistematik kötülük yaşamadı. Siyasi samimiyetsizlik bu durumu beslemeye devam ediyor. Samimiyetsizlik esas olarak bir toplumun çöküşü olarak okunmalı.
Türkiye'de iktidar, mevcut samimiyetsizliği kendi lehine çevirmeye dair girişimlerde bulunsa da bunun karşılığının olmadığı görülmektedir.
AKP, bu şartlarda aklında olan toplum projesini hayata geçiremeyeceğini fark ettiği için muhaliflere karşı daha fazla şiddet uygulayacaktır. Çünkü siyasi iktidar devlet olmuş, toplumsal samimiyeti tamamen yok etmiştir.
Dolayısıyla bu durumun topluma yansıması her düzeyde çürüme olarak karşımızda durmaktadır. Toplumsal çürüme, toplumsal aklın da çürümesi anlamına gelir. Yaşanılan budur. Çünkü toplumsal samimiyet yok edilmiştir.
Bu durum elbette yukarıda vurgulandığı gibi iktidarın muhalefete dönük tavrının şiddetini arttırmasını da beraberinde getirecektir. İktidar karşısında muhalefetin zedelenen bu toplumsal samimiyeti örgütlemesi kritik bir önem kazanmıştır.
(MT/EMK)


