Bugün, bu yıl
Demokrasi gelmeyecek
Bu korku ve tavizle
Daha sonra da gelmeyecek.
İki ayağımın üstünde
Kendi toprağımda durmak
Diğer yoldaşımın olduğu kadar
Benimde hakkım.
İnsanların söylediklerini duymaktan yorgunum:
Her şey olacağına varır.
Yarın artık bir başka gündür.
Öldüğüm de özgürlüğüme ihtiyacım olmayacak.
Yarının nafakası için yaşayamıyorum
Özgürlük
Güçlü bir tanedir (Demokrasi, Langston Hughes)
Amerika’nın, Harlem Rönesans’ı olarak bilinen ‘siyah yetenekli yazarlar’ kuşağının parlak şair ve yazarlarından biri olarak yetişen Langston Hughes, 20. yüzyılın özellikle ikinci yarısında “siyah/ zenci şiiri” olarak bilinen şiir akımıyla fırtınalar estirir ve uzun süre zor koşullarda yazar. 50’lerin sonunda FBI’ın ‘Amerika için güvenlik riski taşıyanlar listesi”nde yer alan Hughes’in ülke dışına çıkışına da yine bu yıllarda izin verilmez.
Yaşamının bu döneminden sonra, şiirinde ve yazının da ilk gençliğinden itibaren radikal bulunan unsurları değiştirmesi beklenen Hughes, baskılara dayanamayarak; “Demokrasi” şiirinde görüldüğü gibi bütün bir edebiyatında varolan özgürlük çağrılarını tekrarlamak yerine, kendini ve sanatını rehabilite etmeye adar.
Amerika’da ırkçılığın ve ayrımcılığın yükseldiği yıllara rastlayan bu dönemde, Hughes gibi diğer Harlem Rönesans’ı sanatçıları da kendilerine çeki düzen vermeye zorlanırlar. Peki neydi
Hughes gibi bir şairi kendi kendini rehabilite ya da yeniden ‘iyi bir Amerikalı yurttaş’ olarak tedavi etmeye zorlayan durum? Neden artık her şekilde kısıtlanması, takip edilmesi ve yeniden makbul bir ‘iyi Amerikalı vatandaş’ olması istenmişti?
İyi Amerikan yurttaşları ve öteki siyahlar
Hughes’ın başına gelen bu durumu en iyi anlatan ve sebeplendiren şiirlerinden biri ya da birisi 1949’da yazdığı “Demokrasi” adlı şiiri. Aslında, Amerikan demokrasi geleneğini anlamak bakımında da çok anlamlı olan bu şiirde Hughes, neden bu yıl da demokrasinin en az bir yüzyıldır ‘köleleştirilmiş’ ve daha sonra da zorlu bir mücadele sonucu özgürleştirilse de ‘ötekileştirilmiş’, siyah kardeşleri için gelmeyeceğini anlatarak, köleliğin kaldırılmasından sonra aslında başka bir nefrete ve ayrımcılığa dönüşerek yayılan ırkçılığın bir başka veçhesi olan ötekileştirilmeye karşı isyanını dile getirir.
Huhges, “İki ayağımın üstünde/ Kendi toprağımda durmak/ Diğer yoldaşımın olduğu kadar/ Benimde hakkım.” diyerek; Amerika’nın siyah hareketinin ötesinde bir hak mücadelesi veren beyaz yoldaşlarının da olduğunu ve onların kendisinden ve siyah yoldaşlarından farklı olarak, Amerikan İç Savaşı sonunda elde edilen haklara rağmen, bir zamanlar köle olan kendilerinden daha ayrıcalıklı bir “toprak sahibi/ okumuş/ beyaz/ orta sınıf (ve hatta kapitalist) bir elit/ seçkinci ve elbette Amerikalı, iyi Amerikan yurttaşlarından oluşan bir burjuva sınıfını oluşturduğunu ifade eder.
Ancak, şiirdeki, Hughes’ın ayağının altında duran ve sürekli, bir dönemin sloganı olan, ‘buraya ait değilsin pis zenci’ denilerek yok sayılan siyah insanların yersiz yurtsuzluğu kadar nasıl haksız ve çaresiz bırakıldıklarını da gösteren, ‘topraksızlık’ vurgusu kadar dikkat çeken diğer unsur; Amerikan İç Savaşı’na ve kağıt üzerinde kalkan köleliğe rağmen renginden ötürü konuşturulmayan, çalıştırılmayan, görmezden gelinen ve özgürlük talebini dile getirdiğinde ‘ulusal güvenlik riski taşıyarak’ listelenerek, Klu Klux Klan’ın sivil ve görünür bir örgütlenmesine benzer bir şekilde taciz ve mağdur edilerek aşağılanan siyahlar için istediği, gecikmiş kendi adalet talebidir.
Sadece günlük beslenme ihtiyaçları için yaşamak istemeyen şair için öldüğünde gelecek özgürlüğün anlamsızlığı, tam da Amerikan demokrasinin ona ve çizmeyi aşan diğer siyahlara yapmak istediği gibi; iyi bir Amerikalı olarak sustuğu, görmezden geldiği ve siyah bir ‘zenciyken’, adeta oksijenle derisinin rengi açılmak istenen ‘beyaz, iyi ve uysal bir Amerikalı yurttaş’ zenci olduğu ölçüde elde edeceği demokrasi anlayışının eşitsizliğini vurgulaması gibidir.
Demokrasi/ adalet ve Hrant Dink için
Hughes, Amerikan İç Savaşı’nı anlatan en ünlü ve sevilen kitaplardan biri olan Margaret Mitchell’ın “Rüzgâr Gibi Geçti” adlı romanında geçen çok popüler bir cümle olan ve romandaki ünlü Tara çiftliğinin, köle sahibi Güneyli hanımefendisi Scarlett O’Hara tarafından kendi yenilgisi üzerine söylenen “Yarın artık bir başka gündür” cümlesine de atıfta bulunarak; siyahlara köleliğin kaldırılmasından sonra öğretilen ve yeniden başka bir çeşit itaat sağlayarak, Foucaultvari bir ‘disiplin’ toplumu yaratmayı hedefleyen “Her şey olacağına varır.” cümlesiyle birlikte, aslında ‘orta sınıf/ refah sahibi iyi ve beyaz Amerikalı’ şablonundan yansıyan rahatlığın, bu rahatlığa asla sahip olmayan (olmayacak ve olması istenilmeyen) siyahlara nasıl tekrarlatılarak, Deleuzyen bir ‘şizofrenik algı’ yaratılmak istendiğini de gösterir.