Foto: AA - Arşiv
COVID – 19 pandemisinin Türkiye’de ve dünyada normal olarak algılanan bazı pratiklerin sorgulanmasına yol açtığı söylenebilir. Farklı kesimleri farklı şekillerde ve hiç de eşit olmayan bir şekilde etkileyen pandeminin, üzerine tekrardan ve daha yoğun bir şekilde düşünmemizi gerektirenlerden biri de bakım kurumları oldu.
Bakım kurumlarındaki bireylerin durumu, özellikle pandeminin Avrupa’ya sıçramasından sonra oldukça ön plandaydı. Pandeminin Türkiye’ye nispeten geç gelmesi, Türkiye’de engelli ve yaşlı bakımı sağlanan kurumlarda böyle tablolar yaşanmaması için bakım kurumları özelinde gerekli önlemleri alacak fırsatı tanımış oldu. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 7 Ocak itibarıyla bakım kurumlarındaki personele koronavirüs ile ilgili eğitimin verilmeye başlandığını, Mart ve Nisan aylarında ise kurumlarda alınacak hijyen ve koruyucu tedbirler hakkında iki bilgilendirme rehberinin gönderildiğini açıkladı.
Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından duyurulan ve en güncel verilere göre, 30 Nisan itibarıyla kurum bakımı alan yaşlı ve engelliler arasında toplam 1.030 vaka bulunuyor ve 15 Mayıs itibarıyla kurumlarda koronavirüs kaynaklı vefat sayısının, toplam vefat sayısına oranının yüzde 4 olduğu biliniyor. 14 Mayıs itibarıyla toplam vefat sayısının 4007 olduğu düşünüldüğünde, kurumlarda koronavirüs kaynaklı vefat sayısının yaklaşık 160 olduğu hesaplanabilir. Alınan önlemler ve paylaşılan veriler göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin bakım kurumları anlamında Avrupa’daki kötü örneklerin uzağında olduğu söylenebilir.
Bağımsız yaşam hakkı
Her ne kadar medyada kurum bakımı kapsamında büyük çoğunlukla huzurevi vurgusu yapılıyor olsa da, kurum bakımında yer alan engelli bireyler de bulunuyor. Mart 2020 verilerine göre yaşlı bakım kurumlarında 27.472 kişi bulunuyorken engelli bakım kurumlarında 26.995 kişi var. Bakım kurumlarındaki engellilerin 7.064’ü, toplamda 256 Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri ile Umut Evlerinde, 19.931 engelli ise toplamda 267 özel bakım kuruluşunda yaşıyor.
Bu noktada, Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ne değinmek önemli. Sözleşmenin 19. maddesi, engellilerin ‘Bağımsız Yaşayabilme ve Topluma Dahil Olma’ hakkını güvence altına alır. Maddeye göre, “Engelli bireyler nerede ve kiminle yaşayacaklarını seçme hakkına sahiptir ve özel bir yaşama düzenine zorlanamazlar” ve “Engelli bireylerin toplumdan tecridi ve ayrı tutulması önlenmeli”dir.
Sözleşmenin 19. maddesinden yola çıkarak, engelliler için kurum bakımının sözleşmeye aykırı olduğu görülüyor.
Bakım kurumları, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi’nin Türkiye hakkında yazdığı raporda da konu edildi. Komite’nin 19. Madde kapsamında endişe duyduğu konular şu şekilde sıralanabilir: Engelli bireylerin bağımsız yaşam ve kendi ikamet yerlerini seçme hakkını tanıyan yasal bir çerçevenin olmaması, engellilerin “umut evleri” gibi tesislerde kalması ve toplumda barınma hakkına erişimin sağlanmasına yönelik tedbirlerin olmaması.
Komitenin endişe duyduğu bu konulara karşılık verdiği tavsiyede ise engellilerin bağımsız yaşam hakkının tanınması ve engelli bireylerin yaşayacakları yerleri ve kişileri seçme hakkı için gerekli tedbirlerin alınması bulunuyor.
Elimizdeki veriler doğrultusunda bakım kurumları düşünüldüğünde, Türkiye’nin aldığı hijyen ve koruyucu tedbirler sayesinde bakım kurumlarında pandeminin yayılımının düşük bir seviyede tuttuğunu söyleyebiliriz.
Ancak her ne kadar bakım kurumlarında Dünya Sağlık Örgütü’nün örnek gösterdiği önlemler alınmış olsa da, pandeminin bu aşamasında tartışılması gereken tek konu bakım kurumlarındaki önlemler değil, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi bağlamında engellilerin bağımsız yaşam hakkıdır.
Bu konuda Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Özel Raportörü Catalina Devandas katıldığı bir webinar’da görüşlerini dile getirdi. Devandas, pandeminin bu aşamasında Avrupa’daki bakım kurumlarındaki koronavirüs kaynaklı yüksek ölüm oranları hakkındaki verileri analiz ederken geliştirilmesi gereken politikaların, sadece hijyen ve koruyucu tedbirler olmaması gerektiğini vurguladı ve geliştirilecek politikaların engellilerin toplum içinde istedikleri yerde ve istedikleri kişilerle yaşama hakkı hakkında olması gerektiğini de dile getirdi.
Devandas’ın söylediklerinden yola çıkarak, Türkiye’de engelli bakım kurumları hakkında yayınlanan kısıtlı verilerin analizi önemli. Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün aylık olarak yayınladığı istatistikler incelendiğinde, 2002’de 1.843 kişinin kaldığı engelli bakım kurumlarında, 2008’de özel bakım kurumlarının açılmasıyla birlikte sayı 4570’e yükselmiş. Sürekli bir artışın ardından, bakım kurumlarında kalan engelli sayısı Şubat 2020’de 28.244’e ulaştı. Şubat 2020 itibarıyla resmi bakım kurumlarında 7295, özel bakım merkezlerinde ise 20.949 engelli birey kalıyor.
