Fotoğraf: Evrensel
Öldürülmenin erillik üzerinden muktedir hatta fallik bir tarafı olduğu artık yadsınamaz bir gerçek.
Yaygın olarak gün geçmiyor ki kadınlar öldürülmesin. Ve bir de kimi meslek mensuplarına yönelik ucu ölümlere varan taammüden cinai saldırılar. Ve genellikle saldırganlar, cinayet teşebbüsçüleri erkekler. Kendilerine has kudrete sığınılmış ve inandırılmış bir erillik üzerinden bütün saldırganlıkları!
Son örneği önceki gün bir hekim ve sekreteri ile bir avukatın katledilmesi oldu. Cinayetlere karşı o denli güçlü tepkilere sahne olundu ki; kimi cılız ideolojik seslerin dışında toplumun her kesiminden artık ses çıkarmanın, bir dur demenin zamanı geldi demeye getiren mesleki boykota işi vardıran karşı duruşlar güne damgasını vurdu.
Keşke o cinai failler anlasalardı bütün mevzuun adı Hipokrat olan birinin o öldürme hakkını kendilerinde buldukları hekimlere insan olmayı öğrettiğini.
İşte o metin: “Hekim Apollon, Asklepios, Higiya, Panacea üzerine ve bütün Tanrı ve Tanrıçaların huzurunda yemin ederim ki, yeteneğim ve gücüm elverdiğince bu ant ve sözleri tutacağım: Bu sanatta hocamı, babam gibi tanıyacağım, rızkımı onunla paylaşacağım, ihtiyacı olursa kesemi onunla bölüşeceğim, çocuklarına kardeşim gibi bakacağım ve öğrenmek isterlerse bu sanatı ücretsiz öğreteceğim; ilaç reçetelerini, şifai bilgileri ve diğer bilgileri sadece ve sadece kendi evlâtlarıma, hocamın çocuklarına ve hekimlik kurallarına uygun sözleşmeyle bağlı ve ant içmişlere öğreteceğim.
Yeteneğim ve hâkimiyetim ölçüsünde hastalarımın iyiliği için tedaviler önereceğim ve asla kimseye zarar vermeyeceğim.
İsteyen hiç kimseye öldürücü bir eczayı ne vereceğim ne de bunu tavsiye edeceğim; benzer şekilde, bir gebe kadına çocuk düşürmesi için ilaç vermeyeceğim.
Hayatımın ve sanatımın saflığını koruyacağım.
İç organlarındaki taşı keserek almayı, hastalığı çok açık olan hastalarda bile, işin ehli olan (cerrah)lara bırakacağım.
Hangi eve girersem gireyim, bütün kasıtlı kötülük ve suistimallerden ve özellikle de ister hür ister köle olsun erkek ve kadınların vücudunu kötüye kullanmaktan kaçınarak, sadece hastaya yardım için gireceğim.
Gerek sanatımın icrası sırasında gerekse insanlarla gündelik ilişkideyken edindiğim bilgileri ortalığa saçmayacağım, bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım.
Bu yemine sadık kalırsam hayatımı ve mesleki uygulamalarımı insanların tümünden ve her zaman saygı görerek mutlulukla sürdüreyim, ama ona ihanet eder ya da çiğnersem tam tersini yaşayayım…”
Bundan tam 2.500 yıl önce İyonyalı Hekim Hippokrates özü; “önce, zarar verme (primum non nocere” sözünü ederek tarihe tıbbi ve filozofik notunu düşmüş.
Düşmüş de ne olmuş! Sanki hekim, hastasını tedavi ederken zarar veriyormuş gibi olası bir olumsuzluğun hıncını hekimden almayı hasta yakınları kendine hak bilmişler, biliyorlar. İktidarlar ise bir türlü bu ilkelliğe dur diyecek cesareti göster(e)memişler.
İşte hikâyenin, sağlıkçıların bugünkü güvence talepkârlığının ana teması burada. Meseleye buradan bakmak / bakamamakla ilgili bütün mevzuu…
“Gerek sanatımın icrası sırasında gerekse insanlarla gündelik ilişkideyken edindiğim bilgileri ortalığa saçmayacağım, bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım” Hipokrat andına sadık kalarak tedavi sonrası hastasının kimliğini ifşa etmediği için hapis yatan ve henüz genç sayılabilecek bir yaşta öte yakaya göçen bir hekimin ağabeyi olarak sağlıkçıları anlamak gerektiğine yürekten inanıyorum.
Farkında mısınız? Bir bir bırakıyorlar mesleklerini icra etmeyi, ya da uzak diyarlara çekip gidiyorlar haberdar mısınız? Böyle giderse paranız olsa bile, parayla dahi sağlık hizmeti “satın” alamayabilirsiniz! İş, işten geçmeden ve henüz vakit varken…
Ve; “Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
(Oysa) Alıştığımız bir şeydi yaşamak…”*
*Cahit Sıtkı Tarancı / ölümden sonra şiiri
(ŞD/EMK)