Tabloyu büyütmek için üstüne tıklayın
Ancak, Mart 2020 verilerine göre engelli bakım kurumlarında kalan engelli sayısı 26.995’e düşmüş. Bu da Mart’ta resmi engelli bakım kurumlarında 231, özel engelli bakım kurumlarında 1018 olmak üzere toplam 1,249 daha az kişinin bakım kurumlarında kaldığı anlamına geliyor.
Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün sitesinde Haziran 2019’dan bu yana yer alan aylık istatistikler incelendiğinde, Mayıs 2019’dan bu yana aylık bazda azalmalar olsa da, bu azalma toplam olarak aylık 100 kişiyi geçmiyor. Bu sebeple, Şubat ve Mart ayları arasında, bakım kurumlarında kalanların sayısındaki azalış önemli.
Tabloyu büyütmek için üstüne tıklayın
Verilerin gösterdiği
Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün paylaştığı veriler göz önünde bulundurularak, bu azalışın tamamının sebebinin pandemiye bağlı ölümler olmadığı söylenebilir. Yukarıda da bahsedildiği gibi, yaşlı ve engelli bakım kurumlarında hayatını kaybedenlerin sayısı Mayıs ortası itibarıyla toplam vefat sayısının yüzde 4’ünü oluşturuyor ve bu da 14 Mayıs 2020 itibarıyla kurumlarda hayatını kaybedenlerin yaklaşık 160 kişi olduğu anlamına geliyor. Duyurulan kısıtlı veriden yola çıkarak, engelli bakım kurumlarında Mart ayındaki azalışın sebebinin, pandemiyi bakım kurumlarında değil, ailelerinin veya yakınlarının evlerinde geçirmek isteyen engelli bireyler olduğu yorumu yapılabilir.
Bu sebeple, burada vurgulanması gereken nokta, kurum bakımının engelli bireyler ve aileleri için uygun bir bakım şekli olmadığıdır. Kurum bakımı, kurum bakımı dışında imkanı olmayan engelli bireyler için bir tercih değil, bir zorunluluk. Eğer uygun olan bakım şekli kurum bakımı olsaydı, pandemi gibi hijyen ve koruyucu tedbirlerin bu kadar önemli olduğu bir durumda bakım kurumlarında kalan engelli bireylerin sayısının bu derecede azalmayacağı söylenebilirdi. Sadece bir ay içinde kurumlarda kalan engelli birey sayısının yaklaşık yüzde 5 azalması, kurumsal bakımın doğru bir uygulama olmadığını bir kez daha gösteriyor diyebiliriz. Mayıs 2019’dan Mart 2020’ye aylık bazda incelendiğinde ise bu oran en fazla sadece yüzde 0.36 ve yukarıda da belirtildiği gibi 100 kişiyi geçmiyor.
BM Engelli Hakları Komitesi, 9 Haziran’da pandemi ile ilgili yaptığı açıklamada pandeminin, Engelli Hakları Sözleşmesi’nin taraf devletler tarafından uygulanmadığını gösterdiğini belirtti. Komite, insan hakları temelli bir yaklaşımın sadece pandemilerde değil, daha eşitlikçi, sürdürebilir ve kendini çabuk toparlayabilen toplumlar için gerekli olduğu vurgusunu yaptı ve bu toplumların gelecek pandemilerde herkesi kapsamasının gerekliliğini vurguladı.
Hiç şüphesiz ki, Engelli Hakları Sözleşmesi’nin uygulanması için atılması gereken adımlar arasında engelli bireylerin bağımsız yaşam hakkını da güvence altına alınması olmalı. Birleşmiş Milletler Mayıs ayında, pandemi sonrası engelliliği içerici politika önerilerini sunduğu bir rapor hazırladı. Bu raporda önerdiği maddeler arasında, kurumlarda yaşayan engelli bireylerin topluma dahil olabileceği, toplum temelli çözümlerinin hemen uygulamaya geçilmesi ve yatırımların bu yönde yapılması gerektiğini vurguluyor.
Her ne kadar Türkiye’de, elimizdeki veriler doğrultusunda, pandemi süresince bakım kurumlarında Avrupa’daki gibi üzücü tablolarla karşılaşmamış olsak da, pandemi bize Avrupa’daki örneklerde bakım kurumlarının doğru bir yol olmadığını gösterdi.
Pandeminin bize gösterdiği bir başka konu ise, engelli hakları aktivistlerinin kurumlara karşı ve engelli bireylerin topluma dahil olabileceği çözümler için yaptıkları hak savunuculuğunda ne kadar haklı olduğu. Pandeminin bakım kurumlarındaki etkisi göz önünde bulundurulduğunda, yeni normalde engelli bireylerin bağımsız yaşam hakkı konusunda yapacağı hak savunuculuğunun daha güçlü bir şekilde olması gerektiği söylenebilir.
Politika yapıcıların bu aşamada yapması gereken ise, bakım kurumlarında alınan hijyen ve koruma önlemlerini tartışmak ve bu önlemleri bakım kurumlarını meşrulaştırmak için savunmak olmamalı. Yapılması gereken, taraf olunan sözleşmeler doğrultusunda, hak savunucuları ile ortak çalışmalar yürütülmesi ve bakım kurumlarının yerine engelli bireylerin topluma dahil edildiği politikalar geliştirilmesi. (AG/NÖ)